Sosyalist Ekonomik Sistem
Ekonominin küçük bir aristokrat, zenginler sınıfı ya da kapitalist bir sınıf yerine geniş kitlelerin yararına işletilmesi gerektiği savunan yönetim biçimidir. Sosyalizm düşüncesi ilk yükseldiğinde, 19. yy.da, pek çok siyasi düşünce açıkça seçkin sınıfların desteklenmesini savunuyordu. Bugün, açıktan açığa böyle bir destek ifadesi siyasî intiharla eşanlamlıdır. Bu nedenle ideolojiler artık, bir zamanlar yalnızca sosyalizm tarafından savunulan büyük kitlelerin iyiliğini istediklerini iddia ederler. Ancak bu ideolojiler zengin sınıfların mülkiyet hakkını hala savunurken, sosyalizm çalışan sınıfların haklarını doğrudan ilgilendiren meselelerin savunuculuğunda başı çeker gibi görünmektedir.
Çoğu sosyalist, sosyalizmin ekonominin demokratik kontrolünü gerektirdiğini söylemekle birlikte, bu demokrasiye has kurumlar üzerinde ve kontrolün nerelerde merkezileşip nerelerde yaygınlaşacağı konusunda fikir ayrılığındadırlar. Benzer şekilde, sosyalist ekonominin bir pazar anlayışı gütmesinin gerekliliği ve eğer güdülecekse, bu pazar anlayışının yalnızca tüketim mallarında mı, yoksa bazı durumlarda üretim araçlarının kendisinde de mi geçerli olup olmayacağı boyutunda da farklılaşırlar. Çünkü üretim araçları mevzubahis olduğunda, mesele ekonominin mülkiyeti ve kontrolü meselesidir.
Sosyalist olmayan birçok kişi, devlet himayesindeki merkezi ekonomik kontrolü ifade etmek için sosyalist ekonomi kelimesini kullanır.
Sosyalistler arasında sosyalist ekonomide özel mülkiyete ait büyük şirketlerin olamayacağı konusunda genel bir fikir birliği vardır; büyük şirketlere doğrudan kendi işçilerinin sahip olması konusunda sosyalistler daha az anlaşırlar. Kendini sosyalist addeden az sayıda kişi arasında, sosyalist olduğunu iddia eden Çin Komünist Partisi’nin bu tutumu yansıttığını söyleyenler vardı. Öyle ki bu sırada Çin Ekonomik Reformu sürüyordu ve bu reform özel mülkiyete ait büyük şirketlerin pazar ekonomisindeki rekabetini destekleyen bir yapıdaydı. Çin’in kapitalist ekonominin özüne kendini böyle adapte ettiği halde, iktidardaki partinin hala (anlamlı bir şekilde) sosyalist olduğunu iddia etmesi, Çin’in içinde ve dışında birçok tartışmalara yol açtı.
Eski Sovyetler Birliği’nin ve Doğu Bloku’nun ekonomileri hem sosyalistler, hem de sosyalist olmayanlar tarafından sosyalist olarak nitelenir. Üretim araçları neredeyse tamamen devlete aittir ve ekonomi ülke çapındaki Komünist Partisi tarafından merkezi olarak idare edilir. Bununla birlikte, birçok sosyalist de buna karşı çıkar; çünkü bu ülkelerdeki insanların devlet yönetimi üzerinde kontrolü olmadığı için ekonomi üzerinde de kontrolü olmadığını iddia ederler. Bu sosyalistler, ekonominin oligarşi olarak anılan, daha sonra devlet kapitalisti, Stalinist ya da bazı Troçkistlerin dediği gibi “yozlaşmış işçi devleti” de denilen zümre tarafından kontrol edildiğini iddia ederler. Troçkistler Stalinist ekonominin, sosyalist ekonominin şartlarından birini yerine getirerek, ekonomiyi devlet kontrolü altına aldığını söylerler, ama onlara göre devletin işçiler tarafından demokratik olarak kontrol edilmesi gerekliliği yerine getirilmemiştir. Birçok sosyalist, bu iddianın genel hatlarına katılır ama ekonominin devlet tarafından idare edilmesi gerektiği yönündeki düşüncenin gözden geçirilmesi gerektiğini söylerler. Dahası, birçok sosyalist Sovyetler Birliği ve ona destek veren devletlerin, sınıfları ortadan kaldırmayı düşünürken, ekonomiyi kendi çıkarlarına göre yönlendiren, en azından yönlendirmeye çalışan yeni bir yönetici sınıf ya da nomenklatura ortaya çıkardıklarını iddia ederler.
Soğuk Savaş sırasında Sovyetler Birliği ve ona destek veren devletler kendi ekonomilerinin “fiilen varolan sosyalizm” (reel sosyalizm) olduğunu öne sürdürler (her hâlde varolan diğer sosyalizm teorilerine karşın, kendi sosyalizmlerini savunmak için). Bu dönemde başkaca sık kullanılan bir diğer terim de reel sosyalist/gerçek sosyalist terimiydi. Bu terimler, bu ülkeleri yöneten partilerin dışında olanlar tarafından kullanıldıklarında genellikle tırnak içinde ve hafif bir ironiyle kullanıldılar.