BİRİNCİ BÖLÜM
KATILIM BANKACILIĞI
1.1.Katılım Bankacılığı Kavramı
Geleneksel
bankacılıkta, oranı önceden belirlenmiş faiz karşılığında mudilerden toplanan
mevduatlar, bankanın belirlediği faiz oranı üzerinden, fon ihtiyacı olanlara
kredi şeklinde kullandırılmaktadır. Katılım bankacılığının, geleneksel
bankacılıktan ayıran en önemli husus, faiz yerine katılım payı sağlamasıdır.
Katılımcıların faaliyet sonuçlarına katılmasını öngören bu sistem, faizsiz bankacılık
olarak da bilinmektedir. Buradaki temel amaç; tasarruflarını kullandırmaları
karşılığında faiz almak istemeyen tasarruf sahiplerinin sermaye birikimini,
etkin bir şekilde ekonomiye kazandırmaktır.
Bankalar para
fabrikasıdır; ekonomiyi finanse ederler. “Katılım bankaları bu finansmanı
“faiz” ile değil “kâr-zarar ortaklığı” yoluyla sağlarlar. Dünyadaki kuramsal
geçmişi 1940’lara, uygulaması ise “İslami bankacılık” olarak 1970’lere dayanan
katılım bankaları, Türkiye’de eski adıyla “özel finans kurumları” (ÖFK), mali
serbestleşmenin bir sonucu olarak mali kesimde bir yeniliği temsil
etmektedirler. Kredi havuzu gittikçe genişleyen katılım bankaları, faizi değil
faiz yasağını bir “çıpa” olarak kullanırlar. Faize karşı duyarlı kesimlerin
atıl tasarruflarının faizsiz katılım fonları ve dolayısıyla en az maliyetle
reel sektöre aktarılmasında aracı işlevini görürler. Bu işlevini sınıfsal ya da
ideolojik bir güdüyle yapmazlar. Katılım bankacılığı, isim bazında Türkiye’ye
özgüdür, ancak referansları İslam’ın buyrukları çerçevesinde evrenseldir. O
nedenle sermaye yapısı ve müşteri portföyü çok-ulusluluk özelliğine sahiptir.
Gelinen aşamada görünen şudur ki; katılım bankacılığı Türkiye’nin genel mali
kesiminde yapıcı ve geleneksel bankalara karşı ise bir seçenek olmak
iddiasındadır.
Katılım bankaları,
ilk defa 4389 Sayılı Bankalar Yasası’nda “Mevduat toplama yetkisi bulunmayan
ancak, özel cari hesaplar ve kar zarara katılma hakkı veren hesaplar yoluyla
fon toplayan, ekonomik faaliyetleri ekipman veya emtia temini veya kiralanması
veya ortak yatırımlar yoluyla finanse eden kurumlardır” şeklinde tanımlanmıştır.
Katılım
bankacılığını, tasarruflarını kullandırmaları karşılığında faiz almak
istemediği için tasarruflarını bankalara yatırmayıp altın, döviz, bina, arsa
şeklinde değerlendiren tasarruf sahiplerinin, tasarruflarının üretim sürecine
sokulması amacıyla kurulan ve kar – zarar ortaklığı anlayışıyla faaliyette bulunan
kurumlar şeklinde tanımlamak da mümkündür.
Tablo 1: Katılım Bankacılığı Sisteminin Gelişimi
1960-1970
|
1970-1980
|
1980-1990
|
1990-2000
|
2000-
|
|
Kurumlar
|
Tasarruf
Bankaları
|
ve
Ticaret ve Yatırım Bankaları
|
ve ÖFK ve
Sigorta
Şirketleri
|
ve Portföy
Yönetim
Şirketleri
ve Aracı
Kurumlar
|
ve
e-bankacılık
|
Ürünler
|
Karz-ı
Hasen
Mudaraba
Muşaraka
|
ve
Salam
|
ve Ticari
Bankacılık
Ürünleri,
Katılım
Hesapları,
İslami
Sigortacılık
|
ve Yatırım
Fonları,
İslami
Bonolar,
Hisse
Senetleri
|
ve
Yapılandırılm
ış Ürünler
|
Bölge
|
Körfez Arap
Ülkeleri
|
ve
Orta Doğu
|
ve Asya
ve
Pasifik,
Türkiye
|
Aynı
Bölgeler
|
ve Avrupa
ve
ABD
|
1.2. Katılım
Bankacılığı Çalışma Prensipleri
*Mutlak risk vardır. Bu nedenle toplanan fonlar ticari bir
alanda ya da verimli bir teşebbüs için kullanılmalıdır. Yani, İslam’da faizin
haram, ticaretin helal olması, katılım bankalarını müşterileriyle birlikte
ticari nitelikli iş yapmaya yöneltmektedir.
*Fonların çok önemli bir kısmı, sosyal verimliliği olan
teşebbüsleri finanse eder.
*Finansal risk sermayeyi ödünç veren kişilere aittir. Yani,
risk sermayeyi işleten yönetici ya da acenteye ait değildir.
*Sağladıkları kaynaklara faiz ödemezler; kullandırdıkları
kaynak için müşterilerinden faiz tahsil etmezler.
*Sermaye bağlantılıdır. İslamî bankacılığın kar-zarar
ortaklığı (mudaraba) veya sermaye iştiraki (muşaraka) içerdiği genellikle kabul
gören bir gerçektir. İslamiyet’te sermaye sahibi, girişimcinin uzmanlığı ve
çalışması sayesinde meydana getirdiği karı, onunla paylaşabilir. Sermayenin
getirisi olan kar unsurunun oranı, yani hangi nispetlerde bölüşüleceği önceden
bellidir, ancak tutarı belirsizdir.
1.3.Katılım Bankalarının Çalışma Yöntemleri
Katılım Bankalarının fon toplanmasında sabit bir faiz vaadi
söz konusu değildir. Bunun için kullandıkları yöntemler, özel cari hesaplar ve katılma hesaplarıdır.
Fon kullandırmada ise, nakdi kredi vermemektedirler. Bunun yerine üretim
desteği, kar-zarar ortaklığı, mal karşılığı vesaikin finansmanı, uluslar arası
piyasalarda mal alım satımı, leasing, faktoring gibi işlemleri yapmaktadırlar.
1.3.1.Fon Toplama Yöntemleri
Katılım Bankaları’nın kaynakları özkaynaklar ve yabancı
kaynaklardan oluşmaktadır. Özkaynaklar işletme sahiplerince sermaye olarak
verilen değerler ve işletme faaliyetleri sonucunda oluşan fonlardan meydana
gelir. Ancak Katılım Bankaları’nın asıl kaynaklarını yabancı kaynaklar teşkil
eder.
Katılım Bankaları’nın temel fonksiyonları, bankalar gibi,
fon toplamak ve bu fonları kullandırmaktır. Bankalardan farklı olarak ise bu
işlemleri yaparken faiz esas alınmaz. Katılım Bankaları’nın yabancı
kaynaklarını cari hesaplar ve katılma hesapları ile topladıkları fonlar
oluşturur.
1.3.1.1.Özel Cari Hesaplar
İstenildiği anda kısmen veya tamamen çekilebilen ve
karşılığında hesap sahibine herhangi bir getiri ödenmeyen, anapara ödemesi
taahhüt edilen hesaplardır.[1]
Özel cari hesaplar, ticari bankalardaki vadesiz mevduat
hesabına denk gelmektedir. Ancak Katılım Bankalarında bu hesaplara hiçbir bedel
ödenmez. Ticari bankalarda ise vadesiz mevduata çok düşük de olsa bir faiz
ödemesi yapılmaktadır.[2]
Özel cari hesaplar, TL veya döviz cinsinden açılabilir.Hesap
açılması için herhangi bir alt sınır söz konusu değildir. Katılım Bankaları
cari hesaplarında biriken fonların tümünü kullanamazlar, toplanan fonların
üzerinden Merkez Bankası’nın belirlediği oranda zorunlu karşılık ayırmaları
gerekmektedir.
1.3.1.2.Katılma Hesapları
Katılma hesaplarına yatırılan fonların işletilmesinden
doğacak kâr veya zarara katılma sonucunu veren; hesap sahibine önceden
belirlenmiş herhangi bir getiri ödenmeyen ve anaparanın aynen geri ödenmesi
garanti edilmeyen hesaplardır.
Tablo 2: [Türkiye’de] Katılım Bankalarının Mali İşlemleri (Araçları)
İşlemin
adı
|
Anlamı
|
Özelliği
|
Sağladığı
yenilik
|
Cari hesaplar
(CH)
|
İstenildiğinde
her an kısmen ya da tamamen geri çekilebilen
vadesiz
hesaplar.
|
i-Kapitalist
ticaret bankalarındaki -ada ya da taşıyana yazılı olabilen- vadesiz hesaplara benzer.
ii-CH
sahiplerine herhangi bir bedel (kâr payı, faiz vb.) ödenmez.
iii-Mevduat
sigortası geçerlidir.11Ancak CH alacaklıları, yatırmış oldukları
fonlar için bu fonları kabul etmiş kurumun öz sermaye ve yedek akçeleri ile
CH karşılığı aktifleri üzerinde alacaklı olmakta ilk sırada ayrıcalıklıdır.
iv-CF’ye
kabul edilebilecek fon tutarının, en çok özkaynakları toplamının 10 katı ile
sınırlandırılması, dolaylı bir güvence sağlamaktadır.
|
Bu
hesaplara İslami bankalar hiç bir şekilde faiz, kâr payı vb. herhangi bir
ödeme yapmaz(*).
|
Katılım
hesapları (KH)
|
Bankaya
yatırılan tasarruflar karşılığında kârzarar elde edilen vadeli hesaplar.
|
i-Kapitalist
ticaret bankalarındaki vadeli hesaplara benzetilebilir(**).
ii-KH,
hangi para cinsinden açtırılmışsa kâr payı da o para cinsinden sahibine
ödenir.
|
İslami bankalar katılım hesapları
yoluyla yatırımcılarını kâr-zarara ortak eder. Sağlanan gelir faiz değil, kâr
payıdır.Kârın %80'i hesap sahiplerine katılma oranlarına göre dağıtılır,
%20'si kurum payı olarak
ayrılır.12
|
1.3.2.Fon Kullandırma Yöntemleri
Katılım Bankaları’nın temel ayırıcı özellikleri fon
kullandırma yöntemleridir.[3] Katılım Bankaları tasarruf sahibi ve
yatırımcıyı bir araya getirmekte ve yatırımcının riskleri tasarruf sahibi ve
kurum tarafından paylaşılmaktadır. Hiçbir zaman önceden getiri garantisi
bulunmamaktadır. Getiri, Katılım Bankaları’nın fonu doğru alanlarda kullanma
becerisine ve fonu kullanan yatırımcının yatırımının verimine bağlıdır.
Katılım Bankaları önceleri nakit fon kullandırmazlarken son
birkaç yıldır dövize endeksli nakdi fon kullandırmaktadırlar . Nakit kredi
verilip, yatırımın sonucuna bakılmaksızın yatırımcının fon ihtiyacının
giderilmesini ve belirli bir faizle bunun geri ödenmesini Katılım Bankaları’nın
temel mantığına aykırıdır. Katılım Bankaları için fona ihtiyaç duyan
yatırımcının, bu fona niçin ihtiyaç duyduğu, nasıl kullanacağı ve bunun bir
getirisi olup olmadığı önem taşır. Fona niçin ihtiyaç duyduğu belirlenen
yatırımcının bu ihtiyacı giderilir ve bunun sonucuna birlikte katlanılır.
Katılım Bankaları’nın
fon kullandırma yöntemleri şunlardır:
1.3.2.1.Üretim Desteği(Murabaha)
İslam
literatüründe Murabaha olarak adlandırılan Üretim Desteği, işletmelerin ihtiyaç
duydukları gayrimenkul, hammadde ve malzeme ile teçhizat ve makinelerin üçüncü
kişilerden peşin satın alınıp, alış fiyatı üzerinden alıcı ile mutabık kalınan
bir fiyattan vadeli satılması işlemidir.
Katılım
Bankasının hem alıcı hem de satıcı rolü oynadığı üretim desteği kurum yanında
asıl satıcı ve nihai alıcı olmak üzere üç taraf arasında gerçekleşmektedir.
Sistem basit olarak şu şekilde işlemektedir: Gayrimenkul, makine teçhizat, ham
veya yarı mamul maddeye ihtiyaç duyan işletme, bunları tedarik edeceği satıcı
firma ile ön anlaşma yapar. Daha sonra Katılım Bankasına başvuruda bulunur ve
istenilen teminatları da sağlar.Gerekli incelemeleri yapan kurum, satıcı
firmadan bedelini peşin ödeyerek malı satın alır ve üzerinde anlaşma yapılmış
fiyattan işletmeye satar. Satıcı peşin esastaki faturayı kuruma keser. İrsaliye
ise kurum adına ve alıcının sevkini istediği adrese kesilir. Böylece mal
doğrudan nihai alıcıya gitmiş olur. Daha sonra Katılım Bankası, alıcı firma
tarafından da bilinen alış fiyatı üzerine kâr marjı ekleyerek bu malı alıcı
firmaya fatura eder. Sözleşmede belirlenen vade bitiminde faturadaki tutar
alıcı firma tarafından Katılım Bankası’na ödenir.[4]
Görüldüğü gibi
uygulanışı basit olan üretim desteği yöntemi bir takım avantajlar taşımaktadır.Öncelikle
bütün mal alım satım faturalı, belgeli olduğu için kayıt dışı ekonominin kayıt
altına alınmasında yararlı bir sistemdir. İkinci olarak finansman
maliyetlerinin hesaplanmasında firmalara kolaylık sağlamaktadır. Çünkü
finansman maliyeti, satın alınana malın fiyatının içersindedir. Üçüncü olarak
da kredi riski açısından uygun bir sistemdir. Katılım Bankası fonun nerede
kullanıldığını bildiği için kurum açısından risk kontrolü kolaylaşmaktadır.
Taşıdığı bu
avantajların yanında, yöntemin kendisi ve uygulanışı üzerine önemli eleştiriler
yöneltilmektedir. Yönteme yönelik eleştirirler genelde bu finansman metodunun faizle
olan ilişkisinde yoğunlaşmaktadır. Bu eleştirilerin ciddiyeti ve önemi, Katılım
Bankalarının portföylerinin % 90’dan fazlasının Üretim Desteği’nden oluştuğu
göz önüne alındığında ortaya çıkmaktadır.
Finansal bir işlemin faizi içermesi için
üç şartın bir arada bulunması gerekir. Bunlar:[5]
-
Ödünç verilen anaparanın üzerinde bir fazlalık
oluşması
-
Bu fazlalık ile zaman arasında bir ilişki
kurulması
-
Bu ilişkinin taraflar arasında bir mukavele ile
saptanması
Görüldüğü gibi Üretim Desteği’nde iki ve üçüncü maddeler
kesinlikle mevcuttur. Birinci maddede ise belirsizlik vardır. Şöyle ki; Üretim
Desteği yönteminde banka müşterisine borç para vermemekte olup, ithal ettiği
malı maliyet artı kâr ile müşterisine satmaktadır. Kısacası Üretim Desteği’ni
faizli olmaktan kurtaran paranın para ile değil, malın para ile değiştirilmiş
olmasıdır. Ancak Katılım Bankaları’nın fon kullandırma yöntemleri içerisinde en
az riskli ve faize en yakın enstrüman olan Üretim Desteği yöntemi paranın para
ile mübadelesi değil, para-mal-para mübadelesi olmasına karşın bu mübadele
süreci çok hızlı olmaktadır. Bu yüzden malın kurum elinde kalma süresi çok kısa
olmakta, bu durumda yöntemi faize yaklaştırmaktadır.
1.3.2.2.Kar-Zarar Ortaklığı
Kâr-Zarar Ortaklığı, İslam iktisatçılarının faizden arınmış
olduğu konusunda tamamen mutabakat sağladıkları bir yöntemdir. İslam
iktisatçılarının faizli sisteme alternatif olarak önerdikleri, Katılım
Banklarının kullanması gereken asli yöntemdir.[6]
Asli bir yöntem olmasına rağmen, Kâr-Zarar Ortaklığı,
Katılım Bankaları tarafından fazlaca kullanılmayan bir yöntemdir. Bunun temel
nedenleri şunlardır; - Güvenilir ve işin ehli yatırımcı bulmanın zor olması,
- Toplanan fonların kısa vadeli, bu tür yatırımların ise
uzun vadeli olması, - Enflasyonun sürekli olarak yüksek seyretmesi.
Kâr-Zarar Ortaklığı şeklinde fon kullandırmadan önce,
Katılım Bankaları ile fon kullandırılacak gerçek veya tüzel kişi arasında
“Kâr-Zarar Ortaklığı Yatırım Sözleşmesi” imzalanır. Bu sözleşme, her iki
tarafın hak ve yükümlülüklerini belirtir.
Kâr-Zarar Ortaklığı iki şekilde ortaya çıkabilmektedir.
Bunlar, Kâr-Zarar
Katılımı (Mudaraba)ve Ortaklı (Muşaraka) olarak
adlandırılmaktadır.
1.3.2.3.Mal Karşılığı Vesaikin
Finansmanı
Dış Ticaret ve Kambiyo mevzuatı çerçevesinde, Katılım
Bankası ile fon kullanan arasında düzenlenecek yazılı bir sözleşme dahilinde,
mal karşılığı vesaik mukabilinde fon kullandırması işlemidir.
Bu yöntem esas itibariyle kurumsal finansman desteği
yöntemine benzemektedir. Yalnız burada mal karşılığı vesaik Katılım Bankasınca
peşin satın alınmakta ve vadeli olarak fon kullanana daha yüksek bir fiyattan
satılmaktadır.
1.3.2.4.Uluslararası Piyasalarda
Mal Alım-Satımı
Uluslar arası ticari piyasalarda yapılan bir faaliyet
türüdür.Fiziki bir mal alınır yada satılır; ancak mal fiilen teslim alınmaz.
Satın alma; hamiline yazılı her an el değiştirebilir nitelikte, beynelmilel
alanda tanınmış bir depoca verilmiş “ giriş fişi” ile olur. Satın alınan mal,
ancak ileriki bir tarihte teslim edilmek koşuluyla cari piyasa fiyatı dikkate
alınarak saptanacak, satın alış fiyatından daha yüksek bir fiyattan anında
satılır.[7]
Ön satış mukavelesi yapılarak, tahakkuk ettirilen satın alma
işleminin yetkili bir “clearing house” ca garanti edilmesi gerekir. Clearing
house bulunmayan yerlerde, taahhüt, resmi piyasada faaliyet gösteren yetkili
bir kurumca yapılır.
1.3.2.5.Finansal Kiralama
Kiralama en genel anlamı ile herhangi bir varlığın
mülkiyetini devralmadan sadece anda kullanım hakkını belli bir süre için elde
etmektir. Mal sahibinin mal üzerindeki mülkiyet hakkı saklı kalmak üzere
malının kullanım hakkını, bir menfaat karşılığında bir başka kişiye
devretmesidir.[8]
İşletmeler faaliyetlerini gerçekleştirebilmek için ihtiyaç
duydukları varlıkları satın almak yerine belirli dönemlerde sabit ödemeler
yaparak kiralama yoluyla elde edebilirler. Bu tür kiralama anlaşmalarında
kiralama süresi, kiralanan varlığın ekonomik ömrünün önemli bir bölümünü
kapsamaktadır.
İşletmeler tarafından yatırımların gerçekleştirilmesinde
yararlanılabilecek kiralama seçeneği ülkemizde yatırım ve finansman amaçlı
kiralama, yada kiralama veya İngilizce karşılığı ile “ leasing” terimi ile
anılmaktadır.
Kiralama konusu olabilecek varlıklar oldukça çeşitlidir.
Bilgisayarlardan , uçaklara, tarım ve imalat makinelerinden, fotokopi
makinelerine kadar her türlü araç kiralama konusu olabilmektedir. Kiralama
anlaşmalarında en az iki taraf bulunmaktadır. Kiralama konusu varlığın sahibi;
kiraya veren kira ödemeleri yaparak varlığın kullanım hakkını elde eden taraf
ise kiracı olarak adlandırılmaktadır. Kiraya verenin ve kiracının ihtiyaçlarına
ve kiralanan varlığın özelliklerine göre kira ödemelerinin miktarları ve
tarihleri ile sözleşme koşularının değiştirilmesi mümkündür.
İşletmeye sunulan yatırım önerilerinin değerlendirilmesinde,
yatırım yapılması düşünülen varlığı kullanımı sonucunda işletmenin elde etmeyi
beklediği nakit akışların tahmini yapılır. Daha sonra bu nakit akışlarının
tahmini yapılır. Daha sonra bu nakit akışlarının değerine bağlıdır.
Bir yatırımın değerinin ona sahip olmaktan değil de,
kullanım hakkını elde etmekten geldiği fikrinin yaygınlaşması ile birlikte
varlıkların kullanım haklarının devri anlamına gelen kiralama, işletmeler tarafından
faaliyetlerinde kullanılacak varlıkların elde edilmesinde giderek daha sık
kullanılan bir yöntem olmuştur. Kiralama ile kiralamaya konu olan varlığın
hukuki sahibi ve ekonomik sahibi birbirinden ayrılmış olmaktadır.
Katılım Bankaları finansal kiralama işlemlerini bir sözleşme
ile ve asgari dört yıl için yaparlar. Ancak teknolojik ömürleri, yararlanma
süreleri kısa olan mallarda sözleşme süresi iki yıldan az olmamak koşulu ile
dört yıldan az düzenlenebilir.[9]
1.3.2.6.Faktoring
Faktoring, kuruluşların kısa vadeli satışlarından doğan
alacak haklarını fon sağlamak amacıyla faktör kuruluşa belli bir komisyon ve
iskonto karşılığında satması işlemidir. Başka bir deyişle faktoring, kredili
satış yapan firmaların bu satışlardan doğan alacak haklarını faktör adı verilen
finansal kurumlara satmak yoluyla kısa süreli fon sağladıkları bir finansman
tekniğidir.
Senet iskonto ettirilmesi veya teminat olarak gösterilerek
bankalardan avans alınması işlemi ile alacak hakkının satışı ( Faktoring )
farklı hukuki sonuçlar doğurmaktadır.İskonto veya avans işlemleri, firma
açısından şarta bağlı borç doğurabildiği, yani senedin süresinde ödenmemesi durumunda iskonto ettiren veya
teminat olarak gösteren firmaya geri dönmek hakkına sahip olduğu halde, alacak
hakkının satışında alacağın süresinde
tahsil edilmeme riski satın alan finansman kurumu tarafından üstlenilmektedir.
Gerçi firma ile alacak hakkını satın alan finansman kurumu arasında yapılan
sözleşmede bazı koşullar altında alıcının firmaya geri dönüş hakkı tanınabilir;
rücu hakkı olan faktoring yapılabilir yada senedin tahsil edilmeme riski belli
oranlarda firma ile finansman kurumu arasında paylaşılabilir veya faktör yalnız
ticari senedin tahsilini üstlenebilir. Ancak bu tür finansman tekniğinin yaygın
uygulandığı ülkelerde genellikle finansman kurumları senedin tahsil edilmeme
riskini de ya tümüyle ya büyük ölçüde yüklenmektedir.
Faktoring, Katılım Bankalarının fon kullandırma işlemleri
arasındadır. Ancak Türkiye’deki Katılım Bankaları şu anda bu işlemi yapmamaktadır.
1.4.Katılım Bankacılığının Amaçları
Katılım bankacılığının esas amacı, ekonomiye çeşitli
nedenlerle katılamayan finansal değerleri yastık altından çıkararak, yabancı
sermaye ile birlikte, faizsiz finansman esasları çerçevesinde milli ekonomiye
kazandırmaktır .Yastık altında duran bu kaynakların geleneksel bankalar
aracılığı ile reel ekonomiye kazandırılamamasının başlıca nedeni, fon
sahiplerinin dini inanışlarıdır. Söz konusu bu kaynakların klasik bankacılık
anlayışı içinde ekonomiye kazandırılamamasının nedenleri arasında; Tasarruf
Mevduatı Sigorta Fonu’nca kimi bankalara el koyma operasyonları ile geleneksel
bankacılığa olan güvenin sarsılması, rant ekonomisinden sağlanan kazançların
yükselmiş olması, katılım bankacılığı faaliyetlerinin geleneksel bankacılığa
göre pek fazla bilinmemesi gibi unsurları saymak mümkündür.
Faizsiz bankacılığın genel amacı, İslam’ın kabul ettiği
ekonomik prensiplere göre ekonomiyi geliştirmektir .Özellikle faizi
benimsemeyen kitlelerin sermaye oluşumuna etkin bir şekilde katılmaları
sağlanırken, bu oluşumun elde edilebilmesi için de gerekli ortamın hazırlanması
gerekmektedir.Bu nedenle, mümkün olduğunca mevcut hukuk sistemi içinde faizsiz
bankacılık anlayışını kendilerine prensip edinen katılım bankalarının temel
amacı, faizin yer almadığı, riskin paylaşıldığı, İslami kurallara aykırı
olmayan ticaret türlerinin egemen olduğu bir piyasanın oluşturulması olarak
ifade edilebilir. Katılım bankaları bu hedeflere ulaşmada, modern bankacılık
anlayışı için de kendi prensiplerine uygun her türlü bankacılık faaliyetlerinde
de bulunmaktadırlar.
Katılım bankaları, bankaların ekonomiye kazandıramadıkları
tasarruf tutarlarını, direkt olarak para ve sermaye piyasasına kazandırarak,
hem tasarruf miktarının artmasına hem de artan bu fonların ekonomide daha
verimli bir şekilde kullanılmasına (yaptıkları her türlü bankacılık hizmetleri
ile birlikte), önemli ölçüde katkıda bulunmaktadırlar.
Katılım bankaları, mevcut ekonomik sistem içinde İslam’ın
kabul etmediği faiz sistemini tamamen göz ardı ederek, tasarruf sahipleri ile
birlikte “faizsiz bankacılığı” işler hale getirmişlerdir. Katılım
bankacılığında faiz yerine, ortaklık prensibinin benimsenmesi; reel ekonominin
dışında kalan fonların sanayi ve ticaretin finansmanı için kullanılabilmesine
olanak tanımasının yanında, faizsiz bankacılık esasına dayalı finansman
yöntemlerinin kullanılmasına yol açmıştır. Örneğin, katılım bankaları girişimci
zihniyete sahip fakat sermayeye ihtiyacı içinde olan kişilerin, bu
özelliklerini de reel ekonomiye kazandıracak bir işlevi de yerine
getirmektedirler.
Günümüzde, katılım bankaları Türk finans piyasasında bütün
gelişmiş ülkelerin finansal piyasalarında geçerli olan finansal enstrüman
çeşitliliğini ve tek boyutlu geleneksel bankacılık sistemine alternatif kurum
ve araçlar sağlamayı ve çeşitli bankacılık hizmetlerini İslami ilkeler
doğrultusunda yapmayı hedeflemiş ve bu hedeflerini kısmen de olsa yerine getirebilmişlerdir.
1.5.Katılım
Bankacılığının Sunduğu Hizmetler
Katılım bankalarının sunduğu
hizmetlerin sınırlı olduğu düşünülse de, bu bankalar hem geleneksel
bankacılıktaki İslami ilkelere ters düşmeyen ürünleri sunabilmesi, hem de
farklı ihtiyaçlar için faizsiz bankacılık ilkelerine uygun ürünler
geliştirmesiyle bu kanıyı değiştirmiştir.
Türkiye Katılım Bankaları
Birliği’nce katılım bankalarının sunduğu hizmetler şöyle
sıralanmıştır:(TKKB,2008,s.28)
· Faize bağlı olmaksızın kredi ve ödünç
verme
· Altın külçe alım ve satımı
· Peşin döviz alım ve satımı
· Kredi mektubu
· Garantiler
· Faize bağlı olmaksızın önceden
belirlenmiş bir ticari getiri çerçevesinde garanti karşılığında finansman
bonoları şeklinde kısa vadeli finansman sağlama
· Komisyon karşılığında tüm menkul kıymetleri
toplama ve değerlendirme hizmetleri
· Faizli olmamak koşulu ile tüm menkul
kıymetleri (hisse senedi, yatırım sertifikası gibi) alım ve satımı
· Belirli amaçlar (ticareti tarım sanayi
ve gayrimenkul gibi)için özel fonlar kurma ve yönetme
· Murabaha esasına göre finansman sunma
· Müşareke esasına göre finansman sunma
· Azalan katılım prensibine göre
finansman sunma
· Özel yatırım hesapları hizmetleri,
bankalarla birlikte doğrudan yatırım
· Finansal kiralama hizmetleri
· Gayrimenkul alımı ve satımı
· Finansal acente hizmetleri
· Üçüncü şahıslar için önceden
kararlaştırılmış kar prensibine göre alım ve satım hizmetleri
· Açıkları kapatmak amacıyla özel fonlar
oluşturma
· Projelerin fizibilite çalışmaları için
teknik, ekonomik, finansal, yönetim ve pazarlama danışmanlığı sunma.
· İslami ilkeler uygun olarak portföy
yönetimi ve yatırım fonları
Projelere finansman sağlama ve
uluslararası piyasalara kaynak transferi.
1.6.Katılım Bankacılığı Kredi Modeli
Katılım bankacılığı en temel
prensibi olan ‘Faizsizlik Prensibi’ esas alınarak katılımcılarına kar-zarar
esasına göre gelir sağlamayı hedeflenmektedir. Kredi talep edenlere direkt
olarak anaparayı ödemek yerine, leasing diye tabir ettiğimiz müşterinin ihtiyaç
duyduğu malı satıcıdan peşin alıp kendisine vadeli satmak, kiralamak veya iş
sahibiyle proje bazında ortaklık oluşturmaktır. Esas itibariyle faiz, ödünç
verilen paranın vade sebebiyle miktarı önceden belirlenmiş sabit bir fazlalıkla
geri ödenmesinin şart kılınmasından doğar. Klasik bankalar tasarruf
sahiplerinden başta belirlenen faiz oranı karşılığında para toplamaktadır.
Katılım bankalarında ise toplanan fonların sahiplerine belli bir gelir
taahhüdünde bulunulmadığı gibi yatırılan anaparanın garantisi dahi yoktur.
Diğer önemli bir fark ise, katılım bankalarında nakit kredi sistemi
olmamasıdır. Reel ekonomik faaliyetlerin ve tamamıyla mal alım satımı ile
faturalı ve kayıtlı işlemlerin finanse edilmesi söz konusudur.
1.7.Katılım
Bankaları ile Ticari Bankalar Arasındaki Benzerlikler ve Farklar
Her iki kurum da devlet karşısında aynı ölçüde
sorumlu ve bağımlı pozisyonda bulunmaktadırlar. Bunun sebebi; kuruluş ve
faaliyetler için özel izin, faaliyetlerin ve mali durumun denetlenmesi, mali
duruma ve yönetime müdahale yetkisi gibi konularda benzer kurallar
konulmasıdır. Her iki tür kurumun mali ve idari yapısı ile teşkilatlanma ve
müşterilerle muhatap olma tarzları birbirine benzemektedir. Bu kurumlara, banka
ve katılım bankacılığı ayrımından haberdar olmayan bir kişinin bakış açısı ile
dışarıdan bakılacak olursa, gerek bilanço ve mali tabloların içeriği yönünden
gerekse müşterilerle muhatap olan birimlerin düzeni ve çalışma tarzında büyük
benzerlikler olduğu görülecektir. Hatta bu yönden bakıldığında bankalara
benzeyen tek mali kuruluş türü katılım bankaları denilebilir. Nakit akışına
aracılık (çek muhatabı olma, havale, elektronik ödeme, akreditif), emanet
hizmetleri (kiralık kasa, vadesiz cari hesap), bilgi satma (fizibilite
raporları hazırlama, danışmanlık, istihbarat yapma) gibi hizmetlerin tamamını
hem bankalar hem de katılım bankaları verebilmektedir. Karşıladıkları ekonomik
ihtiyaçlar acısından da her iki kurum arasında önemli benzerlikler vardır.
Tasarruflarını değerlendirmek isteyenlere yardımcı olmak, finansman ihtiyacı
olanların bu ihtiyaçlarını gidermeye yönelik çalışmak, kişisel ve ticari
ihtiyaçları kolaylaştırmaya yönelik olarak bulunan çözümleri uygulamak bunların
başlıca fonksiyonları olarak sıralanabilir
Tablo 3:Katılım Bankaları
ile Diğer Bankaların Karşılaştırılması
Finansal
Kiralama
|
Finansal kiralama yöntemiyle müşterilerine doğrudan
kaynak aktarabilirler. Yani finansal kiralama yetkileri vardır.
|
Finansal kiralama yapamazlar, fakat
finansal kiralama şirketi kurabilirler.
|
Müşterilerin
Üstlendikleri
Risk ve
Sisteme
Duyulan
Güven
|
Müşteriler bu sistemde kâr ve zarara
ortak olduklarından riski önceden kabul etmektedirler. Dolayısıyla bu
sistemde güven esastır. Teminat ve ipotek kadar ortak olunan projenin
sağlamlığı da önemlidir.
|
Faiz esasına dayandığı için risk
yoktur. Bankacılık sisteminde güven konusu teminat ve ipotek ile
çözümlenmiştir.
|
Kullandırılan
Fonun
Müşteriler
Açısından
Maliyeti
|
Fonu kullanan müşterinin belirlenen vade sonunda
ödeyeceği tutar belirlidir ve sonradan ekonomik konjonktüre göre değişmez.
|
Bankalar zaman zaman kredi
maliyetlerini değişik finansman enstrümanlarına endeksleyebilmektedir (hazine
bonosu, devlet tahvili gibi). Bu durum kredi maliyetlerinin sonradan
değişebilme olasılığını ortaya çıkarmaktadır.
|
Kullandırılan
Fonun Süresi
|
Daha çok uzun süreli yatırım amaçlı
projeleri finanse etmektedirler.
|
Daha çok ticari amaçlı kısa
süreli kredi kullandırmaktadırlar.
|
Fon
Maliyetleri
|
Özel cari hesaplarda toplanan fonların herhangi bir
maliyeti yoktur. Katılma hesaplarında ise fon sahibine sistem gereği
herhangi bir getiri garantisi
verilmemektedir.
|
Fon kaynaklarının tamamının (vadeli, vadesiz,
ihbarlı mevduatta farklı olmak üzere) bankaya maliyeti vardır.
|
Denetim
|
Bankalar Kanunu madde 65’e göre, bu
kanun kapsamındaki kuruluşlar(katılım bankaları dahil) ve bunların
faaliyetleri, kurumun denetim ve gözetimine tabidir. Kurum, bankaların genel
kurul toplantılarına gözlemci sıfatıyla temsilci gönderebilir.
|
Bankalar Kanunu madde 65’e göre, bu
kanun kapsamındaki kuruluşlar(yatırım, kalkınma ve mevduat bankaları dahil)
ve bunların faaliyetleri, kurumun denetim ve gözetimine tabidir. Kurum,
bankaların genel kurul toplantılarına gözlemci sıfatıyla temsilci
gönderebilir.
|
Kredi ve
Diğer
Yatırımlar
|
Kredi kullandırmada dikkat edilen en önemli faktör,
finansmanın şirkete değil, değerlendirilen projeye yapılmasıdır.
|
Kredinin açılmasında bankaya karşı verilen teminat
ön planda tutulur.
|
Tablo 3 (Devamı)
Üstlenilen
Risk
|
Toplanan fonların reel ekonomide kullanımı esas
olduğundan ve katılım bankaları ile fon sahipleri arasında yatırım ortaklığı
söz konusu olduğundan, hem katılım bankası hem de fon sahibi açısından risk
olasılığı her zaman mevcuttur.
|
Bankalar önceden belirlenmiş faiz oranı karşılığında
fon toplamaktadırlar. Dolayısıyla mudi açısından herhangi bir risk yoktur.
Burada riski üstlenen taraf bankadır.
|
İktisadi
Sistem
|
İslâm iktisadi sistemini (genel hatlarıyla) esas alarak faaliyet
gösterirler. Fakat katılım bankalarının tam anlamıyla İslâmi prensiplere göre
faaliyette bulundukları söylenemez. Bugüne kadar faizsiz bankacılık, 'tek
yasal bankacılık sistemi'
olarak sadece İran ve Sudan da
uygulanabilmiştir.
|
Kapitalist iktisat sistemini esas
alarak faaliyet gösterirler.
|
İşlemlerinde
Kullandıkları
Finansal
Enstrüman
|
Kullandırdıkları finansal enstrüman açısından
bankalarla karşılaştırıldıklarında dezavantajlıdırlar. Çünkü bu kuruluşların
çalışma sistemleri bazı enstrümanların kullanımına uygun olmayabilir (tahvil
ihracı gibi).
|
Bankalar, yeni geliştirilen enstrüman
eğer kârlı ise, bu enstrümanı herhangi bir kısıtlamaya gidilmeksizin
kullanabilirler. Örneğin; repo, bankalar arası piyasa, hazine bonosu gibi
kısa vadeli enstrümanlara yatırım yapmaları mümkündür.
|
Makro
Ekonomiye
Etkisi
|
Kayıt dışı ekonominin mutlak önlenmesi
nedeniyle, yapılan her işlem devletin vergi gelirlerini artırmaktadır.
Kullandırılan fon, direkt olarak reel ekonomiye gittiği için, yatırım
tutarının artması, istihdam kapasitesinin artması ve bu etkenlere bağlı
olarak birçok ekonomik hareketliliğin ortaya çıkması söz konusudur.
|
Kredi teminat esasına göre verildiği
için, işlemlerin ne kadarının kayıt altında olduğu kontrol edilemez.
Kullandırılan kredinin ne kadarının yatırım amaçlı ne kadarının tüketim
amaçlı kullanıldığı kesin olarak kontrol edilemez.
|
Dağıtılan
Nemaların
GVK'ya
Karşı
Durumları
|
Katılım bankalarınca dağıtılan kâr
payları
193 sayılı GVK'ya (Md.75/12) göre, Menkul Sermaye
İradı sayılmakta ve gelir vergisine tabi tutulmaktadır.
|
Mevduat faizleri de 193 sayılı
GVK'ya göre, Menkul Sermaye İradı sayılmakta ve
gelir vergisine tabi tutulmaktadır.
|
Tablo 3 (Devamı)
Müşteri
Getirisi
|
Katılım hesaplarında biriken fonların
kullanılmasından doğan kârın genel olarak %80'i hesap sahiplerine dağıtılır.
Zarar var ise, fon sahiplerinin katılımları oranında zararı karşılayacakları
sistemin esasında mevcuttur.
|
Sistem gereği, mudinin kazancı oransal olarak
önceden belirlenmiştir.
|
Kültürel Açıdan
|
Bugün için hakim olan sistem, faize
dayalı kapitalist sistemdir. Dolayısıyla, katılım bankalarının içinde
doğdukları sisteme kültürel yönden yabancı olmaları bir dezavantajdır. Yani
katılım bankaları, doğu dünyasına daha yakın olan Türk milletinin sahip olduğu
kültür değerlerinin bir ürünüdür. Sonuçta katılım bankaları İslâm iktisadının
bir ürünüdür.
|
Kapitalist sistem, faiz temeline oturtulan banka
sistemini doğurmuştur. Yani bankalar, kapitalist ekonomik sistemin bir
ürünüdür.
|
Reel
Ekonomiye
Katkı
|
Katılım bankalarını klasik bankalardan ayıran temel
fark, kâr ve zarara katılma esasına göre toplanan fonların, faizsiz
yöntemlerle ticari ve sınai faaliyetlerde değerlendirilmesidir.
|
Bankalar, topladıkları fonun bir kısmını reel
ekonomiye kazandırırken, bir kısmını da rant ekonomisinde
değerlendirebilmektedirler. Hazine bonosu, devlet tahvili, repo da olduğu
gibi.
|
Toplanan
Fonların
Güvencesi
|
Bankacılık Kanunu’na göre, katılım bankalarında,
gerçek kişiler adına özel cari ve kâr ve zarara katılma hesaplarında toplanan
tasarruflar Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu'nun güvencesi altındadır. (gerçek
kişiler adına özel cari, kâr ve zarara katılma hesaplarında toplanan
tasarrufların kişi başına, anapara ve kâr payı tutarının 100.000 TL'lik kısmı
güvence altındadır)
|
Toplanan fonlar Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu
kapsamındadır. Tutar (100.000 TL) katılım bankalarından farklı değildir.
Bankalar Kanunu’na göre tüm kredi kuruluşları gibi bankalar da, nezdindeki
tasarruf mevduatını sigortaya tabi kısım üzerinden sigorta ettirmek ve bunun
üzerinden prim ödemek zorundadırlar.
|
Getiri
Dağıtımı
|
Yasal herhangi bir sınırlama yoktur.
|
Mevduat faizlerinde bazı sınırlamalar
vardır.
|
Tablo 3 (Devamı)
Tabi
Oldukları
Meslek
Kuruluşu
|
Sektörde faaliyet gösteren katılım bankalarının
sorunlarını ortaya koyma, çözüm yolları üretme, daha etkin ve verimli hizmet
verilmesini sağlama gibi görevleri üstlenen Türkiye Katılım Bankaları
Birliği'ne üye olma zorunlulukları
vardır.
|
Türkiye Bankalar Birliği'ne üye olmak
zorundadırlar.
|
1.8.Katılım Bankacılığında Problemler
1.8.1.Kurumsal Yapının Teşekkülü
Faizli ve faizsiz finansman kurumlarının karşılıklı
rekabetine açık olan bir sistemde faizli bankacılık hem kuruluş kolaylığı hem
de çalışma pratikliği nedeniyle daha makul görülmektedir. Ancak son yıllarda
faizsiz bankaların kurulmasındaki sorunlar ortadan kalkmaya başlamıştır.
1.8.2.Mevduat Erozyonu
Faiz getirisinin olmaması halkın mevduat yatırma
isteğini ortadan kaldıracağı ileri sürülebilir. Ayrıca kar-zarar ortaklığı
zarar riski nedeniyle çoğu kez faiz tercih edilmektedir. Bu durum mevduatların
ticari bankalara kaymasına neden olmaktadır.[10]
1.8.3.Banka Zararları İhtimali
Katılım Bankaları finanse ettiği bir teşebbüsün
karşılaşabileceği bir zararı paylaşması nedeniyle içine düşebileceği bir zarar
ihtimalidir. Finanse edeceği çeşitli iş alanlarındaki karlılığı sahip olduğu
teknik bilgi, tecrübe ve detaylı verilerle değerlendirmek imkanına sahip olan
bankalar için böyle bir ihtimal genelde söz konusu değildir. Çeşitli faaliyet
alanlarına yaymış olduğu fonlarını kullanan teşebbüslerden bir kısmı zarar etse
bile, diğerlerinin karı onu telafi edecektir.
1.8.4.Kısa Vadeli Krediler
Kâr ve zararın tespitinin mümkün olmadığı bir dönem
için kısa vadeli kredilerin Kar-zarar ortaklığına göre oluşturulması mümkün
değildir.
1.8.5.Tüketici
Kredisi
Bu krediler daha çok ihtiyaç içindeki düşük gelir
dilimleriyle alakalı olmakla beraber, günümüzde yeni bir boyut kazanarak orta
sınıfa dönük bir uygulama haline dönüşmüştür. Daha önemlisi bu kredilerin
amacı; zorunlu ihtiyaçları karşılamaktan çok bilinçli olarak, hayat
standardının yükseltilmesi için dayanıklı tüketim mallarının satın alınması
için gerekli finansman teminine yönelmiştir.
1.8.6.Kaynak Tahsisi
Katılım bankalarıyla ilgili diğer bir sorun da
kaynak dağılımını temin edemeyeceği hususudur. Faizin olmaması ve yatırılabilen
fonları alan kimselerin bu fonlardan sınırsız olarak istifadeetmeleri nedeniyle
sınırsız olarak genişleyecek talebi, arzla dengeye getirecek bir mekanizma
ortadan kalkacak, aynı zamanda kaynak tahsisinde böyle objektif bir kriter
bulunmayacaktır.
[1]
“Dünyada ve Türkiye’de Faizsiz Bankacılık”, Türkiye Katılım Bankaları Birliği,
2005,s: 38.
[2]
KARAPINAR; a.g.e, s:33
İKİNCİ BÖLÜM
2.1.TÜRKİYE’DE KATILIM BANKACILIĞI KAVRAMI
Katılım bankacılığının, ülkemizdeki uygulaması, tam
anlamıyla islami bankacılık olarak nitelendirilemez. Çünkü hukuki ve ekonomik
anlayışı, İslam anlayışından farklı olan bir sistem içinde faaliyette bulunan
katılım bankaları, bu sisteme temelde aykırı düşmemek koşulu ile mevcut yasalar
çerçevesinde faizi, fon toplama ve fon kullandırma faaliyetlerinde saf dışı
tutmak suretiyle, hemen hemen tüm bankacılık faaliyetlerini yapmaları, yani
faiz yerine “kar – zarar ortaklığı” ilkesini esas almaları, literatürde bu
kurumların uyguladıkları bankacılık modelinin “faizsiz bankacılık” olarak
isimlendirilmesine de neden olmuştur. Katılım bankalarını, geleneksel
bankalardan ayıran en önemli özellik de uygulama biçimlerindeki bu
farklılıklardır.
Hem geleneksel bankacılık anlayışı, hem de kendi sistemleri
doğrultusunda makro ekonomiye sağladıkları katkıları artırmak amacıyla katılım
bankaları, Bankalar Kanunu’na tabi (01. 11. 2005 tarihinden itibaren)
tutulmuşlardır. Bu Kanun, Türk mali sektörü içinde, katılım bankalarının
bulundukları statü karmaşıklığından kurtulmasına, açık bir biçimde banka alt
türü (Katılım Bankaları, Mevduat bankaları, Kalkınma ve Yatırım Bankaları ile
birlikte) olarak kabul edilmesine, yapılan düzenlemelerin katılım bankalarının
mali sektör içindeki geleneksel bankalar ile rekabet edebilme güçlerine ve
hukuki yapılarına önemli ölçüde katkı sağlamıştır.
Tablo 4 :Türkiye’de
Faaliyet Gösteren Katılım Bankalarının Tarihsel Gelişimi
Ticari Unvanı
|
Kuruluş Tarihi
|
Tarihsel
Gelişim/Statü
Değişiklikleri/Sermaye Yapısı
|
Albaraka Türk
Katılım
Bankası
AŞ
|
1985
|
Orta Doğu
merkezli Albaraka Bankacılık
Grubuna ait olan
Banka sermayesinin
%54,06’sı bu gruba, %9,38’i diğer
hissedarlara ait olup %17,11’i halka açıktır.
|
Asya
Katılım Bankası
AŞ
|
1996
|
|
Kuveyt
Türk Katılım
Bankası
AŞ
|
1989
|
1989’da
ÖFK statüsünde kurulmuş, 1999’da unvanı Kuveyt Türk Katılım Bankası AŞ olarak
değişmiştir. Kuveyt Türkün sermayesinin %62,23’ü Kuwait Finance Housea, %9’u
Kuveyt Devlet Sosyal Güvenlik Kurumuna, %9’u İslam Kalkınma
Bankasına, %18,71’i Vakıflar
Genel
Müdürlüğüne,
%2’si de diğer ortaklara aittir.
|
Türkiye Finans Katılım
Bankası
AŞ
|
1984
|
Faisal
Finans unvanı ile 1984’te kurulmuştur.
Şirket
hisselerinin sahibi olan Dar Al-Maal Al-İslami S.A. (DMI) Grubu 1998’de
hisselerini İsviçre'de mukim OLFO S.A. şirketine devretmiştir.
|
2.2.TÜRKİYE’DE KATILIM BANKACILIĞININ KURULUŞ NEDENLERİ
Katılım Bankacılığı’nın Türkiye’ye gelmesinin dünyadaki
örnekler incelendiğinde biraz geç olduğu görülmektedir. Ancak süre bazlı
karşımıza çıkan bu farklılığın yanında, faizsiz bankacılığın ortaya çıkış
sebeplerine baktığımızda diğer ülkelerle çokta farklılık gözükmemektedir. Faizsiz
bankacılığın doğuşunu hazırlayan dini sebepler açısından Müslüman bir ülke olan
Türkiye’de de aynı sebeplerin geçerli olduğu söylenebilir.
Ekonomik ve sosyal nedenler açısından incelediğimizde ise
gelişmekte olan bazı Ortadoğu ve Arap ülkelerinden kaynak temininin yanı sıra
faize karsı duyarlı olan kesimin elinde bulundurduğu tasarrufların ekonomiye
dahil edilmesi amaçlanmıştır. Bahsi geçen sebeplerle Faizsiz Bankaların
kuruluşunun önünün açılmasını takiben çok geçmeden beklendiği üzere Arap ve Körfez
ülkelerinden ülkemize sermaye hareketleri gözlenerek ilk olarak ‘Özel Finans
Kurumu’adı altında faizsiz bankacılık prensipleri doğrultusunda çalışan Al
Bakara Türk ve Faisal Finans Kurumları kurulmuşlardır.
Esas itibariyle 1983 Yılında Katılım Bankalarının
kurulmasına izin verilmesinin ana hedef ve beklentileri su şekilde ifade
edilebiliriz;
• Petrol
İhracatçısı İslam ülkelerinde 1974 yılından beri biriken fonların sermaye ve
Yurtdışı Cari Hesaplar yoluyla ülkemize çekilmesi,
• 50 milyar
dolar olarak tahmin edilen, ülkemiz atıl tasarrufunun harekete geçirilmesi,
• 1980
yılında başlatılan dışa açılma politikalarına uyum sağlayarak tarihi ve manevi
bağlarımız bulunan İslam ülkeleri ile finansal ve ekonomik ilişkilerin
güçlendirilmesi,
• Bu
ülkelerdeki yoğun kalkınma çabaları ve yatırımlar ile büyük ölçüde artan
ithalatlardan daha büyük paylar almak ve ortak girişimleri bu yollarla finanse
etmek,
• Arap Finans
Dünyasındaki Dış Fonlar'ın bu kurumlar yoluyla kullanılması ve Ekonomik
sorunlarının çözümünü kendi aralarındaki işbirliğinde gören İslam Ülkelerinin
İslam Bankası - İslam Konferansı Teşkilatı - OPEC - Arap Birliği -Kalkınma
Fonları - İslam Finans Kurumları gibi kurdukları teşkilatların bir kısmına üye
olan Türkiye' nin bunlara uyan mali teşkilatlarını oluşturmasıdır.
2.3.KATILIM BANKALARININ TÜRKİYE EKONOMİSİNE KATKILARI
1985 yılından bu yana 20 yılı aşkın süredir Türk finans
sektöründe faaliyet gösteren Katılım Bankaları, hem sektörün gelişimine paralel
olarak Türk ekonomisi içerisinde büyümüş hem de kendine has özellikleri ile
Türk ekonomisine çeşitli katkılar sağlamışlardır. Mali sektör içerisinde
kendine yer bulan bu bankacılık türü tasarruf sahiplerinin tasarruflarını
kullandırabilmesi için alternatif bir yol olmuş ve bu sayede atıl kalan fonların
sanayi ve ticaret sektörlerinde kullanılmasına yardımcı olmuştur. Ayrıca bu
bankaların uygulamış oldukları fon kullandırma yöntemleri Türk bankacılık
sektöründe yer alan diğer banka türleri için örnek teşkil etmiştir. Katılım
Bankacılığının ortaya çıkışının ekonomik nedenlerinden biri olan Arap
dünyasının petrolden almış olduğu kazancın değerlendirilebilmesi fikri ile
birlikte Türk ekonomisi ve diğer Arap ülkelerinin ekonomik ilişkileri
yakınlaşma göstermiş Türkiye’nin bu ülkelerle yapmış olduğu ticaret hacminde
artış gerçekleşmiştir. Özellikle son 20 yılda serbest piyasa ekonomisi
içerisinde önemli görevler üstlenmişlerdir.
Katılım Bankalarının Türkiye ekonomisine sağladığı katkılar
madde şeklinde hazırlanmıştır;
2.3.1. Atıl Tasarruflarının Sisteme Dahil Edilmesi
Katılım Bankaları
çeşitli sebeplerle ekonomik sistem dışında kalmış atıl tasarruf ya da yastık
altı diye adlandırabileceğimiz kaynakların ekonomiye kazandırılmasına aracılık
etmektedirler. Katılım Bankaları, öncelikle ve özellikle dini inanışlardan
dolayı sistem dışında kalmış tasarrufların faizsiz bankacılık prensiplerine
göre faaliyet göstermelerinin sonucu olarak sisteme dahil olur hale
getirmişlerdir. Tasarrufların yatırıma dönüşmesi ülke ekonomilerinin
gelişmesini doğrudan etkilemektedir. Türkiye gibi gelişmekte olan ekonomilerin
tasarruf oranlarının düşüklüğü önemli bir sorundur. Türkiye’de dini
inançlarından dolayı klasik bankalara mevduat yatırmayan ciddi bir potansiyelin
olduğu tahmin edilmektedir. Katılım Bankaları’nın bu tasarrufların bir kısmını ekonomiye
kazandırmaları büyük başarı olacaktır.
2.3.2.Kayıtdışı Ekonominin Önlenmesi
Katılım Bankaları
çalışma yöntemleri gereği fon kullandırırken gerçek ekonomik faaliyetleri
finanse etmektedirler. Kredinin, kredi kullanan firma yerine mal tedarik edilen
satıcılara ödenmesi nedeniyle veriliş amacı dışında, riskli, spekülatif,
verimsiz ve kayıt dışı işlerde kullanımı önlenmektedir.
Türkiye ekonomisinin
baş etmeye çalıştığı en önemli sorunlarından birisi olan kayıt dışı ekonomi ve
kayıt dışı ekonomiden kaynaklanan vergi kaybıdır. Katılım Bankaları, kayıtlı
ekonomiyi destekleyen önemli bir işleve sahiptir. Bütün işlemler, gerçek
alım-satımlardan ibaret olduğu için kayıtlı ekonomiye dahildir.
Katılım bankalarının
işlemleri gerçek ticarete dayandığından ve faturasız işlem yapmadığından
Türkiye’nin kayıt dışı ekonomi ile mücadele noktasında önemli görevler
üstlenmektedirler. Katılım Bankaları’nın yaygınlaşması ve sağladıkları
finansman tutarının artması kayıt dışı ekonominin küçülmesini sağlayacaktır. Katılım
Bankaları’ndan kullanılan fon oranı arttığı takdirde kredi talep edenler bu
kurumların prensiplerine uygun hareket etmek zorunda kalacaklarından, faturasız
veya kayıt dışı işlem yapamayacak, devlet Katılım Bankaları’nın işlemleri
sonucu daha fazla vergi geliri elde edebilecektir.
2.3.3. Reel Sektörün Finanse Edilmesi
İstikrarlı bir büyümenin altında finans sektöründeki dengeli
yapının yanı sıra reel sektörün üretim ve hizmet alanında göstereceği
performans da önemlidir. Reel sektörün üretim ve hizmet alanındaki başarısı
ülke ekonomisinin büyümesi üzerinde lokomotif rol oynamaktadır. Ülke
ekonomilerinin sağlıklı bir şekilde büyüyebilmeleri için eldeki kaynaklarını en
uygun ve en verimli şekilde kullanılabilmesi, bunun için ise reel sektörün
desteklenmesi gerekliliği ekonomi açısından oldukça önemlidir.
Katılım Bankaları’nın uygulamaları tamamen reel sektörün
ihtiyaçlarına yönelik olmuştur. Katılım Bankaları, çalışma prensipleri gereği
Devlet iç Borçlanma Senetleri gibi sabit getirili, faizli plasmanlarla işlem
yapmamaktadırlar. Dolayısıyla topladıkları fonların büyük bir kısmı reel
sektöre plase edilmektedir.
İslami hükümlere göre faizin yasak kılınmasından dolayı
Katılım Bankaları işleyiş prensipleri olarak sadece ticari alım-satım isleri
ile ilgilenmektedirler. Kaynaklarını reel sektöre yönelik proje bazında
değerlendiren Katılım Bankaları kaynakların verimli alanlarda
değerlendirilmesinde etkili olmaktadırlar. Katılım Bankaları doğrudan reel
sektörü finanse ederek kaynakların tarım, sanayi, ticaret ve hizmet gibi
alanlarda değerlendirilmesini sağlayarak topladıkları kaynakların doğrudan
ekonomiye kazandırılması ile yatırıma veya direkt üretime dönüşmesini temin
eden bir özelliğe sahiptirler .
2.3.4. İstihdamın Artırılması
Katılım bankalarının reel sektöre sağladıkları katkılar
sayesinde yeni yatırımları desteklemekte, bu durum istihdamı artırıcı
faaliyetlerin gelişmesini sağlamaktadır. İstihdam alanlarının genişlemesi ve
sağlıklı bir şekilde ayakta durabilmesi için kullandırdıkları fonlar ile direkt
ya da dolaylı imkanlar sağlamak suretiyle Katılım Bankaları istihdamı artırıcı
katkılar gerçekleştirmektedirler.
2.3.5. Rekabetin Geliştirilmesi
Katılım bankalarının
kendine has metodları farklı yapıları ile Türk bankacılık sistemi içerisinde
önemli bir rekabet unsuru oluşturmaktadırlar. Hem fonun toplanması hem toplanan
fonların kullandırılması aşamasında alternatif sundukları için rekabet ortamını
canlandırmaktadırlar. Kâr/zarar ortaklığı içeren katılım havuzları yatırımcı ve
tasarruf sahipleri için alternatif oluşturmaktadır. Sundukları hizmetlerin
toplum kesiminde de ilgi toplayarak, yaygınlaşması sistem içerisinde rekabetin
gelişmesini, genişlemesini sağlamıştır.
2.3.6. Yabancı Sermaye Transferi Sağlanması
Türkiye’de faaliyete geçen ilk faizsiz finans kuruluşları
özellikle körfez ülkelerinden gelen yabacı yatırımcılar tarafından kurulmuştur.
Faisal Finans, Kuveyt Türk ve Albaraka Türk kuruluşlarının
hakim ortakları ve sermaye kaynakları körfez ile Ortadoğu ülkelerinden olup söz
konusu kuruluşlar Türkiye’ye faizsiz bankacılık alanında ilk defa yatırım yapan
bankalardır. Katılım bankaları yabancı sermayenin ülkemize gelmesinde önemli
bir köprü vazifesi üstlenmişlerdir. Sağlanan kaynak, sermaye hareketi ve sıcak
ilişkiler ile Katılım Bankaları sayesinde Türkiye’nin dış ticaret hacmi
büyümekte ve ekonomik şartlar daha iyi hale gelmektedir.
2.3.7. Maliyet Düşürücü Katkıları
Katılım Bankaları sabit getiri vaadi ile fon toplamadıkları
için ellerindeki kaynakları çok daha esnek şekillerde piyasaya kaynak olarak
sunma imkânına sahiptirler. Ekonomilerdeki geçiş ve sıkıntılı dönemlerde bu
özelliklerini kullanarak daha ucuza finansman sağlayabilirler.
Ekonomilerde özellikle finansman maliyetlerinin ucuz olması
büyüme ve gelişmenin daha hızlı olmasını sağlamaktadır. Katılım Bankaları’nın
sabit getiri vaadi bulunmaksızın gerçekleştirdikleri fon toplama yöntemleri ve
gerçek ticari işlemlere kaynak sağlayan fon kullandırma imkânları faizli
(klasik) bankacılara göre cari faiz oranlarından bağımsız hareket etmelerini
sağlayarak bu oranları aşağı çeken bir etkiye sahiptirler .
2.4.Katılım Bankaları ile İlgili İstatistiki Bilgiler
Katılım Bankalarının geleneksel bankalardan ayrılması
hususunda üç adet hipotez test edilecektir. Olson ve Zoubi tarafından yapılan
çalışma örnek alınarak, Türkiye örneği üzerinde uygulama yapılmıştır. Katılım
bankalarında risk düzeyi, geleneksel bankalardan daha fazladır.
2.4.1.TEST EDİLECEK HİPOTEZLER
H1: Katılım Bankaları, geleneksel bankalardan daha
karlıdır.
Katılım bankaları müşterilerinin çoğunluğunun, dini
hassasiyetlerinden dolayı bu bankalarda işlem yapması, masraf ve giderleri göz
ardı edebilmelerine neden olmakta, bu durum da katılım bankalarının etkinliğini
azaltabilmektedir. Bu sebeple test edilecek ikinci hipotez, geleneksel
bankaların katılım bankalarından daha etkin olmasına ilişkindir.
H2: Geleneksel bankalar, katılım bankalarından daha
etkindir.
Son olarak, geleneksel bankalarla katılım bankaları
arasında gerçekten bir farklılık varsa bu farklılığın finansal oranlarla ortaya
konabilmesi gerekir. Bu nedenle test edilecek üçüncü ve sonuncu hipotez
finansal oranların katılım bankaları ve geleneksel bankalar arasında ayrıt
edici bir fonksiyona sahip olmasına ilişkindir.
H3: Finansal oranlar, katılım bankaları ve geleneksel
bankalar arasında ayırt edici bir fonksiyona sahiptir.
2.4.2. FİNANSAL RASYOLAR
Tablo 3’de tanımlanan 23 finansal rasyo
kullanılmıştır. Bu rasyolar 5 genel kategoriye ayrılabilir: Karlılık Oranları,
Etkinlik Oranları, Aktif Kalite Göstergeleri, Likidite Oranları ve Risk
Göstergeleri. Bankaların karlılık düzeylerini karşılaştırmada, aktif karlılık
oranı, öz sermaye karlılık oranı, kar marjı ve mevduat karlılığı oranlarını
kullanılmıştır.
Etkinliğin değerlendirilmesinde; faaliyet karı/faiz
gelirleri, Ek faiz: (faiz gelirleri – faiz giderleri)/toplam borçlar, faaliyet
gelirleri/toplam aktifler, faaliyet giderleri/aktifler, faiz
gelirleri/giderleri, aktif devir hızı, net faiz marjı, net faizsiz marjı
oranları kullanılmıştır.
Varlık kalitesinin değerlendirilmesinde, özel
karşılıklar/krediler, takipteki krediler/krediler, krediler/ mevduatlar ve
krediler/toplam aktifler oranları kullanılmıştır.
Son olarak likidite ve risk değerlendirmesinde ise;
nakit/ toplam aktifler, nakit/mevduatlar, mevduatlar/ toplam aktifler, toplam aktifler/özsermaye, toplam
borçlar/özsermaye, dağıtılmayan karlar/toplam aktifler oranları kullanılmıştır.
Bu sonuçlara göre, Türkiye’de beklenenin aksine 23
oran arasından sadece üç oran; Net Kar/ Faaliyet Karı (NKFK), Krediler/Toplam
Aktifler (KTA) ve Mevduatlar/Toplam Aktifler (MTA) oranları her iki banka türü
arasında ayırt edici bir fonksiyona sahip olduğu, diğer oranların her iki banka
türü arasında önemli bir farklılık göstermediği anlaşılmaktadır.
Analiz sonuçlarında NKFK oranının ortaya koyduğu
pozitif korelasyon, katılım bankaları için kar marjının geleneksel bankalardan
daha yüksek olduğunu göstermektedir. Bu sonuç,
“H1: Katılım Bankaları, geleneksel bankalardan daha karlıdır.”
hipotezini doğrulamaktadır. Buna göre, geleneksel bankalara kıyasla daha riskli
bir yatırım yapan katılım bankası müşterilerinin daha yüksek getiri elde ettiği
ortaya çıkmaktadır.
Analiz sonuçlarında “H2: Geleneksel bankalar, katılım
bankalarından daha etkindir.” hipotezini destekleyen bir sonuca
ulaşılamamıştır. Her iki banka türü için etkinlik oranları birbirine yakındır.
Son hipotezimiz “H3: Finansal
oranlar, katılım bankaları ve geleneksel bankalar arasında ayırt edici bir
fonksiyona sahiptir” olarak ileri sürülmüştü. Kullandığımız her iki metot da
Türkiye’de faaliyet gösteren katılım bankalarının ve geleneksel bankaların
finansal rasyolar aracılığı ile birbirinden ayırt edilebileceğini
göstermektedir.
Katılım bankaları, geleneksel
bankalardan daha yüksek kar marjına sahiptir. Buna karşın, varlık kalite
göstergelerinden krediler/toplam aktifler ve likidite değerlerinden
mevduatlar/toplam aktifler oranları geleneksel bankalar lehinedir. Geleneksel
bankalar çok daha fazla kredi kullandırmakta ve mevduat elde etmektedir. Bu
durumun sebebi, kamu kuruluşları ve çoğu özel sektör kuruluşunun geleneksel
bankalarla iş yapması, geleneksel bankaların daha iyi pazarlama politikaları
gerçekleştirmesi, müşterilerde devam edegelen alışkanlıklar, riskten kaçınma
eğilimleri, mevcut katılım bankalarının sayılarındaki yetersizlikler olabilir.
2.5.Faizsiz Finans Ürünleri
2.5.1.Katılım Endeksi
Katılım Endeksi, İstanbul Menkul Kıymetler Borsası Ulusal
Pazar’da işlem gören ve Katılım Bankacılığı prensiplerine uygun hisse
senetlerinden oluşan bir borsa endeksidir. Hisse senedi seçimi, Katılım
Bankacılığı prensipleri doğrultusunda oluşturulmuş Endeks Kuralları esas
alınarak yapılır. Buna göre, endekste faaliyet alanı faize dayalı finans,
ticaret, hizmet, aracılık (bankacılık, sigorta, finansal kiralama, faktoring ve
diğer faize dayalı faaliyet alanları), alkollü içecek, kumar, şans oyunu, domuz
eti ve benzer gıda, basın, yayın, reklam, turizm, eğlence, tütün mamulleri,
silah, vadeli altın, gümüş ve döviz ticareti olmayan şirketler bulunur. Ayrıca,
endekse girecek şirketler bazı finansal oranları da sağlamak zorundadır.
Şirketlerin toplam faizli kredilerinin piyasa değerine oranı %30’dan, faiz
getirili nakit ve menkul kıymetlerinin piyasa değerine oranı %30’dan ve
yukarıda bahsedilen faaliyet alanlarından elde ettiği gelirlerinin toplam gelirlerine
oranının da %5’ten az olması gerekmektedir. Bu kurallara uygun hisse
senetlerinden halka açık piyasa değeri en yüksek ilk 30 şirket endeks
şirketlerini oluşturmaktadır.
Dünya genelinde alternatif yatırımların büyük bir hızla
artması, gelişmiş ülkeler dahil olmak üzere birçok ülkede bu yatırımların en
çok büyüyen alanlardan biri olması nedeni ile Katılım Endeksi’nin
oluşturulması, yabancı yatırımcı ilgisinin çekilmesi için de önem arz
etmektedir. Ülkemizde bu konuda bir standardizasyonun bulunmaması nedeni ile bu
yatırımcı kitlesine hitap etmekte ciddi eksiklikler yaşanmaktadır. Katılım
Endeksi Kuralları’nın uluslararası uygulamaları dikkate alması nedeni ile
Katılım Endeksi ve bu endekse dayalı ürün ve hizmetler, yabancı yatırımcılara
da hitap edebilecektir.
Krediye teminat kabul edilebilecek hisse senetleri tespiti,
türev uygulamalar ve hisse senedinin kullanılabildiği diğer birçok alanda,
Katılım Bankacılığı prensipleri doğrultusunda yatırım yapan yatırımcıların ve
bu hizmeti veren kurumların ihtiyacını karşılayacak olan Katılım Endeksi, bu
alanda standardizasyon için atılan ilk adım olması itibarı ile de ayrı bir
değer kazanmaktadır
2.5.2.Murabaha
Klasik fıkıhta murâbaha malın mâliyetinin müşteriye
bildirilmesi ve üzerine kâr eklenerek satılmasıdır. Yani müşteri satın aldığı
mal sebebiyle satıcıya ne kadar kâr verdiğini bilmektedir. Ancak Türkiye’de
uygulanan murâbahanın klasik fıkıhtaki vâdeli satıma tekâbül ettiği de bazı
İslâm hukukçularınca ifâde edilmiştir. Bu durumda müşteriye malın mâliyetinin
tam olarak açıklanma zorunluluğu olmamaktadır. Bugün katılım bankalarının asıl
para kazanma yöntemi murâbahadır. Daha çok peşin alınan malın vâdeli kârlı
satımı şeklinde işlemektedir. Malın satıcıdan banka adına alınması sırasında,
banka müşterisi bankayı vekâleten temsil etmektedir. Mal ile ilgili evrakların
müşteri adına tanzim edilmesi ise İslâm hukûku açısından önemsizdir. Zira İslâm
hukûkunda evrakların müşteri adına düzenlenmesi şartı bulunmamaktadır.
Buna göre murâbahanın aşamaları şöyledir:
*Müşteri almak istediği malı bulur. Satıcıyla akit yapmaz.
Katılım bankasından vekâlet almış ise akit yapabilir.
*Katılım bankasına malı almak üzere başvurur.
*Katılım bankası malın alım satıma uygun olup olmadığını ve
müşterinin ödeme kabiliyetini araştırır.
*Katılım bankası kurumsal işlemlerde satıcıya sipariş formu
gönderir. Müşterisine malı alması için vekâlet verir. Bireysel işlemlerde bu
vekâlet şubedeki personel, SMS mesajı ya da MİM (Müşteri İletişim Merkezi)
yoluyla verilir.
*Katılım bankası malın alındığına dair evraklar ulaşınca
satıcıya ödeme yapar.
*Katılım bankası malı müşterisine taksitli bedelle satar.
*Katılım bankaları murâbaha yapabilmek için şu noktalara
dikkat etmektedirler:
Ortada alınıp satılacak bir mal ya da hak var mıdır?
Eğer alım satım yapılacak bir mal ya da hak yok ise katılım
bankası nakit borç verip fazlasıyla tahsil edemez. Zira bu durumda fâizcilik
yapmış olur. Bu bakımdan katılım bankaları murâbahasını yapmadıkları bir malla
ilgili vergileri, cezaları, devlet okul harçlarını, noter masraflarını vs. 85
murâbahaya konu yapmazlar. Müşterinin nakit sıkıntısı dinen muteber bir
gerekçeye dayanıyorsa ve nakit sıkıntısı aşılmadığı takdirde müşteri adına
büyük zararlar söz konusu olacak ise teverruk yoluyla işlem yapılması uygun
görülmektedir.
Alınıp satılacak mal ya da hak dinen satıma uygun mudur?
Eğer müşterinin katılım bankasından talep ettiği mal dinen
alım satıma uygun değilse murâbaha yapılamaz. Bu bakımdan içki, sigara, kumar
malzemeleri, müstehcen yayınlar vs. murâbahaya konu olamazlar.
Alınıp satılacak mal taksitle satıma uygun mudur?
Murâbaha vâdeli satımdır. Dolayısıyla alınıp satılacak malın
vâdeli satıma uygun olması gerekir. Paraların ve para hükmündeki varlıkların
ise vâdeli satımı kâr değil fâiz doğurur. Bu bakımdan katılım bankaları döviz
murâbahası yapmazlar. Altın konusunda ise İslâm hukukçuları arasında görüş
ayrılığı vardır. Külçe altın ile çeyrek, yarım, tam altını para sayıp işlenmiş
altını, hurda altını ve altın tozunu mal sayan görüşe göre bu tür mal kabul
edilen altınlar murâbahaya konu olabilmektedir. Bu görüşe göre gümüş para
vasfını tamamen kaybetmiştir. Bazı katılım bankaları ise altın ve gümüşü
tamamen para saydıkları için bunların murâbahasını yapmazlar.
Alıcı ile satıcı kendi aralarında sözleşme yapmışlar mı?
Sözleşmesi bitmiş işlemlere katılım bankası dahil olamaz.
Çünkü ortada satıcıdan alınıp müşteriye satılacak mal kalmamış demektir. Bu
sebeple esas faturası kesilmiş, sözleşmesi imzalanmış, ruhsatı/tapusu
devrolmuş, peşinatı verilmiş işlemlere katılım bankası dahil olamaz. Kaporanın
malın mülkiyetini devreden bir ödeme olup olmadığı ise tartışmalıdır. Bazı
katılım bankaları kaporayı mülkiyeti devreden bir ödeme saymayan görüşle amel
ederken bazı katılım bankaları kapora ödenmiş ise murâbaha yapmamaktadır.
İşlem sahte midir?
Katılım bankası gerçek işlemlere yardımcı olabilir. Sahte
işlemlerle finansman sağlamak isteyenlerle çalışamaz. Bu bakımdan akrabalar,
eşler, ortaklar, grup firmaları arasındaki murâbaha taleplerine ilk etapta
olumsuz yaklaşırlar. Yine satıcıya ödenen para muvâzaa hissi verecek şekilde
alıcıya ödenmiş ise katılım bankaları böylesi müşterilere karşı da dikkatli
davranırlar.
Fâizli bankalar bunların hiçbirine dikkat etmez. Dolayısıyla
katılım bankacılığında uygulanan murâbaha ile fâizli bankacılıktaki krediler
kesinlikle farklıdır.
2.5.3.Sukuk
Sukuk, Arapça “Sak” kökünden gelmektedir. Sak, kelime anlamı
olarak sertifika veya vesika anlamlarını içinde barındırmaktadır. Sukuk ise
“Sak” kelimesinin çoğulu olduğundan, sertifikalar anlamına gelir. Arapça’da
bono ve tahviller için “Senet” kelimesi kullanılırken; İslami tahvil olan
saklar için ise, “Sukuk” kelimesi kullanılmaktadır.Bu çerçevede “finansal
sertifika” anlamına gelen ve çok çeşitli çalışmalarda tahvilin İslami muadili
olarak tanımlanarak “İslam tahvili” adını alan sukuk, faizsiz olması özelliği
ile İslami esaslara uygun bir menkul kıymet olarak kabul edilmektedir.
En basit şekliyle sukuk bir varlığa sahip olmayı veya ondan
yararlanma hakkını göstermektedir. Sukukta yer alan hak-iddia sadece nakit
akışı hakkı değil aynı zamanda mülkiyet hakkıdır. Bu, sukuku geleneksel
tahvillerden farklılaştırmaktadır. Geleneksel tahviller faiz taşıyan menkul
kıymetlerden oluşurken, sukuklar temel olarak varlık sepetinde mülkiyet
hakkından oluşan menkul kıymettir. Sukuk, yatırımcısına faiz yerine finanse
edildiği varlıktan elde edilen gelir/kardan pay verdiği için geleneksel
tahvillerle karşılaştırılarak değerlendirilmektedir.Tahvil, borca dayalı
sertifika; sukuk ise varlığa dayalı sertifika olarak nitelendirilebilir.
Tahvil, ödünç para bulmak için çıkarılan borç senetleridir.
Buna karşılık sukukta, sukuk alıcısı ilgili varlıkta tam tasarruf hakkı
kazanmaktadır. Sonuç olarak sukuk alıcısına sukuk varlıklarının satılmasından
oluşacak hasılatın yanında sukuk varlıklarından elde edilen gelirlerden de pay
alma hakkı verilmektedir. Sukuk ile tahvili biribirinden ayıran diğer bir
özellik de tahvil ihraççının borcunu temsil ederken, sukuk ilgili varlıkta payı
oranında malikliği temsil etmektedir.
İslam tahvili ya da faizsiz bono olarak da adlandırılan ve
faizsiz olması özelliği ile İslami esaslara uygun bir menkul kıymet olarak
kabul edilen sukukun; proje, varlık ve bilanço endeksli olmak üzere genel
kullanım alanları bulunmaktadır. Genellikle icar veya diğer sukuk
anlaşmalarından oluşan ve ikincil piyasada işlem görme kapasitesine sahip olup
olmaması kriteri çerçevesinde oluşturulan bir sepete dayalı olarak çıkarılan
sukuk, tedavül kabiliyeti olup olmamasına göre ikincil piyasası olan ve olmayan
sukuk şeklinde de bir ayrıma tabi tutulabilir. Bu çerçevede icara sukuk,
muşaraka sukuk ve mudaraba sukuk, ikincil piyasası olan sukuka; murabaha sukuk,
istisna sukuk ve selem sukuk ise ikincil piyasası olmayan sukuka örnek
gösterilebilir. Ayrıca uygulamada farklı tipte sözleşmenin (istisna, murabaha,
icara vb.) dayanağını oluşturduğu ve birden fazla varlık havuzuna
dayandırılarak oluşturulan melez sukuk programları da mevcuttur. Ancak bu tür
melez sukuk programlarında portföyün ağırlığı genellikle, ikincil piyasası olan
ve sabit bir gelir sağlayan icara sukuktan oluşturulmaktadır.
Başlıca sukuk
çeşitleri;mudaraba,müşaraka,murabaha,icara,karz-ı hasen,selem ve tekafül.
Mudaraba (Emek-Sermaye Ortaklığı): Biri sermaye diğeri know
-how yani emek, bilgi ve tecrübe sahibi girişimci iki tarafın bir araya gelerek
bir projeyi gerçekleştirmeleridir.
Müşaraka (Kar-Zarar Ortaklığı): Mudarabada bir taraftan
sermaye, diğer taraftan emek konurken; müşarakada taraflar hem emek hem
sermayelerini bir araya getirmektedir. Müşaraka ya da sermayeye dayalı
ortaklık, belirli bir yatırımın veya faaliyetin finansmanını sağlamak amacıyla,
taraflardan biri banka olmak şartıyla iki veya daha fazla tarafın, sözleşme
hükümlerine göre genellikle tüzel kişiliği bulunmayan adi ortaklık niteliğinde
bir ortaklık kurduğu, yatırımın sonuçlanmasından sonra kar ve zararın katılma
payları oranında paylaşıldığı bir faaliyet türüdür.
Murabaha (Maliyet Artı Kar Marjlı satış): Murabaha esas
itibariyle peşin mal alıp vadeli satmak suretiyle finansman kullandırma
yoludur.
İcara (Leasing-Kira Finansmanı): İcara, geleneksel anlamdaki
bankacılık sisteminin finansal kiralama faaliyetlerine benzemekte olup, doğrudan
satış yerine, kiralama süresi sonunda mülkiyetin alıcıya geçmesidir.
Karz-ı Hasen (Faizsiz Ödünç): İslami kuralların yapılmasına
izin verdiği tek borç verme işlemi faizsiz borç demek olan karz-ı hasendir.
Karz-ı hasen daha çok yoksullara temel gereksinimlerini karşılamak için
verilmekte olup, bu nedenle boyutları küçük ve etkisi sınırlıdır.
Selem (İleriye Dönük Satın Alma): Ödemenin nakit olarak
sözleşme anında yapıldığı, ancak satın alınan varlığın teslimatının önceden
belirlenmiş tarihe kadar ertelendiği bir alım-satım işlemidir.
2.5.4.Tekafül
İslami sigortacılık yöntemi, geçmişi İslam peygamberi
Muhammed döneminde oluşan uygulamalara dayanmaktadır. Tekafül, modern dünyadaki
sigorta uygulamasının İslam dünyasındaki karşılığı sayılabilir. Paylaşılmış
sorumluluk veya paylaşılmış garanti prensibine dayanmakta olup, klasik
sigortacılıktaki belirsizlik kavramı bulunmamaktadır. Mevcut durumda İslami
sigorta sektöründe 58 kurum bulunmaktadır ve bunların prim katkıları 2,5 milyar
$ düzeyindedir. Tekâfül, "dayanışma" anlamına gelmekte olup, Arapça
kökenli bir kelime olan kefaletten türemiştir. İslam dünyasında çeşitli
ülkelerde, farklı yorumlarla uygulanmaktadır. Bu yorumlar birbirinden oldukça
değişkenlik gösterebilmekle birlikte, genellikle aşağıdaki ilkelerden en
azından bir kısmına uymaktadır:
-Kâr amacı gütmeyen sigortalıların bir araya geldiği
kooperatif sigortacılığı.
- Sigorta şirketinin biriktirdiği fonların faiz dışı yatırım
araçlarında değerlendirilmesi.
-Hasar ve sorumlulukların katılımcıların paylarına göre
bölündüğü bir toplumsal sigorta havuzu modeli.
Tekafül, geleneksel sigortacılıktan farklı olarak ortak
sigortacılığı (mutual insurance) baz aldığı için İslami kurallar dahilinde
yapılabilmektedir. Genellikle tekafül sözleşmelerinde mudaraba veya vekalet
usulleri uygulanmaktadır. Her iki şekilde de, katılımcılar ve şirketin kar
paylaşımı esas alınmıştır. Ancak süreçlerde farklılık görülmektedir. Mudaraba
usulü sigortacılıkta, şirket de grup üyesi olup, yönetim ücreti almazken,
vekalet usulünde şirket sisteme katılmayıp, yönetim ücreti almaktadır. Genel
itibariyle üç tip tekafül türü olup, bunlar Genel Tekafül (İslami Genel
Sigorta), Aile Tekafül ( İslami Hayat Sigortası) ve Retekafül (İslami Reasürans)
dür.
EK-1:
FAİZSİZ FİNANS SÖZLÜĞÜ
FAİZSİZ FİNANS SÖZLÜĞÜ
AKİT
Hukukî sonuç doğurmak amacı ile iki veya daha çok kimsenin
veya kuruluşun karşılıklı ve birbirine uygun irade beyanları ile gerçekleşen
işlem, sözleşme, mukavele, kontrat.
BEY'
Satış, mal ya da satılabilir bir hakkın bedel karşılığı bir
başkasına devredilmesi.
BİRİM DEĞERİ
Katılım bankasının katılma hesaplarına fon kabul ettiği ilk
gün için 100 olarak kabul edilen ancak kâr veya zarar edildiğinde değişen, kâr
veya zarar kayıtlarının yapıldığı günlerde, vadelerine göre ayrılmış her bir
fonun toplam değerinin fonun bir önceki günkü toplam hesap değerine bölünmesi
suretiyle hesaplanan, kâr veya zarar kaydı yapılmayan günlerde ise bir önceki
günün birim değerine eşit olan katsayıyı ifade eder.
BİRİM HESAP DEĞERİ
Katılma hesabının cari değerini belirleyen ve birim değer
ile hesap değerinin çarpılması suretiyle hesaplanan, katılma hesabı sahibinin
üzerinde hak iddia edebileceği tutardır.
Hesabın açıldığı gündeki birim hesap değeri, haliyle hesabın
kendisine eşittir. Fonun işletilmesi sonucu kâr elde edildiğinde birim değer
yükseldiğine göre bu yeni birim değerin, hesap değeri ile çarpımı sonucu
bulunan yeni birim hesap değeri, fon sahibinin vade sonunda hak iddia
edebileceği meblağı yani yatırdığı para artı kârını gösterir.
Örnek-1: Bir müşteri kurum adına açtırdığı katılma hesabına
1 milyon TL yatırmıştır. Paranın yatırıldığı gün geçerli olan birim değeri 100
ise,
Hesap değeri = 1.000.000 / 100 = 10.000
Örnek-2: Bir müşteri katılım bankasında açtırdığı 1 yıl
vadeli katılma hesabına 100.000 TL yatırmıştır. Bir yıl sonra birim değeri
109’a çıkmıştır. Bu hesabın vade sonundaki birim hesap değeri şu şekilde
hesaplanacaktır.
Yatırılan Para : 100
= Hesap Değeri
100.000 TL : 100 = 1.000
Vade Sonundaki Birim
Değeri : 109
Hesap Değeri x Birim
Değeri = Birim Hesap Değeri
1.000 x 109 = 109.000 TL çıkacaktır.
CAİZ
Meşru, yapılabilir, dinen sakıncasız, mubah.
ENFLASYON FARKI
Paranın kaybettiği değer, paranın alım gücündeki azalma
oranı. Enflasyon farkının borçludan talep edilmesi faiz değildir. Bilakis
enflasyon farkı alacaklının hakkıdır.
FAİZ
Borçtan (karz) elde edilen gelir. Örneğin 100.000 TL borç
verip 48 ay vadede 125.000 TL istendiği takdirde verilen borç ile tahsil edilen
miktar arasındaki 25.000 TL faiz sayılır. Ayrıca birbirinin yerine geçebilecek
malların vadeli satımı da faizli işlem kabul edilir. Mesela 100.000 TL verip üç
ay sonra 46.000 EURO almak faizli işlemdir. Zira, paralar birbirinin yerine
geçebilirler. İslamiyet’te borçtan gelir (menfaat) sağlamak yasaklanmıştır.
Borç verilecekse faizsiz verilmelidir; ticaret (mal alım satımı) ise mübahtır.
Borç (Deyn veya Kredi) faizi; ödünç, alım-satım veya başka
her hangi bir sebepten zimmete geçen bir borca karşılık ödenecek olan mal veya
parada, belli bir vadeden dolayı şart kılınan fazlalıktır.
FAİZSİZ BANKACILIK
Fon toplama ve fon kullandırma faaliyetleri ile diğer bütün
bankacılık işlemlerinde faizin kullanılmadığı, parasal işlemlerle mal ve hizmet
hareketlerinin birbirine sıkı sıkıya bağlandığı, her para hareketinin mutlaka
bir mal veya hizmete karşılık geldiği; gelirin kâr ve zarar ortaklığı esasına
göre bölüşüldüğü finansal sistem.
GARAR
Belirsizlik hali, bilinmezlik, meçhuliyet.
HARAM
Yapılamaz, gayr-ı meşru, dinen yasak, yapıldığında dinen
dünyevi ya da uhrevi ceza olan şey.
HESAP DEĞERİ
Katılım bankasının katılma hesaplarına fon kabul ettiği ilk
gün, hesap sahibince yatırılan tutarın 100 olarak kabul edilen birim değere
bölünmesi suretiyle, müteakip günlerde ise, para yatıran veya çeken kişiye ait
hesap değerine, hesap sahibince yatırılan veya çekilen miktarın birim değere
bölünmesi ile bulunacak tutarın, para yatırılmışsa eklenmesi, para çekilmişse
çıkarılması suretiyle hesaplanan ve katılma hesabı sahiplerinin fon mevcuduna
katılma oranını gösteren katsayıyı ifade eder.
İCARE
Kiralama, menfaat satışı. Örneğin bir evin kullanım hakkının
(menfaat) belli bir bedel karşılığı belli bir süreliğine başkasına
devredilmesidir. İnsanların emeklerini kiralamaları da mümkündür. Bugün yapılan
iş sözleşmeleri aslında icare akdidir.
İCMA
İttifak etmek, görüş birliğine varmak. Hz. Peygamber'den
sonraki bir çağda amelî (uygulamaya dayanan) bir meselenin şer'î (dini) hükmü
üzerinde İslâm müçtehitlerinin birleşmesi.
İNE SATIŞI
Peşin bedelle satılan bir malın vadeli bedelle geri
alınmasıdır. Yani 100.000 TL’ye peşin bedelle bir malı satıp aynı malı 48 ay
vadeyle 120.000 TL bedelle geri almaktır. Vadeli bedelle alınan bir malın peşin
bedelle geri satılması diye de tanımlanır. Örneğin 48 ay vadeyle 120.000 TL’ye
satın alınan bir malın 100.000 TL’ye peşin geri satılmasıdır. Bu yolla nakit
temin edilmektedir. Faiz haram olduğu için ticari işlem görüntüsü altında nakit
temin edilmeye çalışılmaktadır. Bu işlem bir faiz hilesi olduğu için İslam
alimlerinin çoğunluğu tarafından meşru görülmemiştir.
İSTİĞLAL SATIŞI
Belli bir vadede satış bedeliyle geri alma vadiyle satılan
malı söz konusu vadeye kadar kiralamaktır. Yani peşin 150.000 TL’ye bir evi
satıp, söz konusu evi 3 yıl sonra geri 150.000 TL’ye almayı vaat etmek ve bu 3
yıl için de evi yeni sahibinden belli bir bedelle kiralamaktır.
KABZ
Teslim almak, tesellüm. Satın alınan bir malı teslim almak
ve malın bedelini satıcıya vermektir. Kabz ikiye ayrılır:
Gerçek kabz malın el ile alınmasıdır. Market
alışverişlerinde aldığımız malları gerçekten kabzetmiş oluruz.
Hükmi kabz ise satın aldığımız mal ya da sattığımız malın
bedeli üzerinde tasarrufta bulunabilme imkanı elde etmemizdir. Bu durumda malı
ya da bedelini elimize almamaktayız, ancak bunlar üzerinde tasarruf hakkı elde
etmekteyiz. Örneğin sattığımız malın bedelinin banka hesabımıza kaydedilmesi ve
satın aldığımız arsayı görmediğimiz halde tapusunu devralmamız böyledir.
KAR
Malın maliyeti ile fiyatı arasındaki fark. Kâr meşrudur.
Alıcı aldatılmadığı sürece piyasa fiyatı esastır. Yani kârın belli bir oranda
olması şartı yoktur.
KAR-ZARAR ORTAKLIĞI YATIRIMI
Müşteri ile katılım bankası arasında Kâr ve Zarar Ortaklığı
Yatırım Sözleşmesi çerçevesinde finansman ihtiyacı bulunan gerçek ve tüzel
kişilerin tüm faaliyetlerinden veya belirli bir faaliyetinden veya belirli bir
parti malın alım satımından doğacak kâr ve zarara katılmak üzere finansman
sağlanması işlemidir. Sözleşmede tarafların kâr ve zarar katılım payları ile
varsa teminatlar açıkça gösterilir.
KARZ
Borç, para borcu, el borcu. Örneğin 100.000 TL borç vermek,
10 ton buğday borç vermek. Karz işlemi menfaat karşılığı olamaz. Örneğin
100.000 TL borç verip 120.000 TL isteyemeyeceğimiz gibi 100.000 TL verdiğimiz
kişinin evinde bir yıl kirasız da oturamayız. Her ikisi de faiz sayılır.
KARZ-I HASEN
Faizsiz borç vermek, borçtan gelir elde etmemek. Örneğin
100.000 TL borç verip yine 100.000 TL almak. Öte yandan, enflasyon farkını
istemek meşrudur.
KATILIM ENDEKSİ
Katılım Endeksi, İMKB'de işlem gören ve Katılım Bankacılığı
prensiplerine uygun hisse senetlerinden oluşan bir borsa endeksidir ~
KATILIM FONU
Katılım bankaları nezdinde açtırılan gerçek ve tüzel
kişilere ait özel cari hesap ve katılma hesaplarında yer alan parayı ifade
eder.
KATILMA HESABI
Katılım bankalarına yatırılan fonların bu kurumlarca
kullandırılmasından doğacak kâr veya zarara katılma sonucunu veren,
karşılığında hesap sahibine önceden belirlenmiş herhangi bir getiri ödenmeyen
ve anaparanın aynen geri ödenmesi garanti edilmeyen fonların oluşturduğu
hesapları ifade eder.
Katılma hesabı, hesap sahibi ile katılım bankasının emek
sermaye ortaklığı yaparak açtıkları hesaptır. Bu hesaba yatırılan para bankaya
emanettir. Banka bu parayı meşru yollarla işletecek ve elde edeceği kârı
başlangıçta kârı hangi oranlarda paylaşacakları üzerindeki anlaşmaya göre hesap
sahiplerine dağıtacaktır. Banka zarar ederse hesap sahipleri de zarara ortak
olacaklardır. Çünkü bu hesaplar bankaya verilmiş borç değil, ortaklık
sermayesidir.
KEFİL
Kefalet, bir borcun ifası veya bir hakkın yerine getirilmesi
hususunda kefilin zimmeti ile asıl borçlunun zimmetini birleştirmektir. Yani
bir borcun ödenmesinde asıl borçlu ile kefil birlikte sorumludurlar. Buna göre
kefil de (asıl borçlu ödemediği zaman) bir borcun ödenmesini üzerine alan
kimsedir.
KİRA SERTİFİKASI
İcare sukukunun Türkçe’sidir. Yani kira akdine (aslında
istiğlal satışına) dayanan sukuk demektir. Şöyle ki bir varlığa sahip taraf, bu
varlığı menkul kıymetleştirir ve üçüncü taraflara devreder. Ardından söz konusu
varlık yeniden sukuk alıcılarından kiralanır. Belli bir vade sonunda sukuk
bedelleri ödenerek varlık yeniden satın alınır.
KURUMSAL FİNANSMAN DESTEĞİ
İşletmenin (Finansman Müşterisi) ihtiyaç duyduğu her türlü
emtia, gayrimenkul ve hizmet bedellerinin katılım bankasınca işletme adına
satıcıya ödenmesi ve bunun karşılığında işletmenin borçlandırılması işlemidir.
Bir nevi işletme sermayesi İhtiyacının karşılanmasıdır.
LİSTE FİYAT ÜZERİNE AKİT
Bir malın vadeli satımı ve vadeli satımda vade farkı
uygulanması meşrudur. Ayrıca alım satım sözleşmelerinde tarafları anlaşmazlığa
sürüklemeyen küçük belirsizlikler de caizdir. Katılım bankacılığında vadesinde
ödenmeyen borçlar sorununu alıcı ve satıcıyı mağdur etmeden ve İslam hukukuna
uygun bir usulle çözebilmenin yollarından biri satış sözleşmesinin liste fiyat
üzerine yapılmasıdır. Bu tür sözleşmelerde malın peşin fiyatı ve bu fiyata
uygulanacak günlük vade farkı bellidir. Müşteri mal bedelini istediği vadede
ödeyebilir. Taraflar buna razıdır. Ancak müşteri malın bedelini hangi vadede
öderse o kadar günlük vade farkı alınacaktır. Müşterinin bütün borcu
tamamladığı tarihte malın nihaî bedeli sabitlenmiş olmaktadır. O zamana kadarki
ödemeler bu nihaî bedele göre avans sayılmaktadır.
Katılım bankalarının
hem normal murabahalarında hem de kredi kartı üzerinden yaptığı murabahalarda
bu tür sözleşmeler yapılmaktadır.
MAHRUM KALINAN KAR PAYI
İlkesel olarak borçların vadesinde ödenmesi ve borcun
vadesinde ödenmemesi sebebiyle alacaklının uğradığı fiili zararların tazmini
gerekir. Bazı İslam hukukçuları vadesinde ödenmeyen borçlar sebebiyle
alacaklının uğradığı muhtemel kâr kayıplarının da telafi edilmesi gerektiğini
söylemişlerdir. Yani katılım bankasına borçlu olan bir şirket vadesinde borcunu
ödemediği için katılım bankası söz konusu meblağı işletemediğinden bir kâr
kaybı yaşamaktadır. Bu kâr kaybına sebep olan taraf bunu telafi etmek
zorundadır. İşte buna mahrum kalınan kâr payı denilmektedir.
MUDAREBE
Terim olarak; bir taraftan sermaye, diğer taraftan işletme
olmak üzere oluşturulan emek-sermaye ortaklığını ifade eder. Katılım
bankalarında katılma hesapları böylesi bir ortaklığa dayanmaktadır. Mudarebe
sözleşmelerinde ortakların kardan ne kadar pay alacakları aralarındaki
anlaşmaya dayalıdır. Zarar ise aslında bütünüyle sermayedara aittir. İşletmeci
ise emeğini yitirmiştir. Fakat işletmeci kasıt, kusur ve sözleşme şartlarına
aykırı fiillerde bulunursa tazmin ile yükümlü tutulabilir. Katılım bankalarının
katılma hesaplarında zarara katılması (en az kar oranının yarısı kadar) oluşan
zararda mutlaka kusuru olduğu düşüncesine dayanmaktadır.
MUDARİP
Mudarebe ortaklığında sermayeyi alıp, işletecek kişiye
mudârip denir. İşletmeci. Katılma hesaplarında mudarip bankadır. Yani
sermayedar ortaklarından aldığı sermayeyi işletecek olan taraftır.
MURABAHA
Malın maliyetinin müşteriye bildirilmesi ve üzerine kâr
eklenerek satılmasıdır. Yani müşteri satın aldığı mal sebebiyle satıcıya ne
kadar kâr verdiğini bilmektedir. Bugün katılım bankalarının asıl para kazanma
yöntemi murabahadır. Daha çok peşin alınan malın vadeli kârlı satımı şeklinde işlemektedir.
Malın satıcıdan banka adına alınması sırasında, banka müşterisi bankayı
vekaleten temsil etmektedir. Mal ile ilgili evrakların müşteri adına tanzim
edilmesi ise İslam hukuku açısından önemsizdir.
MURABAHA KART
Murabaha yapılmasına imkan sağlayan kredi kartı.
MUSAKAAT
Ziraat ortaklıklarıdır. Musakaatta bir taraf meyve
ağaçlarını temin eder diğer taraf bunların bakımını üstlenir.
MUZARAA
Ziraat ortaklıklarıdır. Muzaraa yönteminde, bir taraf
sermaye olarak arazisini, diğer tarafta iş gücünü üstlenir.
MÜŞAREKE
Sermaye ortaklığı, her iki tarafın da sermayeye katıldığı
ortaklık. Bu ortaklıkta kâr anlaşmaya göre paylaşılır; ancak zarar sermayedeki
hisseye göre dağıtılır.
MÜTEKAVVİM MAL
Fiilen elde edilmiş olan ve İslâm'ın yararlanmayı mubah
kıldığı her şey mütekavvim maldır.
ÖZEL CARİ HESAP
Hesap sahibi ile banka arasında kısmen borç kısmen emanet
hükmü doğuran ve hesap sahibine herhangi bir gelir, faiz, zarar ihtimali doğurmayan
hesaplardır. Bu hesaplara yatırılan paraların banka tarafından kullanımına izin
verildiği ve bankanın bu paraları tazmin mükellefiyeti olduğu için bir açıdan
hesaplardaki paralar bankaya verilmiş borç sayılır. Diğer açıdan ise bankanın
paranın tamamını kullanamaması, hesap sahiplerine her an ödeme yapabilmek için
hazırda para tutması, çok kısa zamanlar için cari hesapların kullanılabilmesi,
internet üzerinden işlemlere imkan tanınması gibi sebeplerle emanet de
sayılabilirler.
ÖZEL FİNANS KURUMU
Faizsiz bankacılığın Türk hukukunda aldığı ilk ön addır.
RABBUL-MAL
Sermaye sahibi. Katılma hesabı sahipleri bankaya nispetle
rabbü’l-mal sayılırlar. Banka ise mudariptir.
SARF
Karşılıklı olarak para hükmündeki şeylerin alınıp
satılmasıdır. TL, USD, EURO arasındaki alım satımlar sarf işlemi sayılırlar.
Külçe ve gram altınlar da para sayıldığı için TL karşılığı külçe/gram altın
alım satımı da sarf akdi sayılır. Sarf sözleşmeleri vadeli yapılamaz.
SELEM
Para peşin mal veresiye satış. Satılan malın ölçü, tartı,
çeşit vb. bütün nitelikleri hiçbir meçhul yön kalmayacak şekilde belirlenmeli;
ayrıca malın teslim edileceği vade de bilinmelidir. Malın bedeli satım
sözleşmesi anında satıcıya teslim edilmek zorundadır.
SEMEN
Malın bedeli.
SUKUK
Devletlerin ve anonim şirketlerin faiz karşılığı
borçlanacakları finansal enstrümanlar vardır. Tahvil ve hazine bono bunlardan
ikisidir. Böylece faiz geliri elde etmek isteyenlere de bir yatırım aracı
sunulmuş olmaktadır. İslâmî finansta ise faizle borçlanmak zaruret hali dışında
meşru değildir. Bu sebeple devletlerin ve İslâmî hassasiyet taşıyan büyük
kuruluşların ticârî işlemler yoluyla nakit temin etmeleri ve faizsiz gelir elde
etmek isteyenlere de bir yatırım aracı sunmak amacıyla sukuk ihracı gündeme gelmiştir.
Sukuk ticari bir varlığın menkul kıymetleştirilerek
sertifikalar aracılığıyla satımıdır. Bu sertifikalardan alanlar söz konusu
varlığa ellerindeki sertifikalar oranında ortak olurlar. Dolayısıyla söz konusu
varlığın geliri de onlara ait olur. En basit şekliyle böyle izah edebileceğimiz
sukuk işlemlerinin farklı sözleşmeler (ortaklık, kira, murabaha, selem,
istisna) için farklı usullerle kullanılabileceğini de ifade etmeliyiz.
Uygulamada en fazla icare sukukuyla karşılaşılmaktadır. İcare sukuku şöyle
işler:
Varlık kiralama
şirketi, sukuk ihraç eder.
Yatırımcılar parayı
öder ve sukuk alırlar.
Kaynak kuruluş
varlıklarını varlık kiralama şirketine satar.
Satış bedelini varlık
kiralama şirketinden alır.
Varlık kiralama
şirketi, kaynak kuruluştan aldığı varlıkları yine kaynak kuruluşa kiralar.
Dönemsel olarak kira
alır.
Aldığı kirayı sukuk
sahiplerine varlıktaki ortaklıklarına göre dağıtır.
Varlık kiralama
şirketi, satın aldığı varlıkları, başlangıçta anlaşılan vadede kaynak kuruluşa
geri satar.
Varlıkların satış
bedelini alır.
Aldığı tutarı sukuk
sahiplerine dağıtır.
TEKAFÜL
İslami sigortacılık sisteminin diğer adıdır. Yardımlaşma,
dayanışma, bağış ve ortaklık esasına dayanır. Ödenen primler sigorta şirketinin
değil katılımcılarındır. Bu primlerle katılımcılara sigorta tazminatı ödenir.
Ayrıca bu fonlar faizsiz yatırım alanlarında değerlendirilerek katılımcılar
adına kâr sağlanır.
TEVERRUK SATIŞI
Vadeli bedelle alınan bir malın spot piyasada peşin
satılmasıdır.
ÜRETİM DESTEĞİ
Kamu otoritesinin veya özel kuruluşların yurt içi veya yurt
dışı üretimin artırılmasına yönelik olarak sübvansiyon, teknolojik destek,
vergi indirimleri gibi çeşitli yollarla yapılabilen teşviklerdir.
VEDİA
Korunmak üzere emanet bırakılan şey. Mevduat kelimesi ile
aynı kökten gelmektedir.
VEFA SATIŞI
Belli bir vadede satış bedeliyle geri alma vadiyle mal
satmak.
WAKALA
Wakala, acentelik sözleşmesidir ve genellikle uzmanlık
ücreti içermektedir. Genel olarak büyük depo hesapları için kullanılmaktadır. Kişi/kurum
yatırım yapılan sermayeye sahiptir ve başka bir kurumu acente olarak atar ve
uzmanlık ücreti öder.