GİRİŞ
Ödemeler dengesi, bir ülkenin dış dünya ile gerçekleştirdiği tüm ekonomik işlemlerin kayıt edildiği bir bilanço olarak tanımlanmaktadır. Her zaman denk olan bu bilançonun alt kalemleri incelendiğinde bir ülkenin üretim, verimlilik, teknoloji düzeyi ve rekabet gücü gibi ekonomik durumunu belirleyen temel göstergeler hakkında çok önemli bilgiler elde edilmektedir. Ödemeler bilançosunun alt kalemi olan Cari İşlemler Dengesinin görünümü ise son derece önemlidir. Çünkü ülke ekonomisinin tasarruf, yatır ım ve uluslararası rekabet gücünü ortaya koyan bir gösterge olarak nitelendirilebilir.Cari İşlemler Dengesi, bir ekonominin dış dünya ile döviz işlemlerinin dengesini vermektedir. Bir başka ifade ile ulusal gelir ile ulusal harcamalar arasındaki farkı ifade etmektedir. Aynı zamanda, ulusal tasarruflar ile ulusal yatırımlar arasındaki farkı da göstermektedir. Bu bağlamda Cari İşlemler Hesabında oluşan açık, ulusal harcamaların ulusal geliri aştığını, yurtiçinde yapılan yatırımların ulusal tasarruflar ile karşılanamadığını ve ülkenin net dış varlık stokunda bir azalma meydana geldiğini göstermektedir.
Cari işlemler dengesizliği birçok gelişmiş ve gelişmekte ol an ülkeler için bir risk teşkil etmese de sorun arz etmektedir. Bu dengesizlik bazı ülkelerde faz la, bazı ülkelerde ise açık olarak ortaya çıkmaktadır. Türkiye ekonomisinde, sermaye hareketlerinin serbestleşmesi ile beraber Cari İşlemler Dengesi açık vererek ekonomik yapıyı ve beklentileri olumsuz bir şekilde etkilemektedir.
Bu çalışmada Türkiye ekonomisinin 1980 öncesi ve sonrası dönemle rinde makroekonomik verilerinde yardımıyla Cari İşlemler Dengesi’nde karşılaşılan temel sorunlar ve bu sorunların ardında yatan nedenler araştırılarak, söz konusu sorunların ortadan kaldırılabilmesi için uygulanabilecek çözüm yolları açıklanmaya çalışılmıştır.
Çalışmanın birinci bölümünde Ödemeler Bilançosu’nun tanım ve ilkeleri incelendikten sonra Ödemeler Bilançosu’nun daha iyi anlaşılabilmesi için alt hesap gruplarına yer verilmiştir. Dah a sonra Cari İşlemler Dengesi’nin tanımı yapılarak Cari İşlemler Dengesi’ne yönelik ekonomi literatüründe yer alan yaklaşımlar açıklanmaya çalışılmış ve Cari İşlemler Dengesini etkileyen faktörlere yer verilmiştir.
İkinci bölümde ise Cari İşlemler Denge si’nin makroekonomik büyüklüklerle arasındaki ilişki ve sürdürülebilirliği gerek teorik gerekse ampirik çalışmalar yardımıyla detaylı bir şekilde incelenmiştir.
Son olarak üçüncü bölümde ise ilk olarak Cari İşlemler Dengesi’nin Türkiye uygulaması ve bu uygulamanın kaynağını oluşturan verilen nasıl elde edildikleri araştırılmış, daha sonra Türkiye ekonomisinin 1980 öncesi ve sonrasındaki performansı ele alınarak Cari İşlemler Dengesi’nin bu süreçte nasıl bir yol çizdiği gözler önüne serilmiştir. Son olarak Türkiye’de Cari İşlemler Dengesizliğinin oluşmasının ardındaki nedenler ve bu dengesizliğin giderilmesi için yapılması gerekenler açıklanmıştır.
İkinci bölümde ise Cari İşlemler Denge si’nin makroekonomik büyüklüklerle arasındaki ilişki ve sürdürülebilirliği gerek teorik gerekse ampirik çalışmalar yardımıyla detaylı bir şekilde incelenmiştir.
Son olarak üçüncü bölümde ise ilk olarak Cari İşlemler Dengesi’nin Türkiye uygulaması ve bu uygulamanın kaynağını oluşturan verilen nasıl elde edildikleri araştırılmış, daha sonra Türkiye ekonomisinin 1980 öncesi ve sonrasındaki performansı ele alınarak Cari İşlemler Dengesi’nin bu süreçte nasıl bir yol çizdiği gözler önüne serilmiştir. Son olarak Türkiye’de Cari İşlemler Dengesizliğinin oluşmasının ardındaki nedenler ve bu dengesizliğin giderilmesi için yapılması gerekenler açıklanmıştır.
1. ÖDEMELER BİLÂNÇOSU VE CARİ İŞLEMLER DENGESİ
Ödemeler bilânçosu, bir ülkenin vatandaşları ile diğer ülke vatandaşları arasındaki tüm işlemlerin sistematik kaydıdır. Günümüzde kullanılan ödemeler dengesi kavramı ilk kez Merkantilist düşüncenin temsilcilerinden olan J. Stewart Johnson tarafından 1 767 yılında ortaya atılmıştır. 1 Ödemeler dengesinin ülkeler tarafından sistematik bir şekilde hazırlanıp sunulması ise II. Dünya savaşı sonrasında
Uluslararası Para Fonu’nun (IMF) kurulmas ı ile birlikte gerçek leşmiştir. IMF kuruluşundan sonra 1948 yılında ödemeler dengesi metodolojisinin uluslar arası alanda standart hale gelebilmesi için ödemeler dengesi kılavuzunu yayınlamıştır. 2
Bu bölümde ödemeler bilânçosu kavramı, ilkeleri, ana hesap grupları, cari işlemler dengesi, cari işlemler dengesinin açı klanmasına ilişkin yaklaşımlar ve cari işlemler dengesini etkileyen faktörler konu edilecektir.
1.1. Ödemeler Bilânçosunun Tanım ve İlkeleri
Ödemeler bilânçosu ya da dengesi ülkelerin belirli bir dönem içerisindeki dı ş ekonomik ve ilişkilerinin durumunu gözler önüne serer. Ülkenin mal, hizmet ve sermaye akımları gibi işlemler dolayısıyla dış dünyadan sağladığı gelirlerin dışarıya yaptığı ödemelere eşit olup olmadığını ortaya koyar. Bir ülkenin dış ödemeler bilânçosundaki denge ya da dengesizlik, o ülkenin uluslararası ödeme gücündeki iyileşme ya da bozulmaları yansıtır, dolayısıyl a da çoğu kez o ülkenin uluslar arası alandaki ekonomik ve mali itibarının bir göstergesi olarak yorumlanır. Dış ödemeler dengesi, uygulanan ek onomik ve mali politikaların bir sonucudur. O bakımdan hükümetlerin ekonomik politika uygulamalarındaki başarılarının bir göstergesiolarak değerlendirilmesi doğaldır. 3
1 John M. Letiche, Balance Of Payments And Economic Growth, Newyork: Harper &Brothers Publishers, 1959, s. 19.
2 IMF, “Balance Of Payments Manual”, (Çevrimiçi) http://www.imf.org/external/np/sta/bop/bop
man.pdf, (Erişim Tarihi: 04.02.2009), s. 3.
3 Halil Seyidoğlu, Uluslararası İktisat , Geliştirilmiş 15. b., İstanbul: Güzem Can Yayınları, 2003, s. 395.
Ödemeler dengesi, geniş anlamıyla, bir ekonomide yerleşik kişilerin (Merkezi hükümet, parasal otorite, bankalar, gerçek ve tüzel kişiler), diğer ekonomilerde yerleşik kişiler (yurtdışında yerleşikler) ile belli bir dönem içinde yapmış oldukları ekonomik işlemlerin sistematik kayıtlarını elde etmek üzere hazırlanan istatistikî bir rapordur. 4
Dış ödemeler bilânçosu, bir ülkenin belirli bir dönemde (genellikle 1 yıl), dış âlemden sağladığı gelirlerle, dış âleme yaptığı ödemelerin yer aldığı bir tablodur. Dış ödemeler bilânçosunun açık vermesi, söz konusu ülkenin uluslararası ödeme gücündeki bozulmayı gösterir. Dış açık veren ülkelerin parası yabancı paralar karşısında değer kaybeder. Dış ödemeler bilançosu, bir ülkede izlenecek para, maliye ve dış ticaret politikalarında belirleyici olduğu gibi aynı zamanda bu politikaların değerlendirilmesinde ve dolayısıyla yeni den biçimlendirilmesine de yardımcı
olmaktadır. 5
Ödemeler Bilânçosuna ilişkin en geniş tanım ise IMF tarafından yapılmıştır. Bu tanıma göre ödemeler bilânçosu, belirli bir süre içinde ülkenin yerlileri ile yabancı ülkeler arasında yapılan ekonomik akımların ve bu akımlara bağlı değerlerin, transfer ödemelerinin ve rezervlerden meydana gelen değişikliklerin sistematik ve muhasebe kayıtlarına uygun olarak tespit edildiği istatistikî bir tablodur.
Ödemeler bilânçosu tanımlarında dikkat çeken iki önemli kavram bulunmaktadır. Bunlar; “ekonomik işlem” ve “yerleşik olma” kavramlarıdır. Uluslararası ekonomik işlemler, ele alınan ülke ile dış dünya arasındaki mal, hizmet ve faktör akımlarını içerir. Faktör akımları ise sermaye, emek ve teknolojiden oluşur. Genellikle bu ekonomik işlemler sonucunda parasal bir ödeme söz konusudur. Ödemeler bilânçosu tanımındaki “yerleşik olma” durumu ise ekonomik faaliyetlerini o ülkede yürüten kişileri, şirketleri ve kamu kuruluşlarını kapsar. Farklı bir ülkenin vatandaşı olsalar da genellikle kişiler ikamet ettikleri veya işlemlerini yürüttükleri ülkede yerleşik sayılırlar. Her bilânçoda olduğu gibi, ödemeler dengesinde de, varlıklarla yükümlülükler birbirine eşittir. Ödemeler dengesinin normal bir kurum
4 TCMB, “Ödemeler Dengesi İstatistikleri Tanım ve Türkiye Uygulaması” (Çevrimiçi) http://www. tcmb.gov.tr/odemedenge/odemet.pdf , (Erişim Tarihi: 22.10.2008), s. 4.
5 Zeynel Dinler, İktisada Giriş, 6. b., Bursa: Ekin Kitapevi, 2000, s. 485.
Ödemeler bilânçosunun en belirgin özelliği, yapılan işlemlerin karşılıklı olarak kayıt edilmesidir. Bu kayıtlardan biri alacak (+) diğeri borç ( -) kaydıdır. Örneğin ülke sakinleri diğer ülkelerden parasal bi r alacak hakkı elde etmişlerse bu ödemeler bilânçosuna alacak olarak kayıt edilir. B unun tam tersi bir durum söz konusu ise yabancılara parasal bir alacak hakkı doğuran işlemler de ödemeler bilânçosuna borç olarak kayıt edilirler. Yabancılara mal ve hizmet ihracı, yabancı piyasalarda tahvil ve hisse senedi satışı, yabancıların ülkede yaptıkları dolaysız yatırımları alacaklı işlemlere örnek gösterilirken, yerleşiklerin mal ve hizmet ithalleri, uluslararası menkul değerlerin satın alımı ve yabancı ülkelerdeki dolaysız yatırımları gibi işlemler ödemeler bilânçosuna borç olarak kayıt edilecek işlemlere örnek olarak gösterilebilir.
Ödemeler bilânçosu aslında dış ticaret bilânçosu, hizmetler bilânçosu ve sermaye hareketleri bilânçosundan meydana gelen bir bilânçodur. Genelde bilânçolarda ve onu oluşturan kalemlerde denklik aranmasına rağmen ödemeler bilânçosunu oluşturan bu üç kalemin denk olması zorunlu değildir. Fakat bu üç bilânçonun bir arada değerlendirilmesi sonucunda ortaya çıkan ödemeler bilânçosu denk olabilir. Bu da demek oluyor ki; eğer ticaret bilânçosunda bir açık verildiyse bu hizmetler ve sermaye hareketleri bilânçolarında fazla verilerek kapatılmış y a da bunun tam tersi bir durumda düşünülebilir. Hizmet ve sermaye bilânçolarının açıkları
da dış ticaret bilânçosunda fazla verilerek kapatılmış olabilir. 7
Ödemeler bilânçosunun oluşturulmasında uygu lanan temel ilke, kaydedilen her işlemin tam olarak eşit değerde olan iki kayıtla gösterilmesidir. Bu kayıtlardan birisi alacak kaydı olarak düzenlenir ve pozitif işaretli olduğu düşünülür, diğer kayıt ise borç kaydı olarak adlandırılır ve negatif işaret v erilir. Böylece, esas itibariyle,
6 Mahfi Eğilmez ve Ercan Kumcu, Ekonomi Politikası: Teori ve Türkiye Ekonomisi , 8. b., İstanbul: Remzi Kitabevi, 2004, s. 241.
7 İsmail Türk, İktisadi Planlama Prensipleri , 1. b., Ankara: Emel Matbaası, 1970, s. 151.
Ödemeler bilânçosu aslında dış ticaret bilânçosu, hizmetler bilânçosu ve sermaye hareketleri bilânçosundan meydana gelen bir bilânçodur. Genelde bilânçolarda ve onu oluşturan kalemlerde denklik aranmasına rağmen ödemeler bilânçosunu oluşturan bu üç kalemin denk olması zorunlu değildir. Fakat bu üç bilânçonun bir arada değerlendirilmesi sonucunda ortaya çıkan ödemeler bilânçosu denk olabilir. Bu da demek oluyor ki; eğer ticaret bilânçosunda bir açık verildiyse bu hizmetler ve sermaye hareketleri bilânçolarında fazla verilerek kapatılmış y a da bunun tam tersi bir durumda düşünülebilir. Hizmet ve sermaye bilânçolarının açıkları
da dış ticaret bilânçosunda fazla verilerek kapatılmış olabilir. 7
Ödemeler bilânçosunun oluşturulmasında uygu lanan temel ilke, kaydedilen her işlemin tam olarak eşit değerde olan iki kayıtla gösterilmesidir. Bu kayıtlardan birisi alacak kaydı olarak düzenlenir ve pozitif işaretli olduğu düşünülür, diğer kayıt ise borç kaydı olarak adlandırılır ve negatif işaret v erilir. Böylece, esas itibariyle,
6 Mahfi Eğilmez ve Ercan Kumcu, Ekonomi Politikası: Teori ve Türkiye Ekonomisi , 8. b., İstanbul: Remzi Kitabevi, 2004, s. 241.
7 İsmail Türk, İktisadi Planlama Prensipleri , 1. b., Ankara: Emel Matbaası, 1970, s. 151.
pozitif işaretli bütün kayıtların toplamı negatif işaretli bütün kayıtların toplamına eşittir ve rapordaki bütün kayıtların net bakiyesi sıfırdır. 8
Cari işlemlerde ve sermaye işlemlerinde ülke açısından döviz girişi (vey a alacak hakkı) doğuran işlemler alacaklı işlemler olup aktif yanına; döviz çıkışı (veya borç) doğuran işlemler de pasif yanına kaydedilirler. Oysa resmi rezervler hesabındaki uygulama bunun tersidir. Denkleştirme amacıyla ülkeye döviz girişi (veya kısa süreli borçlanma) pasif, döviz çıkışı (veya kısa süreli borçlardaki azalma) ise aktif işlemi olarak muhasebeleştirilir.
Ödemeler dengesi istatistiklerinde; Alacak (+) kayıtlar;
— Cari işlemlerde, mal ve hizmet ihracını,
— Sermaye işlemlerinde, yükümlül ük artışını veya varlık azalışını, Borç (-) kayıtlar;
— Cari işlemlerde, mal ve hizmet ithalini,
— Sermaye işlemlerinde, yükümlülük azalışını veya varlık artışını gösterir.
Ödemeler dengesinde işlemler her bir işlemin eşit değer iki kayıt ile gösterildiği çift kayıt muhasebe sistemine uygun olarak kaydedilmektedir. Örneğin, bir ihracatçı ihraç ettiği malın bedelini döviz olarak almışsa ödemeler dengesi hesaplarına ihraç edilen mallar için bir alacak kaydı, ihracatçının döviz hesabı bakiyesindeki artış (ya da başka bir tür döviz varlığı) için de dengeleyici borç kaydı yapılmaktadır. Aşağıda çift kayıt işlemlerine ilişkin değişik örnekler verilmiştir:
i- İhracat mal bedeli olarak ihracatçının yurt içinde yerleşik bir banka nezdinde ki döviz tevdiat hesa bına yurt dışında yerleşik ithalatçı tarafından yurt dışından transfer edilen 100 birimlik tutarın kaydı aşağıdaki gibi yapılır.
8 Hazine Müsteşarlığı, “Ödemeler Dengesi”, (Çevrimiçi) http://www.treasury.gov.tr/irj/go/km/docs/ documents/Hazine%20Web/Arastirma%20Yayin/Kitaplar/odemelerdengesi.pdf , (Erişim Tarihi: 03. 01.2009).
Cari İşlemler Hesabı:
Alacak Borç
İhracat 100
Sermaye ve Finans Hesapları:
Diğer Yatırımlar/Varlıklar/ Bankaların Döviz Varlıkları 100
ii- Yurtdışında yerleşik bankalardan yurtiçinde yerleşik bir bankanın sağladığı
100 birim tutarındaki sendikasyon kredisi kullanımı aşağıdaki şekilde ödemeler dengesine kaydedilir.
Sermaye ve Finans Hesapları:
Diğer Yatırımlar/Varlıklar/ Bankaların Döviz Varlıkları 100
ii- Yurtdışında yerleşik bankalardan yurtiçinde yerleşik bir bankanın sağladığı
100 birim tutarındaki sendikasyon kredisi kullanımı aşağıdaki şekilde ödemeler dengesine kaydedilir.
Sermaye ve Finans Hesapları:
Alacak Borç
Alacak Borç
Diğer Yatırımlar/Varlıklar/ Ba nkaların Döviz Varlıkları 100
Sermaye ve Finans Hesapları:
Diğer Yatırımlar/Yükümlülükler/Krediler 100
iii- Nakit ödeme içermeyen bazı işlemler de ö demeler dengesi kayıtlarına alınmaktadır. Örneğin, yurtiçinde yerleşik bir ithalatçının yurtdışında yerleşik ihracatçıdan 100 birim tutarındaki malın bedelini fiili ithalden sonraki vadede ödemek üzere mal alımı yapmasına ilişkin kayıtlar aşağıdadır. 9
Sermaye ve Finans Hesapları:
Diğer Yatırımlar/Yükümlülükler/Krediler 100
iii- Nakit ödeme içermeyen bazı işlemler de ö demeler dengesi kayıtlarına alınmaktadır. Örneğin, yurtiçinde yerleşik bir ithalatçının yurtdışında yerleşik ihracatçıdan 100 birim tutarındaki malın bedelini fiili ithalden sonraki vadede ödemek üzere mal alımı yapmasına ilişkin kayıtlar aşağıdadır. 9
Malın ithalinde:
Cari İşlemler Hesabı:
Alacak Borç
Cari İşlemler Hesabı:
Alacak Borç
Mallar 100
Sermaye ve Finans Hesapları:
Diğer Yatırımlar/Yükümlülükler/Ticari Krediler 100
Sermaye ve Finans Hesapları:
Diğer Yatırımlar/Yükümlülükler/Ticari Krediler 100
Vadede ihracatçıya malın bedelinin ödenmesinde: Sermaye ve Finans Hesapları:
Alacak Borç
Alacak Borç
Diğer Yatırımlar/Varlıkl ar/Bankalar Döviz Varlıkları 100
Diğer Yatırımlar/Yükümlülük ler/Ticari Krediler 100
9 TCMB, a.g.e., s. 3.
Diğer Yatırımlar/Yükümlülük ler/Ticari Krediler 100
9 TCMB, a.g.e., s. 3.
Çift kayıt prensibi çerçevesinde ekonomik işlemlerin alacak ve borç kayıtları mülkiyet değişiminin gerçekleştiği anda yapılmaktadır. Ekonomik işlemlerin değerlendirilmesinde ise piyasa fiyatları kullanılır. Piyasa fiyatı, işlemin gerçekleştiği ve alıcı ile satıcının almaya ve satmaya razı olduklar ı fiyat olarak tanımlanabilir.
1.2. Ödemeler Bilânçosu Ana Hesap Grupları
Ödemeler bilânçosu belirli bir dönemdeki ekonomik işlemlerde meydana gelen değişimi ifade eder. Örneğin öde meler bilânçosundaki 2001 yılı için verilen ihracat kalemi tutarı, sadece o yılın ihracat tutarı artış ını veya azalışını gösterir. Ülkenin o güne kadar yapmış olduğu toplam ihracat rakamın ı göstermez. Yani ödemeler bilânçosundaki kalemler stok değil akım değişkenler dir.
Ödemeler dengesi istatistikleri, Şekil (1)’de görüldüğü gibi temel olarak “Cari işlemler” ile “Sermaye ve Finans” hesabı ndan oluşmaktadır. Bu hesapların yanında üçüncü bir hesap olarak, “Net Hata ve Noksan Hesabı (NHN)” yer almaktadır. Cari denge eşitlik olarak formüle edilirse;
CD = MD + HD + YGD + CT (1.1)
CD; cari denge, MD; mal dengesi, HD; hizmetler d engesi, YGD; yatırım gelirleri dengesi ve CT; cari transferleri göstermektedir.
Bu toplamın sonucu artı ise cari denge fazlası, eksi ise cari denge açığı söz konusu demektir. Yabancıların ülkeye getirdikleri doğrudan sermaye veya bono, tahvil, hisse senedi gibi araçları kullanarak yaptıkları portföy yatırımları ve benzeri döviz girişleri ödemeler bilançosunun ikinci kalemi olan sermaye hesapları dengesini meydana getirir.
Sermaye hesabı, cari dengenin finansmanını sağlayan bölümdür. Eğe r cari denge açık veriyorsa sermaye hesabı bunu dengelemek üzere fazla verir, eğer cari denge fazla veriyorsa sermaye hesabı eksi sonuç verir. Bir başka ifadeyle eğer
ekonomi cari işlemler açığı veriyorsa bunu kapatmasının yolu dışarıdan sermaye girişi sağlamaktır. 10
Ödemeler bilânçosunun üçüncü kalemi olan NHN, tanım gereği, ölçüm hataları ve tablodaki verilerin eksik veya fazla der lenmesinden kaynaklanmaktadır.
- I. CARİ İŞLEMLER DENGESİ
- A. Dış Ticaret Dengesi
— İthalat
- B. Hizmetler Dengesi
— Turizm
— İnşaat Hizmetleri
— Sigorta Hizmetleri
— Finansal Hizmetler
— Diğer Ticari Faaliyetler
— Resmi Hizmetler
- C. Gelir Dengesi
— Yatırım Geliri
- Doğrudan Yatırımlar
- Portföy Yatırımları
- Diğer Yatırımlar
- D. Cari Transferler
- Portföy Yatırımları
— Diğer Sektörler
- İşçi Gelirleri
- Diğer Transferler
- II. SERMAYE ve FİNANS HESAPLARI
- Diğer Transferler
Ö A. Sermaye Hesabı
D — Göçmen Hesabı
E B. Finans Hesapları
M — Doğrudan Yatırımları
E |
Yurtiçinde
- Yurtdışında
E i. Varlıklar
R ii. Yükümlülükler
— Diğer Yatırımlar
— Rezerv Varlıklar
D i. IMF Nezdinde kiE Varlıklar
N ii. Resmi Rezervler
G E S İ
- III. NET HATA ve NOKSAN
Şekil 1. Ödemeler Dengesi Ana Hesap Grupları
Kaynak: TCMB, “Ödemeler Dengesi İstatistikleri Tanım ve Türkiye Uygulaması” (Çevrimiçi), http://www. tcmb.gov.tr/odemedenge/odemet.pdf , (Erişim Tarihi: 22.10.2008) .
Ödemeler bilânçosu alt kalemleri ekonomi yazınında dört grupta da incelenebilmektedir. Cari işlemler dengesi, Sermaye ve Finans Hesapları, Resmi Rezerv Hesapları ve NHN Hesabı şeklinde sınıflandırılır . Sermaye ve Finans
10 Mahfi Eğilmez, “2006’dan 2007’ye Türkiye Ekonomisi”, Radikal Gazetesi, 31.12.2006.
Hesapları içerisinde ele alınan Rezerv varlıkların ayrı bir alt kalem olarak ele alınması bu durumu açıklamaktadır.
1.2.1. Cari İşlemler Hesabı
Ödemeler bilânçosu içerisinde en fazla öneme sahip olan ana hesap cari işlemler hesabıdır. Bu hesapta ülkenin mal ve hizmet ihracı ile ithali yer almaktadır. Bunun yanında yabancı sermaye yatırımlarından elde edilen kazançlar, yurtdışı işçi gelirleri, lisans bedelleri, komisyonlar, kiralar gibi geli r hareketleri ile karşılıksız
transferlerde bu hesap grubu içerisinde yer alır. 11
Bir ülkenin bir dönemdeki cari işlemler dengesi, o ülkenin net dış varlıklarındaki değişmeleri temsil eder. Eğer ülke cari işlemler fazlası veriyorsa borç veren konumunda, cari işlemler açığı veriyorsa borçlanan konumundadır. Net ihracat fazlası olan ülke, bu fazlaya eşit olacak şekilde net dış varlık elde ediyordur. Çünkü yabancılara, onlardan satın alınandan daha fazla satmaktadır. Net dış ticaret açığı
veren ülke ise bu açık kadar yurtdışından borçlanmaktadır. 12
Cari işlemler hesabı iki şekilde tanımlanabilmektedir. Bunlardan ilkinde cari işlemler dengesi, ödemeler bilânçosu kayıtlarından elde edildiği şekilde net mal ve hizmet ihracatı ile gelir dengesi ve car i transferler hesabının toplamından oluşmaktadır. Mal ticaretinden kaynaklanan net ihracata transit ticaret gelirleri, navlun, sigorta ve taşımacılık gibi ticaretin gerçekleşmesini temin edic i çeşitli hizmet gelirleri de dâhil edilmektedir. Hizmetler denge sinde ise ülkenin turizm gelir ve harcamaları, yabancı yatırım gelirleri ve ülkenin dış borçluluk konumuna bağlı
olarak dış borç faiz ödemeleri veya gelirleri d âhil edilmektedir. 13
Cari işlemler dengesinin elde edilmesindeki ikinci yöntem ise milli gelir hesaplarının kullanılmasıdır. Bu yöntemle milli gelir hesapları, cari işlemler dengesi ve sermaye akımları a rasındaki etkileşim gösterilmektedir. Gayri safi milli hâsıla
11 TCMB, Yıllık Rapor 2005, Ankara, s. 2.
12 Maurice Obstfeld ve Keneth Rogoff, Foundations Of International Macroeconomics , London: The MIT Pres, 1996, s. 5.
13 S.Tolga Tiryaki, “Cari İşlemler Hesabına Çeşitli Yaklaşımlar, Sürdü rülebilirlik ve Türkiye Örneği”,
(Çevrimiçi) http://www.tcmb.gov.tr/research/work/wp9.pdf , (Erişim Tarihi: 25.10.2008), s. 1.
(GSMH), özel tüketim harcamaları (C), özel yatırım harcamaları (I), hükümetin cari harcamaları (G) ve net mal ve hizmet ihracatı ile net faktör gelirlerinin (X – M) toplamından oluşmaktadır.
GSMH = C + I + G + X – M (1.2)
Milli gelir hesaplarındaki ikinci temel eşitlik elde edilen gelirin ne yapılabileceğine yönelik ilişkiyi belirlemektedir. Milli gelir harcanabilir (C), tasarruf edilebilir (S), vergi olarak hükümete aktarılabilir (T) ya da yurt dışına transfer edilebilir (Tr).
GSMH = C + S + T + Tr (1.3)
GSMH için oluşturulan iki ifade birbirin e eşitlenip, gerekli sadeleştirmeler yapılarak meydana gelen ifade yeniden düzenlendiğinde aşağıdaki eşitliğe ulaşılır:
X – M – Tr = (S – I) + (T – G) (1.4)
Bu eşitliğin sol tarafı cari işlemler dengesini vermek tedir. Başka bir ifadeyle , cari işlemler dengesi, özel tasarrufların özel yatırımlardan farkı ve hükümetin harcamaları ile vergi gelirleri arasındaki farktan oluşmaktadır. Örneğin, yurt içi özel yatırımlar yurt içi tasarruflarla karşılanamıyorsa ve hükümetin bütçe açığı bulunmaktaysa o ülkenin cari işlemler hesabı açık vermektedir.
Son olarak, ülkenin cari işlemler dengesi ile net sermaye akımları arasındaki ilişkiyi ortaya koymak amacıyla yeni bir eşitliğe ihtiyaç vardır. Tasarruf edilen her lira yurt içinde fizikî yatırım yapma k, hükümetin bütçe açığını finanse etmek için çıkardığı borç senetlerini satın almak ya da yurt dışında herhangi bir varlık satın
almak (FA) suretiyle kullanılabilir. 14
S = I + (G – T) + FA (1.5)
14 a.g.e., s. 2.
Yukarıdaki ifade yeniden düzenle ndiğinde aşağıdaki eşitliğe ulaşılır:
FA = (S – I) + (T – G) = X – M – Tr (1.6)
Bu eşitlik, yurt içi yatırımlarını finanse edebileceğinden daha yüksek miktarda tasarruf eden ve bu farktan daha düşük miktarda bütçe açığı bulunan bir ülkenin yabancı varlık stokunu ar ttıracağı şeklinde açıklanabilir. Bu durum yurt dışına sermaye çıkışı olarak da nitelendirilebilir. Dikkat edilmesi gereken bir diğer konu da yurt dışına sermaye çıkışının cari işlemler fazlasıyla mümkün olabildiğidir.
1.2.1.1. Mal ve Hizmetler
Mallar; genel mal ticareti, işlem gören mallar, onarım gören mallar, taşıtlar için limanlarda sağlanan mallar ve parasal olmayan (ticari altın) altını kapsar. Dış ticaret akımları “Özel Ticaret” veya “Genel Ticaret” sistemleri çerçev esinde belirlenmekte olup ülkelere gö re değişim gösterebilmektedir. Özel ticaret sistemi gümrüklerden giriş çıkış yapan malları kapsamakta bu nedenle, ülke sınırları içerisinde yer alan serbest bölgelere sınır dışından gelen ve giden mallar sistem dışında bırakılmaktadır. Oysa genel ticaret sistemi milli sınırlardan giren ya da çıkan
tüm malları dikkate almaktadır. 15
Hizmetler ise ihraç ve ithaline ilişkin gelir ve giderlerin kayıt edildiği ana hesaptır. Kapsamını, Taşımacılık (navlun dâhil), Turizm gel ir ve giderleri, Haberleşme hizmetleri, İnşaat hizmetleri, Sigorta hizmetleri, Finansal hizmetler, Bilgisayar ve Bilgi hizmetleri, Patent ve Lisans Komisyonları, Ticari ve Ticaret Bağlantılı Diğer hizmetler, Finansal Kiralama hizmetleri, Çeşitli Teknik hizmetler, Kişisel, Kültürel ve Eğitsel hizmetler ile Resmi hizme tler oluşturur.
1.2.1.2. Gelirler
Çalışanların ücretleri, doğrudan yatırım, portföy yatırımları ve diğer yatırımlardan elde edilen gelir ve ödenen tutarları içermektedir. Bu kalem doğrudan yatırımlar ile ilgili olarak hisse gelirleri, kâr payları, sermayeye katılan kazançlar ile
şirketler arası diğer yatırımlardan doğan gelir ve giderleri içermektedir. Portföy yatırımlarında da hisse senetlerinden elde edilen g elirler (kâr), tahvil ve benzeri borç enstrümanları ile ilgili gelir ve giderleri kapsamaktadır. Diğer yatırımlarda ise diğer borçlanma ile ilgili gelir ve giderler kaydedilmektedir.
1.2.1.3. Cari Transferler
Ülkelerin aralarında gerçekleştirdikleri bağış ve hibe şeklinde yapılan işlemler bu hesaba kayıt edilir. Karşılığında hiçbir ödeme yapılması gerekmediği için bu tür işlemlere cari transferler veya tek yanlı transfer denilmiştir. Örneğin hükümetlerin hibe şeklindeki parasal yardımları, gıda ve ilaç gibi aynî yardımları, eğitim, sağlık, kültür gibi ticaret dışı alanlarda faaliyet gösteren uluslararası kuruluşlara ödedikleri aidatlar, bütçelerine yaptıkları katkılar vb. tek yanlı transferler grubuna girerler.
Yapılan bir karşılıksız transfer, bağışta bulunan ülke açısından borç işlem i niteliğindedir. Dolayısıyla bu tür işlemler tek yanlı transferler hesabının borçlu yanına kaydedilirler. Muhasebe kaydını denkleştirmek için de başka gruplardaki bir hesaba aynı miktar bir alacak kaydı düşürülür. Söz gelişi, yapılan bağışın mal şeklinde olması durumunda, tek yanlı transferler hesabındaki borçlu işlem, mal hesabına bir alacak kaydıyla denkleştirilir (Mal ihracatı yapılmış gibi). Eğer bağışlanan para ise, yine tek yanlı transferlerin borçlu kısmına kaydedilir, sermaye ya
da resmi rezervler hesabına denkleştirici bir alacak kaydı düşürülür. 16 Bu kalemin
sektörlere göre dağılımı ise Genel Hükümet (hibe vb.) ve Diğer Sektörler (işçi havaleleri ve diğer transferler), şeklinde yapılmaktadır.
1.2.2. Sermaye ve Finans Hesabı
Bu kalem Sermaye Hesapları ve Finans Hesapları olarak iki gruba ayrılmaktadır. Sermaye Hesabı; Sermaye transferleri (borcun bağışlanması, göçmen transferleri gibi) ve Üretilmeyen, finansal olmayan varlıklar (kara parçası gibi üretilmeyen varlıkların alım/satımı ile patent y ayımlama hakkı gibi maddi olmayan varlıklar) olarak sınıflandırılmaktadır.
Ödemeler Bilânçosu açısından, yurt dışından ülkeye sermaye girişi bir alacak işlemi, ülkeden sermaye çıkışı da bir borç işlemidir. Dikkat edilirse bu özellik mal ve hizmet akımlarındaki durumun tersidir. Bununla birlikte, her iki işlem grubunun dayandığı düşünce birbirinden farklı değildir. Gerek mal ve hizmet ihracı, gerekse yabancı sermaye girişi ülkeye döviz kazandırmakta ya da dış dünya üzerinde bir alacak hakkı doğurmaktadır. B unun tersine, mal ithali ve sermaye ihracı da ülkeden
döviz çıkışına ya da yabancılara karşı borçlanılmasına yol açmaktadır. 17
Ödemeler dengesinin diğer önemli bir bölümü de sermaye (finansman) hareketleridir. Özel ve kamu kuruluşları tarafından yapılan k ısa ve uzun vadeli uluslararası sermaye akımları bu hesapta incelenmektedir.
Uluslararası ekonomik işlemlerin bir bölümünü sermaye ithal ve ihracı oluşturur. Sermaye hareketleri temel olarak, bir ülkenin dış mali varlıkları ve yükümlülüklerindeki değiş meler ve bu değişmelerin karşılıklı kayıtlarını içermektedir. Finans Hesa pları sermaye şekline göre; Doğrudan yatırımlar, Portföy Yatırımları, Finansal Türevler, Diğer Yatırımlar ve Rezerv varlıklar olarak ayrılmaktadır. Bunlardan “Rezerv Varlıklar” hariç diğer kalemler, Varlık ve Yükümlülük ayrımında, “Doğrudan Yatırımlar” yatırımın yönüne göre; “Portföy Yatırımları” sektör ve enstrümana göre; “Finansal Türevler” sektörlere göre; “Diğer
Yatırımlar” ise enstrüman, sektör ve vadeye göre alt gruplara ayrılma ktadır. 18
Sektörler, Parasal otorite (Merkez Bankası), Merkezi Hükümet (Hükümet ve ona bağlı teşkilatlar, mahalli idareler vb.), Bankalar (Kamu ve özel bankalar), Diğer sektörlerdir (Kamu ve özel kuruluşlar). Vadeler ise, vadesi 1 yıla kadar olanlar kısa vade, vadesi 1 yıldan uzun olanlar ise uzun vade olarak belirlenmektedir.
1.2.2.1. Doğrudan Yatırımlar
Doğrudan yatırım, yatırımcının yerleşiği olduğu ekonomi dışındaki bir ekonomide yaptığı uzun vadeli yatırımı gösterir. Burada yatırımcının kuruluşun
17 Seyidoğlu, a.g.e., s. 406.
18 TCMB, Ödemeler…, a.g.e., s. 6.
sermayesinde %10’dan fazla paya sahip olması veya yönetiminde söz sahibi olması esastır.
Doğrudan yatırım kalemi, yabancı sermaye yatırımının yapıldığı ülke ve yabancı sermayeyi getiren ülke ayrımında, Sermaye, Kârın Sermayeye Katılımı, Diğer Sermaye olarak sınıflandırılmaktadır.
— Sermaye: Doğrudan yatırımcının ana merkezinin bulunduğu ekonomi dışındaki ekonomilerde yeni bir şirket kurulması, mevcut şirketlere iştirak edilmesi için getirdiği sermayeyi,
— Kârın Sermayeye Katılımı: Doğrudan yatırımlardan elde edilen kârların dağıtılmaksızın sermayeye ilave edilmesini,
— Diğer Sermaye: Ana şirket ile yatırım yapılan şirket arasındaki borçlanmadan doğan yatırımları ifade etmektedir.
1.2.2.2. Portföy Yatırımları
Menkul değerlere yapılan yatırımlar ol arak tanımlanan portföy yatırımları, genellikle devlet ya da özel kuruluşların bono ve tahvilleri ile hisse senedi ve diğer para piyasası araçlarını içermektedir. 19
Doğrudan yatırım ile portföy yatırımları arasında bazı önemli farklılıklar vardır. En önemli fark, yabancı ülkede yapılan yatırımın yönetimi ve denetimi konusudur. Doğrudan yatırım durumunda, şirket yönetimi ve denetiminde etkili olunmaktadır. Oysa, portföy yatırımlarında yerleşik şirket üzerinde yönetim hakkı veya denetim söz konusu değildir; bu yolla yerleşik şirket uluslararası piyasalardan kaynak sağlamış olur. İkinci önemli fark, doğrudan yatırımlarda yatırımcının yatırım sermayesinin yanı sıra üretim teknolojisi ve işletmecilik bilgisini de beraberinde getirebilmesi, portföy yatırımlarında ise yabancı yatırımcının sermayeden başka bir katkıda bulunmamasıdır.
19 a.g.e., s. 8.
1.2.2.3. Finansal Türevler
Finansal türevler, bir dayanak varlığın değerine bağlı ancak bu dayanak varlıktan bağımsız olarak alım-satımı yapılan finansal araçlardır. Türev işlemler, ileri bir tarihte yapılacak alım-satımın şartlarını bugünden b elirleyen ve tarafları hukuki olarak bağlayan sözleşmeler ile gerçekleştirilir. Bu sözleşmeler ödemeler dengesi metodolojisine göre vadeli ve opsiyon tipi sözleşmeler olmak üzere iki temel grupta toplanmaktadır.
1.2.2.4. Diğer Yatırımlar
Doğrudan yatırım, portföy yatırımları, finansal türevler ve rezerv dışında kalan diğer tüm sermaye hareketl eri bu bölümde yer almaktadır. Portföy yatırımlarında olduğu gibi, varlık ve yükümlülük ayrımında, türlerine ve sektörüne göre alt ayrımlar bulunmaktadır.
— Ticari krediler (vadeli mal alım v eya satımı şeklindeki krediler),
— Krediler (Nakit krediler),
— Döviz mevcutları ve mevduat hesapları,
— Diğer varlık ve yükümlülükler.
1.2.2.5. Rezerv Varlıklar
Rezerv varlıklar, ülkenin parasal yetkilisi tarafından ülke ödemelerinin kontrolü ve ödemelerde ortaya çıkan dengesizliklerin dolaylı olarak döviz kurlarına müdahale yolu ile düzenlenmesine yönelik olarak kullanıma hazır olan dış varlıklardır. Rezerv tanımı, merkezi otoritenin doğrudan ve etkili kon trol kavramını içermektedir. Ayrıca, yurtdışından borçlanmada teminat, güven sağlayıcı unsur; yurtiçinde ise bazı gereksinmelerde yeterlilik ölçüsü olması da rezerv tutulmasına neden olmaktadır. Rezerv varlıklar, Parasal Altın, Özel Çekme Hakkı (SDR), F on Nezdinde ki Rezerv Pozisyonu Döviz Rezervleri, Diğer Alacak Hakları başlıklarında
sınıflandırılmaktadır. 20
20 TCMB, “Ödemeler Dengesi Metodolojisi ve Türkiye Uygulaması” (Çevrimiçi ) http://www.tcmb . gov.tr/yeni/gen_sek/odemeler_dengesi.htm , (Erişim Tarihi: 18.11.2008).
— Parasal Altın Rezervleri: Ülkenin parasal yetkilisinin elinde tuttuğu parasal altın rezervleridir.
— SDR: IMF tarafından yaratılan ve üye ülkelerin kotaları çerçevesinde üye ülkelere rezerv sağlamak amacıyla tahsis edilen bir uluslararası rezerv şeklidir.
— IMF Nezdinde ki Rezerv Pozisyonu: Üye ülkelerin IMF’deki rezerv pozisyonları, üye ülkelerin kredi dilimlerinden satın alışlarının toplamı olup, üye ülkeye her an ödenebilen tutarlardır. IMF’den satın alınan tutarlar, döviz rezervlerinde artış, rezerv pozisyonunda azalışı göstermektedir.
— Döviz Rezervleri: Döviz rezervleri, par asal otoritenin elinde tuttuğu ödemelerde hemen kullanılabilecek yabancı paralar, menkul kıymetler ile yurtdışında geçerli çek, poliçe, senet ve benzeri ödeme araçlarından oluşmaktadır.
— Diğer Alacak Hakları : Rezerv varlıklar içerisinde yukarıda sınıflananlar dışında kalan diğer rezerv varlıklarıdır. Örneğin, bankaların elinde tuttuğu rezerv varlıkların parasal yetkilinin kontrolüne girmesi durumunda bu başlıkta kaydedilir.
1.2.3. Net Hata ve Noksan
Ödemeler dengesinin her işlemin iki ayrı işar etle (alacak ve borç kaydı) kaydedildiği bir muhasebe sistemi olması nedeniyle, ödemeler dengesi konusu her işlem, mahiyeti itibariyle ilgili kaleme kaydedilirken, karşı kaydının da bir başka kalemde yer alması, başka bir deyişle, her işlemin eşit değerde alacak ve borç kayıtlarıyla kaydedilmesi, böylece “Cari İşlemler Hesabı”nın her zam an “Sermaye
ve Finans Hesapları” kalemine mutlak değer ol arak eşit olması gerekmektedir. 21
Ancak, uygulamada; bu teorik sonuca ulaşmak her zaman mümkün olmamaktadır. Verilerin d eğişik kaynaklardan elde edilmesi, değerleme, ölçme ve
21 TCMB, Ödemeler Dengesi İst atistikleri…, a.g.e., s. 10.
kayıt zamanı farklılıkları yaratmakta; sonuç itibariyle oluşan farklar NHN kalemine “kalıntı” şeklinde yansımaktadır.
Bazen ödemeler dengesine ilişkin hata ve eksiklikler kendi kendini giderici bir nitelik taşıyabilir. Dolayısıyla ödemeler dengesinin borçlu kısmının toplamının alacaklı kısmının toplamına eşit olması, her zaman ödemeler dengesine ilişkin istatistiklerin tam ve eksiksiz olduğu şeklinde yorumlanmamalıdır. Bununla birlikte NHN kaleminin yüksek tutarlara ulaşması, ödemeler dengesi istatistiklerine ilişkin bilgilerin toplanmasında önemli sorunların olduğunu işaret etmektedir. NHN kaleminin ihracat ve i thalat kalemleri toplamının % 5’ini aşması, ödemeler dengesinin hazırlanmasında kullanılan bilgilerde ciddi eksiklik ve hataların bulunduğunun bir göstergesi olarak yorumlanmakta ve böyle bir durumda konuyla ilgili ayrıntılı araştırmaların yapılması gerekmektedir.
Örneğin dış ticarete ilişkin mal hareketlerinin gümrük kayıtlarından elde edilmesine karşın ödemelerin banka kayıtlarından alınması, işlemlerin karşılıklı kayıtlarının aynı değerle kaydedilmesini zorlaştırmaktadır. Gümrük kayıtlarında fatura değerine göre 100 birim olarak görülen ihracat mal bedelinin, ihracatçının yurtiçinde yerleşik bankadaki hesabına 70 birim olarak gelmesi, kalan 30 birim tutarındaki kısmının ise yurtdışındaki bir banka nezdinde ki hesabında kalması halinde, bankalar sisteminden alınan veriler içerisinde görülmeyen 30 birimlik tutar NHN kalemine yansımaktadır. Bu şekilde oluşan NHN ancak 30 birimlik tutarın da yurda getirilmesi halinde daha sonraki bir dönemde giderilmektedir. NHN kaleminin varlığına neden olabilecek bir diğer örnek turizm gelir ve giderlerinin hesaplanabilmesi için yürütülen anket çalışmaları olab ilmektedir. Anket sonucundan hesaplanan 100 birimlik turizm gelir veya gideri, banka varlıklarında 100 birimlik
artış veya azalış olarak yansımamışsa aradaki fark NHN kaleminde görülecektir. 22
1.3. Cari İşlemler Dengesi
Cari işlemler dengesi bir ülke eko nomisinin cari yıl içinde dış dünya ile yaptığı alışveriş kaydının tutulduğu bölümdür. Hesap içinde yer alan kalemlerin
22 Rıdvan Karluk, Uluslararası Ekonomi: Teori ve Politika , İstanbul: Beta Basım Yayım Dağıtım, 2003, s. 452.
ortak özellikleri bir akım değişkenini yansıtıyor olmalarıdır. Bu hesap üç ana kalem altında açıklanmaktadır. Bu kalemler, dış ticaret k alemi, hizmetler kalemi ve karşılıksız transferler kalemidir. 23
1.3.1. Cari İşlemler Dengesine Yönelik Farklı Yaklaşımlar
Bir ülkenin belirli bir zaman dilimi içindeki cari işlemler dengesi yerleşiklerin yabancı ülkelerin gelir veya üretimleri üzerindeki haklarındaki artış ile yabancıların yurtiçi gelir veya üretim üzerinde benzer şekilde sahip oldukları haklarındaki artış arasındaki fark olarak tanımlanabilir. Bu tanımdan yola çıkılarak, cari işlemler hesabını yalnızca ihracat ve ithalat arasındaki fark olarak değil, bu farka yabancı varlıklardan kaynaklanan net sermaye kazancını da ekleyerek oluşturmak
gerekir. 24
Cari işlemler dengesini açıklamaya yönelik çeşitli teoriler geliştirilmiştir. Çalışmanın bu bölümünde bu teorilerden “Esneklikler Yaklaşımı”, “Toplam Harcama Yaklaşımı”, “Dönemlerarası Yaklaşım” ve “Mundell -Fleming Modeli” açıklanacaktır.
1.3.1.1. Esneklikler Yaklaşımı
Esneklikler yaklaşımı, cari işlemler dengesinin başlıca alt kalemlerinden dış ticaret dengesi üzerinde odaklanmakta olup, gör eli uluslararası fiyatların cari dengeyi belirleyen en temel açıklayıcı değişken olduğunu varsaymaktadır. Yakla şım, olası bir Devalüasyonun dış ticaret dengesi üzerindeki etkisini analiz eder. 25 Bu bağlamda Devalüasyon, ulusal paranın yabancı para birimler i karşısındaki değerini isteyerek ve
belli bir amaca yönelik olarak düşürülmesidir. Devalüasyonun dış denge üzerindeki olumlu etkileri ihracat gelirlerini arttırıp, ithalat giderlerinin azaltılması şeklinde ortaya çıkar. Devalüasyonun dış ticaret dengesin e iyileştirici bir etki yapması ise Marshall-Lerner koşuluna bağlıdır.
23 Adnan Erken, “Cari İşlemler Dengesi Üzerine Model Çalışması”, (TCMB Araştırma Genel Müdür - lüğü Tartışma Tebliği No: 9 020), Ankara, 1990, s. 74.
24 Tiryaki, Cari İşlemler…, a.g.e., s.2.
25 Serdar Erkılıç, “Türkiye’de Cari Açığın Belirleyicileri”, (Çevrimiçi) http://www.tcmb.gov.tr/kutup hane/TURKCE/tezler/ serdarerkilic .pdf, (Erişim Tarihi: 29.10.2008) , s. 17.
Devalüasyon ödemeler bilânçosuna üç tür etkide bulunur. İlki, ithal malların fiyatlarındaki yükselme nedeniyle bu malların miktarındaki azalma, ikincisi, ihraç mallarının fiyatlarındak i azalış nedeniyle ihraç miktarındaki artış, üçüncüsü is e belli bir ihracat miktarının D evalüasyondan sonra daha az döviz geliri sağlamasıdır. Bu üç etkinin net sonucu ihracat ve ithalat esnekliklerine bağlıdır. Eğer esneklikler toplamı birden büyük ise et ki pozitif olacaktır. Bu koşul, Marshall -Lerner koşulu olarak
bilinmektedir. 26
Esneklikler yaklaşımında uluslararası harcama düzeyleri ve gelir sabit tutulurken, talep ve arzın statik fiyat esneklikleri uluslara rası sermaye akımlarını belirlemektedir. 27
Yapılan ampirik çalışmalar, ithalat ve ihracatın döviz kuruna göre esnekliklerinin kısa dönemde oldukça düşük olduğunu ortaya koymuştur. Yani kısa dönemde Marshall-Lerner koşulu sağlanmamaktadır. Ancak uzun dönem esnekliklerinin yüksek olduğu ve toplamla rının biri aşabileceği de yapılan çalışmaların sonucu olara k ortaya çıkmıştır. Bu durumda D evalüasyonun kısa dönem etkisi dış ticaret açığını artırmak yö nünde olacaktır. Bunun nedeni, D evalüasyonun döviz gelirleri açısından ithalatı pahalandırma ve ihracat ın değerini düşürme etkisinin kısa dönemde ihracat miktarını arttırıcı ve ithalat miktarını azaltıcı etkisinden daha önemli olmasıdır. Yani ekonomik birimlerin kendilerini yeni fiyatlara göre ayarlaması belli bir zaman sürecini gerektir mektedir. Ancak bir süre sonra Devalüasyonun beklenen etkisi görülecek ve ticaret dengesi düzelecektir. Bu zamanda net ihracatta ortaya çıkan gelişmeyi gösteren E0AE1 yolu J harfine benzediği için Devalüasyonun bu etkisine J eğrisi etkisi denir.
Bununla birlikte dinamik denge modelini kullanan son dönemdeki çalışmaların çoğu, dış ticaret dengesi ile ticaret hadlerinin cari ve gelecekteki hareketleri arasında negatif, geçmiş hareketleri arasında pozitif bir ilişki bulmuştur.28
26 Kemal Yıldırım ve Mustafa Özer, İktisat Teorisi, Eskişehir: Anadolu Üniversitesi Yayınları, 2006, s. 332.
27 Maurice Obstfeld ve Kenneth Rogoff, “The Intertemporal Approach to Th e Current Account”,
NBER Working Paper Series , Paper No: 4893, (Ekim 1994), (Çevrimiçi) http://www.nber.org/ papers/w4893.pdf, (Erişim Tarihi: 26.11.2008) , s. 4.
Devalüasyonun döviz tasarrufu sağlayıcı etkisi bak ımından, ithalatın yurtiçi talep esnekliği kritik öneme sahiptir. Bu esneklik yükseldikçe sağlanacak döviz tasarrufu azalmaktadır. İthalatın dış arz esnekliği ise yüksek olmalıdır. İthalat talebi azaldığında, ihraç mallarının üretimi kısılabilmelidir. Aksi takdirde karşı ülke fiyatlarını kırabilir ve Devalüasyonun etkileri zayıflar. 29
Şekil 2. Devalüasyonun Kısa ve Uzun Dönemde Etkileri: J Eğrisi
Kaynak: Kemal Yıldırım ve Mustafa Özer , İktisat Teorisi, Eskişehir: Anadolu Üniversitesi Yayınları, 2006, s. 333.
Esneklikler yaklaşımının cari işlemler dengesinin belirleyicilerini açıklamada bazı eksiklikleri bulunmaktadır. Bunlardan birincisi yaklaşım kısmi olup, ödemeler dengesinin tamamını değil sadece bir kısmını kapsamaktadır. İkincisi, e sneklikler yaklaşımı ana tema olarak her ne kadar D evalüasyonun cari denge üzerindeki etkisini analiz etse de reel döviz kuru tanımında ticarete konu olmayan malların rolüne ilişkin
açık bir bilgi yer almamaktadır. 30
Bunun yanında esneklikler yaklaşımı dış ticarete konu olan malların arz, talep ve fiyatları dışında, bütün ekonomik değ işkenleri sabit varsaymaktadır. Fakat Devalüasyonun etkilerini ölçebilmek için diğer ekonomik değişkenlerdeki
28 David K. Backus, Patrick J. K ehoe ve Finn E. Kydland, “Dynamics of The Trade Balance and The Terms of Trade: The J -Curve?”, The American Economic Review , Vol. 84, No. 1, (Mart 1994), s. 84.
29 Halil Seyidoğlu, Uluslararası Finans Kitabı , 3. b., İstanbul: Güzem Yayınları, 2001, s. 44.
30 Erkılıç, a.g.e., s. 18.
değişmeleri de dikkate almak gerekir. Bu görüş, toplam harcamal ar yaklaşımının gelişmesine neden olmuştur.
1.3.1.2. Toplam Harcamalar Yaklaşımı
Esneklikler yaklaşımında, göreceli fiyat değişikliklerinin ihracat, ithalat ve cari işlemler dengesi üzerindeki etkilerine değinilmiş, bu değişkenlerin gelir üzerindeki etkileri ihmal edilmiştir. 31 Başka türlü ifade etmek gerekir ise es neklikler yaklaşımında yapılan D evalüasyonun sonra ki dönemlerde gelir üzerindeki etkisi göz ardı edilmiştir. Toplam harcama yaklaşımı bu eksiklikten hareketl e Harberger,
Meade ve Alexander tarafından geliştirilmiştir.
Toplam harcama yaklaşımı, dış açık sorununu ülkenin toplam gelir ve toplam harcamaları ile ilişkilendirerek D evalüasyonun dış dengeyi sağlayıcı etkisini milli gelir üzerinde yaptığı değişmeler yoluyla açıklamaktadır.
Toplam harcamalar yaklaşımı, dış dengesizliği mal ve hizmet harcamalarının yapısında oluşacak değişiklik ile giderileceği görüşünü savunur. Keynesyen gelir belirleme modelindeki denge durumunda, bir ülkenin reel gelir, üretim düzeyi veya toplam üretimi (Y), özel ni hai tüketim (C), kamu kesimi harcamaları (G), yatırım (I),
ihracat (X) ve ithalat (M) bileşenlerinden oluşan toplam harcamaya denktir. 32
Y= C + I + G + X – M (1.7)
Yukarıdaki eşitlikte (C+I+G) bileşenleri tek bir terim olarak toplam yu rtiçi harcama (A) olarak tanımlanırsa (6) şu şekli alır;
Y= A + (X – M) (1.8)
(1.8) eşitliğinde yeniden aşağıdaki biçimde ifade edilebilir.
(X – M) = Y – A= Y – C – G – I (1.9)
31 Charles Van Marrewijk, “Basic Exchange Rate Theories”, Tinbergen Insitute Discussion Paper , Vol. 24, No. 2, 2005, s. 14.
32 Erkılıç, a.g.e., s. 19.
(1.9) eşitliğine göre, dış tica ret açığının iyileşebilmesi için ülkenin ya üretim düzeyini (Y) arttırması gerekir ya da yurt içindeki toplam harcama düzeyini (A) azaltması gerekir. Ekonominin eksik istihdamda faaliyet gösterdiği durumda net ihracattaki artışa üretim de artışla eşlik ede bilir. Ancak bunun için yurt içi harcamanın üretimdeki artış oranından daha küçük oranda artması gerekir. Diğer taraftan, eğer ekonomi başlangıç durumunda tam istihdam konumunda ise üretim daha fazla arttırılamaz ve net ihracatı art tırabilmenin tek yolu yu rt içi toplam harcamayı kısmak olur. Böyle bir durum ise elbette para ya da maliye politikası yoluyla yurt içi harcamanın baskı altına alınmasını gerektirir. Talebin baskı altına alınmasının mümkün olmadığı durumda, D evalüasyonla kazanılan fiyat avantajı, yurt içi fiyatlar seviyesinin ülkeyi önceki rekabetçi konumuna geri götürecek şekilde yükselmesiyle kaybolur. Bu çözümlemenin sonucu olarak, D evalüasyon gibi harcama kaydırıcı politikaların amaçlanan etkilere sahip olabilesi için mutlaka daha sıkı maliye ya da para politikaları gibi harcama kısıcı politikalarla desteklenmesi gerektiği görüşü kabul görmüştür. Bir başka deyişle, ekonomi tam istihdamdayken yurt içi harcama kısılarak kaynaklar serbest bırakılmalıdır. Devalüasyondan kaynaklanan göreli fiyat deği şiklikleri, boşta kalan kaynakların ihracat sektörüne tahsis edilmesine ve harcamanın ithal mallardan yerli mallara kaydırılmasına yol
açacaktır. 33
1.3.1.3. Mundell-Fleming Modeli
Mundell-Fleming modeli 1962 yılında Robert Mundell ve Marcus Fleming tarafından geliştirilmiştir. Bu model, bütçe açıklarının faizleri art tırmasından dolayı yurt dışı sermaye girişlerinin hızlanacağını ve ulusal paranın dış değerindeki artış ile birlikte ithalat talebinin genişleyeceğini ve ihracatın yavaşlayacağını ileri sürer ek cari açıkların bu temelde ortaya çıkacağını ve gelişeceğini belirtmektedir.
Mundell-Fleming modelinde izlenen döviz kuru politikasına göre para ve maliye politikalarının mill i gelir ve dış denge üzerindeki etkisi kısa dönemde farklılaşabilmektedir.
33 Tiryaki, a.g.e., s. 4.
Mundell-Fleming modeli özünde klasik IS -LM modelinin açık ekonomiye uyarlanmış halidir. IS -LM modelinin açık ekonomi uyarlanması olan Mundell – Fleming modeline göre kamu açıkları nedeniyle meydana gelen yurt dışı sermaye girişlerinin reel kurlar üzerindeki b askısı ya nominal kurlar ya da ulusal fiyat seviyesindeki artışlar ile gerçekleşmektedir. Mundell -Fleming modeline göre, esnek kur sisteminde bütçe açıkları faiz oranlarını artırır, artan faizler ulusal paranın dış değerini yükseltir; dış değeri artan ulus al para ithalatı teşvik ederken, ihracatı cezalandırıcı etki yapar ve sonuçta cari işlemler açığı meydana gelir. Sabit kur sisteminde ise bütçe açıkları reel gelir ya da reel fiyat düzeylerini arttırmaktadır. Bu durumda yine cari işlemler dengesi bozulmakt adır. Sonuç olarak aktarım mekanizması farklı da olsa hem esnek hem de sabit kur sisteminde bütçe açıkları
nihayetinde cari işlemler dengesi üzerinde etkisi ni göstermektedir. 34
Böylesi durumlarda hükümetler ulusal üreticileri korumak için tarife ya da miktar kısıtlamalarına gidebilmektedirler. Cari açık sorununun yaşanmadığı durumlarda ise kamu maliyesindeki istikrar ile dışsal denge uyum içerisinde bulunmaktadır. Yurt içi yatırımlarda herhangi bir değişimin yaşanmadığı ve kamu harcama disiplinin söz konus u olduğu durumlarda daha düşük bütçe açıklarıyla dış ticaret dengenin daha kolaylıkla sağlanması mümkün olabilecektir. Kamu açıklarını azaltmadan yapılan D evalüasyonlar ise dış dengeyi sağlayıcı olmaktan ziyade enflasyonist eğilimi ortaya çıkarmaktadır. Ha tta kamu mali disiplini sağlanmadan nominal kurların çapa olarak kullanılması da cari işlemler açıklarını sürdürülemez konuma getirebilir. Bu yapı, Arjantin ve k imi Asya ülkelerinde olduğu gibi
ekonomik kriz üretebilecek bir potansiyele de sahip bulunmakta dır. 35
Mundell-Fleming modelinin en büyük eksikliği ise kısa dönemli bir analiz şekli olduğu için, cari açıkla birlikte giriş yapan sermayenin uzun dönemde borç seviyesini arttırıcı ve bunun süreklilik kazanması durumunda da cari açığı
34 Ahmad Zubaidi Baharumshah, Evan Lau ve Stilianos F ountas, “On The Sustainabilty of Current Account Deficits: Evidence form four Asean Countries”, Journal of Asian Economics , 2003, Vol. 14, No 3, s. 7.
35 Erşan Sever ve Murat Demir, “Türkiye’de Bütçe Açığı ile Cari Açık Arasındaki İlişkilerin VAR
Analizi ile İncelenmesi”, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi İ.İ.B.F. Dergisi , Cilt 2, No. 1, (Nisan 2007), s. 49.
sürdürülemez duruma getirici etkisini göz ardı etmesi gösterilmektedir. 36 Örneğin genişletici bir maliye politikası uygulanması ilk aşamada ülkenin para biriminin reel olarak değer kazanmasına, dolayısıyla cari işlemler açığına ve sermaye girişine neden olur. Uzun dönemde ise bu durumun sürmesi ülkenin dış yükümlülüklerinin ve dolayısıyla net dış borç servisinin de yükselmesine yol açar. Böyle bir durumda hem dış borç servisini yerine getirebilmek hem de mevcut cari işlemler dengesini koruyabilmek için dış ticaret dengesini n iyileşmesi gerekmektedir. Böylelikle ilk aşamada reel olarak değer kazanan yerli para biriminin zamanla değer kaybetmesi zorunlu hale gelmektedir. Ülkenin cari işlemler konumunun sürdürülebilirliği konusunu çözümleyebilmek için önemli olan uzun dönemli d inamik etkiler Mundell – Fleming modelinde yer almamaktadır.
Dönemlerarası yaklaşım, Buiter, Sachs, Obsfeld , Svensson ve Razin’in çalışmaları sonucunda 1980’li yılların başında gelişmiştir. Dönemlerarası yaklaşım, esneklikler ve toplam harcamalar yaklaşımının bir karışımını yansıtmasının yanında, göreceli fiyatların makro ekonomik belirleyicilerini hesaplamakta, cari ve gelecekteki fiyatların tasarruf ve yatırımlar üzerindeki etkilerini analiz etmektedir. Gelecekte meydana gelecek verimlilik artışı, reel faiz oranları ve hükümet harcamaları talepleri gibi bekleyişlere dayalı geleceğe dönük hesaplamalardan doğan özel tasarruf ve yatırım kararlarını, bazen de hükümet kararlarını dikkate alarak
toplam harcama yaklaşımını geniş letmektedir. 37
Dönemlerarası yaklaşımın geliştirilme nedeni, 1973–74 ve 1979–80’de petrol fiyatlarındaki artışları ve dünya sermaye piyasalarında yaşanan gelişmeler sonucunda oluşan büyük cari açıklar nedeni ile geliştirilmiştir. İlk petrol şokundan sonr a gelişmekte olan ülkelere verilen banka kredilerindeki ani artış, borçlu ülkelerin dış borç düzeylerinin sürdürülemez hale gelmesi endişesi doğurdu. Bu duruma ne Klasik parasal modeller ne de Keynesyen modeller güvenilir bir çözüm getirebildiler.
36 Malcolm Knight ve Fabio Scacciavilliani, “Current Accounts: What Is Their Revelance for Economic Policymaking?”, IMF Working Paper , Vol. 71, (Mayıs 1998), s. 6.
37 Obstfeld ve Rogoff, The Intertemporal…, a.g.e., s. 2.
1.3.1.4. Dönemlerarası Yaklaşım
Dönemlerarası yaklaşım, Buiter, Sachs, Obsfeld , Svensson ve Razin’in çalışmaları sonucunda 1980’li yılların başında gelişmiştir. Dönemlerarası yaklaşım, esneklikler ve toplam harcamalar yaklaşımının bir karışımını yansıtmasının yanında, göreceli fiyatların makro ekonomik belirleyicilerini hesaplamakta, cari ve gelecekteki fiyatların tasarruf ve yatırımlar üzerindeki etkilerini analiz etmektedir. Gelecekte meydana gelecek verimlilik artışı, reel faiz oranları ve hükümet harcamaları talepleri gibi bekleyişlere dayalı geleceğe dönük hesaplamalardan doğan özel tasarruf ve yatırım kararlarını, bazen de hükümet kararlarını dikkate alarak
toplam harcama yaklaşımını geniş letmektedir. 37
Dönemlerarası yaklaşımın geliştirilme nedeni, 1973–74 ve 1979–80’de petrol fiyatlarındaki artışları ve dünya sermaye piyasalarında yaşanan gelişmeler sonucunda oluşan büyük cari açıklar nedeni ile geliştirilmiştir. İlk petrol şokundan sonr a gelişmekte olan ülkelere verilen banka kredilerindeki ani artış, borçlu ülkelerin dış borç düzeylerinin sürdürülemez hale gelmesi endişesi doğurdu. Bu duruma ne Klasik parasal modeller ne de Keynesyen modeller güvenilir bir çözüm getirebildiler.
36 Malcolm Knight ve Fabio Scacciavilliani, “Current Accounts: What Is Their Revelance for Economic Policymaking?”, IMF Working Paper , Vol. 71, (Mayıs 1998), s. 6.
37 Obstfeld ve Rogoff, The Intertemporal…, a.g.e., s. 2.
Gelişmekte olan ülkelerin borç düzeylerini değerlendirme ihtiyacı, doğal olarak bir Dönemlerarası optimal cari işlemler açığı görüşüne yol açtı. 38
Jeffrey David Sachs, cari işlemler dengesindeki hareketlerin dinamik bir makro ekonomik model içinde analiz edilme si gerektiğini savunmuştur. Bu duruma göre cari işlemler dengesinin açık veya fazla vermesi hanehalkı, firmalar ve hükümetlerin Dönemlerarası tercihlerinin bir sonucudur. Bunun bu şekilde açıklanmasının sebebi ise cari dengenin açık veya fazla veriyor olma sının net ulusal tasarrufu ya da borçlanmayı gösteriyor olmasıdır. Bu yüzden gelecekteki olaylar hakkındaki bekleyişler, cari işlemler açığı ve fazlasının belirlenmesinde önemli bir rol oynamaktadır.
Cari işlemlere yatırım – tasarruf açısından bakacak ol ursak, öncelikle tasarrufun ticaret hadlerine nasıl yanıt verdiği sorusuna yanıt bulmamız gerekir. Önceleri bu soruya geleneksel yanıt klasik Harberger -Laursen-Metzler etkisi içerisinde veriliyordu. Farklı çalışmalarında Harberger ve Laursen -Metzler ticaret hadlerindeki değişmelerin tasarruf üzerindeki etkisiyle ilgilendiler. Tasarruf düzeyinin, ihraç edilebilir mallar açısından ölçülen gelir sabit tutulursa, ihracattaki azalmayla birlikte ticaret hadlerinin kötüleşmesi sonucunda düştüğünü
varsaymışlardır. 39
Dönemlerarası yaklaşım, ülkelerin dönemler arası bütçe kısıtlamalarına gitmelerini, ekonomide uygulanacak olan tercihlerde sınırlamalar olacağını varsayar. Buna göre ekonomideki harcamaların bugünkü değeri, yurtiçi üretimin bugünkü değeri ile ilk net dış varlık stoku toplamına eşit olmak zorundadır. Eğer ekonomi net dış alacaklı durumunda ve dünya faiz oranı ortalama değerinin üstünde ise bireyler geçici olarak yüksek dış faiz gelirleri karşısında tüketimlerini düzenleyecekleri için, cari işlemler hesabı fazlalık içinde olacaktır. Ekonomi net dış borçlu ise, geçici
38 a.g.e., s. 2.
39 Torsten Persson ve Lars E.O. Svensson, “Current Account Dynamics And The Terms of Trade: Harberger-Laursen-Metzler Two Generations Later” NBER Working Pap er Series, No. 1129,
1983, (Çevrimiçi) http://www. nber.org/papers/w1129.pdf (Erişim Tarihi: 14.01.2009), s. 43-44.
Jeffrey David Sachs, cari işlemler dengesindeki hareketlerin dinamik bir makro ekonomik model içinde analiz edilme si gerektiğini savunmuştur. Bu duruma göre cari işlemler dengesinin açık veya fazla vermesi hanehalkı, firmalar ve hükümetlerin Dönemlerarası tercihlerinin bir sonucudur. Bunun bu şekilde açıklanmasının sebebi ise cari dengenin açık veya fazla veriyor olma sının net ulusal tasarrufu ya da borçlanmayı gösteriyor olmasıdır. Bu yüzden gelecekteki olaylar hakkındaki bekleyişler, cari işlemler açığı ve fazlasının belirlenmesinde önemli bir rol oynamaktadır.
Cari işlemlere yatırım – tasarruf açısından bakacak ol ursak, öncelikle tasarrufun ticaret hadlerine nasıl yanıt verdiği sorusuna yanıt bulmamız gerekir. Önceleri bu soruya geleneksel yanıt klasik Harberger -Laursen-Metzler etkisi içerisinde veriliyordu. Farklı çalışmalarında Harberger ve Laursen -Metzler ticaret hadlerindeki değişmelerin tasarruf üzerindeki etkisiyle ilgilendiler. Tasarruf düzeyinin, ihraç edilebilir mallar açısından ölçülen gelir sabit tutulursa, ihracattaki azalmayla birlikte ticaret hadlerinin kötüleşmesi sonucunda düştüğünü
varsaymışlardır. 39
Dönemlerarası yaklaşım, ülkelerin dönemler arası bütçe kısıtlamalarına gitmelerini, ekonomide uygulanacak olan tercihlerde sınırlamalar olacağını varsayar. Buna göre ekonomideki harcamaların bugünkü değeri, yurtiçi üretimin bugünkü değeri ile ilk net dış varlık stoku toplamına eşit olmak zorundadır. Eğer ekonomi net dış alacaklı durumunda ve dünya faiz oranı ortalama değerinin üstünde ise bireyler geçici olarak yüksek dış faiz gelirleri karşısında tüketimlerini düzenleyecekleri için, cari işlemler hesabı fazlalık içinde olacaktır. Ekonomi net dış borçlu ise, geçici
38 a.g.e., s. 2.
39 Torsten Persson ve Lars E.O. Svensson, “Current Account Dynamics And The Terms of Trade: Harberger-Laursen-Metzler Two Generations Later” NBER Working Pap er Series, No. 1129,
1983, (Çevrimiçi) http://www. nber.org/papers/w1129.pdf (Erişim Tarihi: 14.01.2009), s. 43-44.
olarak yüksek olan dış faiz oranı ters yönde etkiyle cari işlemler açığına neden olacaktır. 40
Dönemlerarası yaklaşımlar, küçük bir ekonominin basit mal bileşimini ürettiği, tükettiği ve serb estçe ticaret yaptığını varsayar. Aynı zamanda uluslararası aktif değişiminin de serbest olduğu varsayılır. Ülke ekonomilerinin serbestçe diğer ülke ekonomilerine borç verebileceği ya da onlardan borç alabileceğini kabul edilir. Uluslararası tam sermaye ha reketliliği altında, tüketiciler hem yurtiçi hem de yabancı sermaye piyasalarını kullanırlar.
Sachs yapmış olduğu çalışma gibi birçok çalışmada olduğu gibi yaşam döngüsü tasarruf modelini kullanır. Buna göre kişi ilk çalışma yıllarında borçlanır, daha sonra emeklilik dönemi için tasarruf etmeye başlar ve emeklilik yıllar ında ters tutum sergiler. Yaşam döngüsü hipotezi, ajanların ileriyi görme yetenek ve isteklerinin olduğunu varsayar; bu nedenle cari kararlar ileriye dönük kararlar olarak nitelendirilebilir. Bunun yanında dönemler arası yaklaşımların içerisinde yer alan modeller, ekonomik ajanların içinde bulundukları ekonomik çevre hakkında çok iyi bir öngörüye ve tam bilgiye sahip olduklarını varsayarla r. Bu durumda tüketim, dönemler arası optimize edici bir yapı içinde ele alınır. Örneğin bir tüketici, dönemler arasında bir bütçe kısıtlaması ile karşı karşıya ise tüketimini bekleyişlere göre ayarlar.
Makro ekonomik hesaplar, ekonominin performansının değerlendirilmesine imkân tanıyan ve bu hesaplar aracılığıyla belirlenen ilişki leri kullanarak ileriye yönelik tahmin ve planlamaya yardımcı olan bütüncül bir sistemdir. Makro ekonomik hesaplar; Milli Gelir, Ödemeler Dengesi, Para, Kamu Maliyesi ve Fon Akımları Hesaplarını kapsamaktadır. 58
Makro ekonomik hesaplar, ekonomide çok say ıda kişi ve kuruluş arasında geçen değişimleri sistemli ve ekonomik analize imkân verecek şekilde sunmayı amaçlamaktadır. Ülkedeki ekonomik faaliyetlerin genel düzeyini göstermesi bakımından, Gayrisafi Yurtiçi Hâsıla (GSYİ H) bu hesap sisteminde en çok kull anılan değişkendir. Bir ekonomide, belirli bir dönemde, ülkede yerleşik üretim birimleri tarafından üretilen nihai mal ve hizmetlerin değerlerinin toplamı GSYİH’yi vermektedir. Üretim, harcama ve gelir yöntemleri kullanılarak GSYİH hesaplanmaktadır.
Ödemeler dengesi ise bir ülkede yerleşik ekonomik birimlerin dış âlemle ilişkilerini gösteren bir tablodur. Yurtiçinde yerleşik ekonomik birimler bireyler, kuruluş ve devleti kapsamaktadır.
Ödemeler dengesi, mal-hizmet, faktör ve sermaye piyasalarında yurtiçinde ki yerleşiklerin dış âlemle ilişkilerini göstermesi nedeniyle milli muhasebe büyüklükleri üzerinde önemli etkileri bulunmaktadır. Bu etkiler, gelir, harcama ve yatırım -tasarruf dengesi açısından üç alt başlıkta incelenecektir.
40 Zafer Yükseler, “Makro Ekonomik Hesaplar ve Ödemeler Dengesi”, (Çevrimiçi ) http://www.dpt. gov.tr/DocObjects/Download/3221/ odemeler.pdf, (Erişim Tarihi: 21.03.2009), s. 1.
Dönemlerarası yaklaşımlar, küçük bir ekonominin basit mal bileşimini ürettiği, tükettiği ve serb estçe ticaret yaptığını varsayar. Aynı zamanda uluslararası aktif değişiminin de serbest olduğu varsayılır. Ülke ekonomilerinin serbestçe diğer ülke ekonomilerine borç verebileceği ya da onlardan borç alabileceğini kabul edilir. Uluslararası tam sermaye ha reketliliği altında, tüketiciler hem yurtiçi hem de yabancı sermaye piyasalarını kullanırlar.
Sachs yapmış olduğu çalışma gibi birçok çalışmada olduğu gibi yaşam döngüsü tasarruf modelini kullanır. Buna göre kişi ilk çalışma yıllarında borçlanır, daha sonra emeklilik dönemi için tasarruf etmeye başlar ve emeklilik yıllar ında ters tutum sergiler. Yaşam döngüsü hipotezi, ajanların ileriyi görme yetenek ve isteklerinin olduğunu varsayar; bu nedenle cari kararlar ileriye dönük kararlar olarak nitelendirilebilir. Bunun yanında dönemler arası yaklaşımların içerisinde yer alan modeller, ekonomik ajanların içinde bulundukları ekonomik çevre hakkında çok iyi bir öngörüye ve tam bilgiye sahip olduklarını varsayarla r. Bu durumda tüketim, dönemler arası optimize edici bir yapı içinde ele alınır. Örneğin bir tüketici, dönemler arasında bir bütçe kısıtlaması ile karşı karşıya ise tüketimini bekleyişlere göre ayarlar.
2. CARİ İŞLEMLER DENGESİNİN MAKRO EKONOMİK BÜYÜKLÜKLERLE ARASINDAKİ İLİŞKİ
Makro ekonomik hesaplar, ekonominin performansının değerlendirilmesine imkân tanıyan ve bu hesaplar aracılığıyla belirlenen ilişki leri kullanarak ileriye yönelik tahmin ve planlamaya yardımcı olan bütüncül bir sistemdir. Makro ekonomik hesaplar; Milli Gelir, Ödemeler Dengesi, Para, Kamu Maliyesi ve Fon Akımları Hesaplarını kapsamaktadır. 58
Makro ekonomik hesaplar, ekonomide çok say ıda kişi ve kuruluş arasında geçen değişimleri sistemli ve ekonomik analize imkân verecek şekilde sunmayı amaçlamaktadır. Ülkedeki ekonomik faaliyetlerin genel düzeyini göstermesi bakımından, Gayrisafi Yurtiçi Hâsıla (GSYİ H) bu hesap sisteminde en çok kull anılan değişkendir. Bir ekonomide, belirli bir dönemde, ülkede yerleşik üretim birimleri tarafından üretilen nihai mal ve hizmetlerin değerlerinin toplamı GSYİH’yi vermektedir. Üretim, harcama ve gelir yöntemleri kullanılarak GSYİH hesaplanmaktadır.
Ödemeler dengesi ise bir ülkede yerleşik ekonomik birimlerin dış âlemle ilişkilerini gösteren bir tablodur. Yurtiçinde yerleşik ekonomik birimler bireyler, kuruluş ve devleti kapsamaktadır.
2.1. Ödemeler Dengesinin Milli Gelir Üzerindeki Etkileri
Ödemeler dengesi, mal-hizmet, faktör ve sermaye piyasalarında yurtiçinde ki yerleşiklerin dış âlemle ilişkilerini göstermesi nedeniyle milli muhasebe büyüklükleri üzerinde önemli etkileri bulunmaktadır. Bu etkiler, gelir, harcama ve yatırım -tasarruf dengesi açısından üç alt başlıkta incelenecektir.
40 Zafer Yükseler, “Makro Ekonomik Hesaplar ve Ödemeler Dengesi”, (Çevrimiçi ) http://www.dpt. gov.tr/DocObjects/Download/3221/ odemeler.pdf, (Erişim Tarihi: 21.03.2009), s. 1.
2.1.1. Gelir Açısından Etkileri
Mal ve hizmet ihracat ve ithalatı, dış âlem faktör gelirleri ve karşılıksız resmi ve özel transferlerin varlığı, GSYİH, GSMH ve Harcanabilir Milli Gelir (HMG) hesaplarını etkilemektedir. Bilindiği gibi GSYİH milliyet farkı gözetmeksizin ülkede yerleşik üretim birimleri tarafından üretilen nihai mal ve hizmetleri dikkate almaktaydı. Buna karşın GSMH milliyet esasını dikkate alarak, milli üretim faktörlerinin yurtdışında elde ettikleri geli rleri ve yabancı üretim faktörlerine yapılan
ödemeleri de kapsamaktadır. Bu ilişkiler aşağıdaki şekilde özetlenebilir: 59
Y = Yd + NFI (2.1)
Y: GSMH, Yd: GSYİH.
NFI: Net Dış Âlem Faktör Gelirl eri,
Milli gelir hesaplarında, ödemeler dengesinde yer alan kalemler net dış âlem faktör gelirlerini oluşturmaktadır. Bunlar; İşçi Gelirleri (+), Faiz Gelirleri (+), Girişimci Hizmet Gelirleri (+), Faiz Ödemeleri ( -), Kâr Transferleri (-)’dir.
Net dış âlem faktör gelirleri tanımında yer alan ilk üç kalem yurtdışından elde edilen faktör gelirleridir ve GSMH’yi artırıcı etkide bulunurken; faiz ödemeleri ve kâr transferleri yurtdışına yapılan faktör öde melerini oluşturmakta ve GSMH’yi azaltıcı etkide bulun maktadır.
Net dış âlem faktör gelirleri tanımında yer almayan, ödemeler dengesindeki diğer özel ve resmi karşılıksız transferlerden cari transfer niteliğinde olanların HMG hesabında dikkate alınması gerekmektedi r. Bilindiği gibi Milli Gelir (Safi Milli Hâsıla), GSMH’den amortismanların düşülmesi ile elde edilmektedir. HMG’ye ulaşmak için, Milli Gelire yurtdışından elde edilen karşılıksız cari transferlerin ilave edilmesi ve yurtdışına transfer edilen karşılıksız cari transferlerin düşülmesi gerekmektedir. Bu ilişki ise şöyledir;
Yni = Y – d (2.2)
Ysdi = Yni + NKCT (2.3)
Yni: Milli Gelir, d: Amortismanlar,
Ysdi: Harcanabilir Milli Gelir,
NKCT: Net Karşılıksız Cari Transfer Gelirleridir.
Gayrisafi Harcanabilir Gelir ( Ydi ) söz konusu olduğunda, GSMH’ye sadece Net Karşılıksız Cari Transfer Gelirlerinin ilave edilmesi gerekmektedir.
Karşılıksız transferlerin cari veya sermaye transferi ayrımı tasarrufların doğru hesaplanması açısından önem ta şımaktadır. Cari ve sermaye transferi ayrımı konusunda belirsizlik olmasına karşın, genelde özel karşılıksız transferlerin cari, resmi karşılıksız transferlerin ise sermaye transferi olduğu varsayılmaktadır.
Net dış âlem faktör gelirleri içinde yer alan işçi gelirlerinin özel karşılıksız transfer gelirleri içinde yer alması yönünde de görüşler bulunmaktadır. Örneğin, göçmen işçiler çalıştıkları ülkede yerleşik olarak kabul ediliyorsa, ülkeye gönderdikleri dövizler dış âlem faktör geliri yerine özel karşıl ıksız cari transfer geliri olarak kabul edilmektedir.
Makro ekonomik büyüklüklerin sabit fiyatlarla hesaplanması pek çok sorunu da beraberinde getirmektedir. Özellikle dış âlemle ilişkiler, mal - hizmet – faktör gelir ve giderlerinin sabit fiyatlara dön üştürülebilmesi için uygun fiyat endekslerinin bulunması sorununu daha da güç hale getirmektedir. Ayrıca, sabit fiyatlarla gelir ve tasarrufların daha gerçekçi hesaplanabilmesi için dış ticaret hadlerindeki değişmelerin GSYİH ve yurtiçi tasarruf büyüklükle rine yansıtılması da
gerekmektedir. 60
2.1.2. Harcamalar Açısından Etkileri
Kapalı bir ekonomide GSYİH, GSMH’ya eşit olmakta; elde edilen gelir tüketim ve yatırım harcamalarında kullanılmaktadır. Kısaca;
Y = Yd = Cp + Cg + Ip + Ig (2.4)
Y: GSMH, Yd: GSYİH,
Cp: Özel Tüketim, Cg: Kamu Tüketimi, Ip: Özel Yatırım,
Ig: Kamu Yatırımı,
Açık bir ekonomide GSYİH ile GSMH arasında net dış âlem faktör gelirleri nedeniyle fark oluşmakta; ekonomide üretilen m alların bir kısmı ihraç edilirken, yurtiçi harcamaların bir bölümü de ithal mallara yapılmaktadır. Bu durum yukarıdaki özdeşliğin aşağıdaki şekilde değişmesine yol açmaktadır;
Yd + NFI = Y = Cp + Cg + Ip + Ig + X – M + NFI (2.5)
X: Mal ve Hizmet İhracatı, M: Mal ve Hizmet İthalatı,
Mal ve hizmet ihracatı, yabancıların yurtiçi üretimden aldıkları bölüm için yaptıkları harcamayı gösterdiğinden, tüketim ve yatırım harcamalarına ilave olarak yukarıdaki özdeşlikte pozitif bir kale m olarak yer almaktadır. Mal ve hizmet ithalatı ise kısmen ara malı olarak yurtiçinde üretilen mal ve hizmetlerin değeri içinde yer almakta, kısmen de nihai mal olarak kullanılmaktadır. Bu nedenle, çift saymayı önlemek için mal ve hizmet ithalatı yukarıda ki özdeşlikte negatif kalem olarak yer
almaktadır. 61
2.1.3. Yatırım-Tasarruf Dengesi Açısından Etkileri
Bir ekonomide, gelirin tüketilmeyen bölümü tasarruf edilmekte ve yatırımların finansmanında kullanılmaktadır. Kapalı bir ekonomide, özel ve kamu
kesimi tasarruflarından oluşan yurtiçi tasarruflar kamu ve özel kesim yatırımları toplamına eşit olmaktadır.
Sd = Sp + Sg = Ip + Ig (2.6)
Sd: Toplam Yurtiçi Tasarruflar Sp: Özel Tasarruflar
Sg: Kamu Tasarruf
Açık bir ekonomide, dış âlemle ilişkiler nedeniyle, yatırımlarla yurtiçi tasarruflar arasındaki eşitlik ortadan kalkmaktadır. Cari işlemler dengesinin açık veya fazla vermesine bağlı olarak yatırımlar yurtiçi tasarrufların üzerinde veya altında olabilmektedir. 62 Bu durumda;
S = Sd + Sf = Sp + Sg + Sf = Ip + Ig (2.7)
S: Toplam Tasarruflar
Sf: Dış Tasarruf ( Dış Kaynak )
Cari işlemler dengesi, karşılıksız sermaye transferlerinin olmaması durumunda dış tasarruflara eşit olmaktadır.
CAB = X – M + NFI + NKCT = Sf (2.8)
NKCT: NKT
CAB: Cari İşlemler Dengesi
NKCT: Net Karşılıksız Cari Transferler NKT: Net Karşılıksız Transferler
Cari işlemler dengesinin açık vermesi ekonominin gelirinden fazla harcama yapmasına imkân ve rmekte ve ortaya çıkan cari işlemler açığı ise sermaye girişi veya rezerv azalışı ile finanse edilmektedir. Ekonomide gelirden az harcama yapılması durumunda cari işlemler dengesi fazla vermekte ve bu fazla sermaye ihracı veya rezerv artışında kullanılmakt adır.
Yukarıdaki açıklamalardan da görüldüğü gibi ödemeler dengesinin cari işlemler hesabı ile makro ekonomik büyüklükler arasında önemli bir ilişki bulunmaktadır. Bu durum, sermaye hareketlerinde gözlenen hızlı liberalleşmeden önce, iktisatçıların cari i şlemler dengesine verdikleri öneminde bir göstergesini oluşturmaktadır.
2.2. Büyüme ve Cari Denge Arasındaki İlişki
Büyüme, belirli bir amaç doğrultusunda, birçok bakımdan ölçülebilen ve çoğunlukla ekonomideki üretim kapasitesinde yaşanan artışı ifade et mek için kullanılan bir kavramdır. Ekonomik büyüme, toplam sanayi ürünü olar ak büyüme, GSMH ve/veya GSYİH’de ki artış veya kişi başına düşen ürün miktarındaki artış şeklinde birçok bakımdan ölçülebilir. Ekonomik büyümenin ölçüm yollarından hangisinin daha verimli olduğu ise ölçümün hangi amaçla yapıldığına bağlıdır.
Büyümenin sürdürülebilir olup olmadığı cari işlemler açığının sürdürülebilir olup olmadığı ile ilişkilidir. Cari işlemler dengesi ile büyüme arasındaki ilişkinin ana kaynağı, milli gelir seviy elerinde meydana gelen artışların iç talepte meydana getirdiği yükselmelerdir. Buna göre iç talepte meydana gelen yükselmeler ithalatı arttırmakta, buna bağlı olarak dış ticaret dengesinde yaşanan bozulmalar da cari açığın oluşmasına neden olmaktadır. İtha lat artışı iki nedenden kaynaklanmaktadır. Birincisi, tüketim mallarına olan talebin yeterince karşılanamaması bireylerin yabancı mallara yönelmesine neden olmaktadır. Kriz dönemlerinde ertelenmiş olan tüketim harcamalarının istikrarla birlikte yüksek bir ivmeye ulaşması da tüketim malları ithalinin miktar olarak artışını daha da hızlandırmaktadır. İkincisi ise ihracat sektörünün ithalata bağlı olmasıdır. Özellikle krizler sırasında ülke parasının devalüe edilmesi, ihracat eğilimini arttırırken, ihracat se ktörünün yatırım ve ara malı ithaline bağımlı olması ithalatın artmasına neden olmaktadır. İhracatın ithalata bağımlı olması, ithalatta beklenen kısılmaların gerçekleşmemesine neden olurken ihracat artışının yarattığı gelir etkisi de iç talebi arttırmak s uretiyle yurt içi üretim olanaklarına bağlı olarak daha fazla ithalatı teşvik etmektedir.
Türkiye’de 1994 yılında yaşanan ekonomik krizden sonra ihracat artmış, düşük maliyetli işgücü sağlanmış ve üretim artışı gerçekleştirilmiştir. Krizi takip
eden yıllarda bu artışın hızı yavaşlamış, üretim ve istihdam olanakları yaratılmamış ve ülkeye spekülatif sermaye girişi başlamıştır. 1999 yılında depremin yol açtığı hasarın etkisi ile büyüme hızlanarak negatif düzeye inmiştir. GSMH, 2 000 yılında tekrar artarak %6,1 seviyesine ulaşmış aynı yıl büyümenin artmasına bağlı olarak cari işlemler açığı da hızla yükselmiştir.
Üretimde ise istihdam olanakları ihmal edilmiş ve 2001 yılında bir kriz daha yaşanmıştır. Bu krizden sonra 1995 yılında olduğu gibi ekonomi tekrar hı zlı bir büyüme ivmesi gerçekleştirmiştir. Tablo (1)’de görüldüğü üzere krizin yaşandığı 2001 yılından sonra GSYİH oranında gözle görülür bir artış yaşanmı ş fakat bu artış, 2008 yılının ikinci çeyreğinde imalat sanayinde başlayan düşüş ve küresel mali krizinde etkisiyle ciddi anlamda azalma göstermiştir.
Tablo 1. GSYİH Oranları, Cari Denge ve Cari Açık/GSYİH (1999–2008)
(Milyon ABD Doları)
YILLAR | GSYİH Büyüme Oranları (%) | Cari İşlemler Dengesi | Cari Açık/GYİSH (%) |
1999
|
-3,4
|
-1,344
|
0,5
|
2000
|
6,8
|
-9,819
|
3,9
|
2001
|
-5,6
|
3,390
|
-1,7
|
2002
|
6,2
|
-1,522
|
0,6
|
2003
|
5,2
|
-8,037
|
2,7
|
2004
|
9,4
| -15,604 |
4,0
|
2005
|
8,4
| -23,157 |
4,8
|
2006
|
6,9
| -31,893 |
6,0
|
2007
|
4,7
| -38,217 |
5,8
|
2008
|
1,1
| -41,400 |
5,6
|
Kaynak: TCMB ve IMF.
Cari işlemler açığı yıllara bağlı olarak yüks elen bir eğilim sergilemiş ve 2008 yılında 2005 yılındaki mevcut cari işlemler açığı düzeyinin ortalama olarak iki katına ulaşmıştır. Kriz dönemlerinde oldukça düşük düzeylerde seyreden büyüme oranları 2004 yılında zirveye ulaşarak yüksek cari açıkları da beraberinde getirmiştir.
Türkiye, tarihi boyunca borçlanabildiği sürece ekonomik büyümesini azamiye çıkarmaya çalışmış bir ülkedir . Sürdürülebilir, istikrarlı bir büyüme yerine, riskleri göz ardı ederek büyümeye öncelik veren bir ülke dir. O nedenle de, ekonomik büyümede çok ciddi kesintiler yaşamış bir toplumdur . Yani, kredi limitlerini sonuna kadar kullanmaktan çekinmeyen bir ülkedir . 63
Türkiye’nin yıllar itibariyle cari açık -büyüme ilişkisine bakıldığında, cari işlemler açığının büyümenin sonucu olara k ortaya çıktığını, son yıllarda ise büyümenin cari işlemler açığının nedeni haline geldiği belirtilmiştir . Çalışmaya göre, Türkiye, 2006 yılının ilk çeyreğinde 100 dolarlık büyüme için 94 ,3 dolar cari açık verirken, 2005 yılında 100 dolarlık büyüme için 3 7,8 dolar, 2004 yılında 25,90 dolar
açık vermiştir. 64
Türkiye’de 2002 yılından sonra önemli bir iç talep genişlemesi gerçekleşmiştir. Bunun sonucu o larak da 2004 yılında GSMH % 9,9 oranında artarken, cari işlemler açığı GSMH’ni n %5’ine ulaşmıştır. Bu dönem de Türkiye ekonomisi de kendi kaynaklarının çok üzerinde büyümüş ve spekülatif sermaye hareketlerine bağımlı hale gelmiştir.
2.3. Bütçe Açığı ve Cari Denge Arasındaki İlişki
Kamu harcamalarının, kamu gelirlerinden fazla olması durumuna bütçe açığı denir. Bir ekonomide kamu kesimi çeşitli birimlerle temsil edilir. En geniş tanımı ile kamu kesimi: Konsolide bütçe, Yerel yönetimler bütçeleri, Kamu İktisadi Teşebbüsü (KİT) bütçeleri, Sosyal sigortalar bütçeleri ve Fonlardan oluşur. Devlet bu beş birimden gelir toplar ve harcama yapar. Bu beş birimde gelir -gider dengesi, kamu kesimi dengesini verir. Oluşan bu kamu kesimi dengesinin açık vermesi kamu kesimi finansman gereği ya da bütçe açığı olarak bilinir.
Birçok ekonomist ve politikacı, ekonomide uzun dönem m akro ekonomik dengelerin korunmasının cari işlemler açıkları ile bütçe açıklarının kontrol altında
63 Erdal Kumcu, “Yü ksek Cari Açıkla Sürdürülebilir Büyüme”, (Çevrimiçi) http://hurarsiv.hurriyet . com.tr /goster/haber.aspx?id=288384&yazarid=7 , (Erişim Tarihi: 22.04.2009).
64 ATO, “Türkiye 100 Dolarlık Büyüme İçin 94.3 Dolar Cari Aç ık Veriyor”, (Çevrimiçi) http://www.
atonet.org.tr/yeni/index.php?p=763&l=1 , (Erişim tarihi: 12.04.2009).
tutulmasına bağlı olduğuna inanmaktadırlar. Bu gerekliliğe rağmen hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkelerde bu durum genellikle zor yerine getirilen bir olgudur. Bazı ülkeler geleneksel biçimde ya da yasal s ınırlamalar ile mevcut açıkları sürdürmeye çalışmaktadırlar. Özellikle 1980’li yıllardan itibaren başta ABD olmak üzere diğer gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin bütçe açığı ve cari açık problemiyle karşı karşıya gelmeleri ikiz açıklar üzerinde araştırmaların yoğunlaşmasına neden olmuştur. Çeşitli incelemeler sonucunda iki açık arasında pozitif ilişkinin varlığı tespit edilmiş ve bu “ikiz açık” hipotezi olarak adlandırılmıştır. Öte yandan bazı çalışmalarda bu ilişkinin yönü ve varlığı konusunda çok farklı sonuçlar elde edilmiştir. Bazı araştırmalarda bütçe açıklarından cari açıklara doğru ilişkinin varlığından söz edilirken, bazılarında cari açıklardan bütçe açıklarına doğru tek yönlü ilişkinin olduğu tespit edilmiştir. Bazı incelemelerde ise çift yönlü ilişkiye rastlanmıştır. Ayrıca iki açık arasında herhangi bir ilişkinin bulunmadığı şeklinde bulgular da elde edilmiştir. Kuşkusuz burada ülkelerin içerisinde bulunduğu ekonomik şartların ilişkinin yönün ün belirlenmesindeki en önemli unsurlardan biri olduğu söylenebilir. Tüm ülkelerde olduğu gibi Türkiye’de de bütçe açığı ve cari
açık sorunları uzun zamandır varlığını korumaya devam etmektedir. 65
Bütçe açığı ile cari işlemler açığı arasındaki ilişkinin t eorik temelini milli gelir özdeşlikleri yansıtmaktadır. 66 Buna göre:
MG = C + I + G + X – M = C + S + T (2.9)
(2.9) numaralı eşitlik durumunda milli gelir akımına katkılar ile milli gelir akımından sızıntılar birbirine eşit olacaktır.
I + G + X = S + T + M (2.10)
Burada C tüketim harcamalarını, I yatırım harcamalarını, G devletin mal ve hizmet alımlarını, X mal ve hizmet ihracatını, M mal ve hizmet ithalatını, S
65 Sever ve Demir, a.g.e., s. 47.
66 Ahmet Ay vd., “Bütçe Açığı-Cari İşlemler Açığı Arasındaki İlişki: Türkiye Örneği (1992 -2003)” (Çevrimiçi) http://www.sosyalbil.selcuk.edu.tr/sos_mak/articles/2004/12/AAY -ZKARACOR-MM
tasarrufları, T ise vergileri ifade etmektedir. (2.10) numaralı özdeşlikten hareketle, bütçe açığı ile ticari açık arasındaki ilişkiyi şu şekilde belirtmek mümkündür:
X – M = (T – G) + (S – I) (2.11)
TD = BD + SD (2.12)
Burada TD mal ve hizmet ihracatı ile ithalatı arasındaki farkı yansıtan cari işlemler açığını, BD kamu gelirleri ile kamu harcamaları arasındaki farkı yansıtan bütçe açığını ve SD özel kesim tasarrufları ile yatırımları arasındaki farkı yansıtan tasarruf açığını temsil etmektedir.
(2.11) numaralı özdeşlik, iki taraf arasındaki eşitliği göstermektedir. Özdeşliğin sol tarafında ticari açık, sağ tarafında bütçe ve tasarruf açıkları yer almaktadır. Açıklar arasındaki ilişkinin belirlenebilmesi, çift yönlü bir analizin yapılmasını gerektirmektedir. Bu analizlerden en çok kullanılan da ikiz açık olarak
isimlendirilen bütçe açığı ile ticari açık arasındaki ilişkidir. 67
Keynesyen teoriye göre genişletici bir maliye politikası ile kamu harcamalarının artırılması veya vergi oranlarının düşürülmesi öncelikle harcanabilir gelir miktarını artırarak tüketim harcamalarını tetiklemektedir. Bu noktada ithalat da hızla artarak cari işlemler dengesi üzerinde baskılar oluşturmaktadır. Öte yandan bütçe açıklarıyla m ücadelede tasarruf artışı ve dış borçlanma yerine yoğun olarak ulusal piyasadan borçlanma seçeneğinin kullanılması özellikle gelişmekte olan ülkelerde faiz oranlarının yükselmesine yol açmaktadır. Tasarruf düzeyinin yetersiz olduğu kamu açıklarının ve ekonomik büyümenin finansmanında alternatif kaynakların son derece kısıtlı olduğu ilgili ülkelerde faizler kamu kesiminin iç piyasadan yoğun borçlanması ile bir dışlama etkisi meydana getirerek yatırım-
tasarruf dengesinin bozulmasına da yol açmaktadır. 68
Yurt içi yatırımların ve yabancı tasarrufların yüksek bütçe açıklarına vermiş oldukları tepkiler özellikle küreselleşme süreciyle birlikte artan sermaye
67 a.g.e., s. 77.
68 Y. T. Ghebreselassie ve P. Burger, “Twin Deficit Problems in Developing Countries: The Case of Eritrea”, Economic Working Paper Series , Paper No. 3, 2005, s. 3.
X – M = (T – G) + (S – I) (2.11)
TD = BD + SD (2.12)
Burada TD mal ve hizmet ihracatı ile ithalatı arasındaki farkı yansıtan cari işlemler açığını, BD kamu gelirleri ile kamu harcamaları arasındaki farkı yansıtan bütçe açığını ve SD özel kesim tasarrufları ile yatırımları arasındaki farkı yansıtan tasarruf açığını temsil etmektedir.
(2.11) numaralı özdeşlik, iki taraf arasındaki eşitliği göstermektedir. Özdeşliğin sol tarafında ticari açık, sağ tarafında bütçe ve tasarruf açıkları yer almaktadır. Açıklar arasındaki ilişkinin belirlenebilmesi, çift yönlü bir analizin yapılmasını gerektirmektedir. Bu analizlerden en çok kullanılan da ikiz açık olarak
isimlendirilen bütçe açığı ile ticari açık arasındaki ilişkidir. 67
Keynesyen teoriye göre genişletici bir maliye politikası ile kamu harcamalarının artırılması veya vergi oranlarının düşürülmesi öncelikle harcanabilir gelir miktarını artırarak tüketim harcamalarını tetiklemektedir. Bu noktada ithalat da hızla artarak cari işlemler dengesi üzerinde baskılar oluşturmaktadır. Öte yandan bütçe açıklarıyla m ücadelede tasarruf artışı ve dış borçlanma yerine yoğun olarak ulusal piyasadan borçlanma seçeneğinin kullanılması özellikle gelişmekte olan ülkelerde faiz oranlarının yükselmesine yol açmaktadır. Tasarruf düzeyinin yetersiz olduğu kamu açıklarının ve ekonomik büyümenin finansmanında alternatif kaynakların son derece kısıtlı olduğu ilgili ülkelerde faizler kamu kesiminin iç piyasadan yoğun borçlanması ile bir dışlama etkisi meydana getirerek yatırım-
tasarruf dengesinin bozulmasına da yol açmaktadır. 68
Yurt içi yatırımların ve yabancı tasarrufların yüksek bütçe açıklarına vermiş oldukları tepkiler özellikle küreselleşme süreciyle birlikte artan sermaye
67 a.g.e., s. 77.
68 Y. T. Ghebreselassie ve P. Burger, “Twin Deficit Problems in Developing Countries: The Case of Eritrea”, Economic Working Paper Series , Paper No. 3, 2005, s. 3.
hareketliliğine göre de şekillenmektedir. Ülkede sermaye akışkanlığının yüksek seviyede olması durumunda ul usal faiz oranlarının bütçe açıkları karşısında göstereceği tepki nispi olarak daha zayıf olmaktadır. Bu bağlamda yurt dışı sermaye girişlerinin bütçe açıklarının finansmanı konusunda ulusal tasarruflar üzerindeki baskıyı hafifletici yönde bir etkiye sahip olduğu söylenebilir. Böylece bütçe açıkları nedeniyle artan faizlerin yatırımları dışlaması da daha düşük düzeyde gerçekleşmiş olacaktır. 69
IS-LM modelinin açık ekonomi uyarlaması olan Mundell -Fleming modeline göre kamu açıkları nedeniyle meydana gelen y urt dışı sermaye girişlerinin reel kurlar üzerindeki baskısı ya nominal kurlar (esnek kur sistemi) ya da ulusal fiyat seviyesindeki artışlar (sabit kur sistemi) ile gerçekleşmektedir. Mundell -Fleming modeline göre, esnek kur sisteminde bütçe açıkları faiz oranlarını artırır, artan faizler ulusal paranın dış değerini yükseltir, dış değeri artan ulusal para ithalatı teşvik ederken, ihracatı cezalandırıcı etki yapar ve sonuçta cari açıklar meydana gelir. Sabit kur sisteminde ise bütçe açıkları reel gelir ya da reel fiyat düzeylerini artırmaktadır. Bu durumda yine cari işlemler dengesi bozulmaktadır. Sonuç olarak aktarım mekanizması farklı da olsa hem esnek hem de sabit kur sisteminde bütçe açıkları nihayetinde cari işlemler dengesi üzerinde etkisini göstermektedir. 70
Cari açıkların bütçe açıklarını tek yönlü olarak tetiklediği yönündeki görüşlerde mevcuttur. Buna göre cari işlemler hesabında ortaya çıkan açıkların büyümeyi olumsuz yönde etkilemesi bütçenin açık vermesine neden olabilmektedir. Bu durumun genelli kle gelişmekte olan ülkelerde daha etkili olduğu savunulmaktadır.
Gelişmekte olan ülkelerin, ekonomilerini kalkındırmaları için yeteri kadar iç tasarruf sağlayamamaları, ülkenin, sıcak paraya olan ihtiyacını daha çok arttırmaktadır. Ülkeye giriş yapan sı cak paranın verimli kullanılmaması sonucunda daha çok dış borçlanmaya ihtiyaç duyulacak ve faiz oranlarının yükselmesi konusu
69 Ahmad Zubaidi Baharumshah ve Evan Lau, “Budget and Current Account Deficits in SEACEN Countries: Evidence Based on t he Panel Approach”, (Çevrimiçi) http://econwpa.wustl.edu:80/eps/if/papers/0504/0504002.pdf , (Erişim Tarihi: 21.03.2009), s. 10.
70 Sever ve Demir, a.g.e., s. 48.
Ayrıca iktisat yazınında iki yö nlü nedensellik ilişkisinin ortaya çıkabileceği şeklinde görüşler de bulunmaktadır. Başka bir ifade ile bütçe açıkları cari dengesizliğin nedeni olabileceği gibi, meydana gelen cari açıklar da bütçe dengelerini olumsuz yönde etkileyebilmektedir.
Türkiye’de bütçe açığı ve cari açık arasındaki ilişkinin analiz çalışmalarında, devlet borçlanma senetleri, bütçe dengesi ile birlikte ticaret dengesini de etkilediği ve bütçe açıklarının finansmanı konusunda faiz oranlarının belirlenmesinde önemli etkenlerden biri olmuştur. 71
Akbostancı ve Tunç, 1987–2001 dönemi için eş bütünleşme ve hata düzeltme modeli kullanarak bütçe açıkları ve ticaret açıkları arasındaki ilişkiyi araştırmıştır. İnceleme sonucunda hem uzun dönem hem de kısa dönem için kamu borçlanmalarının ticaret dengesini bozucu etki yaptığı görülmüştür . 72
Dış Ticaret, malların ve sermayenin ulusal sınırların dışına akışıyla ilgilidir. İhracat ve ithalat olmak üzere iki şekilde gerçekleşir. İhracat, üretimi gerçekleştirilen bir malın o ülkenin mevzuatına uygun bir şekilde başka bir ülkeye gönderilip, bedelinin yurtiçine getirilmesidir. İthalat ise, bir malın bedelinin ödenerek yurtiçine getirilmesidir. İhracatta para akışı içeri, mal akışı dışarı doğrudur.
71 Ahmet Zengin, “The Twin Deficits Hypothesis (Turkish Case)”, (Çevrimiçi ) http://www.opf.slu.cz
/vvr/akce/turecko/pdf/Zengin.pdf , (Erişim Tarihi: 23.03.2009), s. 226.
72 Elif Akbostancı ve Gül İpek Tunç, “Turkish Twin Deficits: An Error Correction Mode l Of Trade Balance”, ERC Working Paper , Paper No. 6, (Mayıs 2002), s. 13.
Türkiye’de bütçe açığı ve cari açık arasındaki ilişkinin analiz çalışmalarında, devlet borçlanma senetleri, bütçe dengesi ile birlikte ticaret dengesini de etkilediği ve bütçe açıklarının finansmanı konusunda faiz oranlarının belirlenmesinde önemli etkenlerden biri olmuştur. 71
Akbostancı ve Tunç, 1987–2001 dönemi için eş bütünleşme ve hata düzeltme modeli kullanarak bütçe açıkları ve ticaret açıkları arasındaki ilişkiyi araştırmıştır. İnceleme sonucunda hem uzun dönem hem de kısa dönem için kamu borçlanmalarının ticaret dengesini bozucu etki yaptığı görülmüştür . 72
2.4. Dış Ticaret ve Cari Denge Arasındaki İlişki
Dış Ticaret, malların ve sermayenin ulusal sınırların dışına akışıyla ilgilidir. İhracat ve ithalat olmak üzere iki şekilde gerçekleşir. İhracat, üretimi gerçekleştirilen bir malın o ülkenin mevzuatına uygun bir şekilde başka bir ülkeye gönderilip, bedelinin yurtiçine getirilmesidir. İthalat ise, bir malın bedelinin ödenerek yurtiçine getirilmesidir. İhracatta para akışı içeri, mal akışı dışarı doğrudur.
71 Ahmet Zengin, “The Twin Deficits Hypothesis (Turkish Case)”, (Çevrimiçi ) http://www.opf.slu.cz
/vvr/akce/turecko/pdf/Zengin.pdf , (Erişim Tarihi: 23.03.2009), s. 226.
72 Elif Akbostancı ve Gül İpek Tunç, “Turkish Twin Deficits: An Error Correction Mode l Of Trade Balance”, ERC Working Paper , Paper No. 6, (Mayıs 2002), s. 13.
Dış ticaret, cari işlemler hesabının en önemli kalemlerinden biridir. Cari işlemler dengesinin oluşmasında büyük bir paya sahip olan ihracat ve ithalat oranları dış ticaret dengesini verir. Gelişmiş ve genellikle gelişm ekte olan ülkeler başta olmak üzere gözlenen, cari açıkların oluşmasının altında dış ticaret açıkları yatmaktadır. Bu yüzden dış ticaret ile cari açık arasında pozitif yönlü bir ilişki söz konusudur.
Türkiye’de cari açığın nedeni dış ticaretteki açıklard ır. Dış ticaret haddindeki bu uyumsuzluk genel anlamda ithalatın ara malı ve sermaye malı ağırlıklı olmasından kaynaklanmaktadır. Bundan dolayı, ithalat ile sanayi üretimi, imalat sanayi kapasite kullanım oranları ve ihracat arasında yakın bir ilişki söz k onusudur. Yani üretimdeki artma ya da azalma ithalat hacmini bu da dış ticaret dengesini doğrudan etkilemektedir. İhracat ve ithalat arasındaki dengesizlikten kaynaklanan dış ticaret açıklarının bir diğer nedeni, reel faizin yükselmesiyle ülkeye giren sıca k para döviz kurlarının düşmesine ve TL’nin değer kazanmasına ve tüketicinin iç piyasadan karşılayamadığı veya tercih etmediği ihtiyaçlarını ithal etmesidir. Değerlenen TL yüzünden ara malı ve sermaye malı ithalatçıları da bu döngüye dâhil olup yukarıda belirtilen durum daha anlaşılır bir hal almış olur. Yani, Türkiye’nin üretimindeki ithalata olan aşırı bağımlılığı, ara mallarının ithalatına dayalı bir ekonominin ortaya çıkmasına, düşen döviz kurlarına ve hızlı büyüme ile birlikte ithalatın artmasına neden olmuştur. Bu durumun tam tersi bir durum söz konusu olduğunda, yani ülkeden kısa vadeli spekülatif sermayenin (sıcak para) çıkması, döviz kurundaki yükselmeyle birlikte TL’nin değer kaybetmesine ve ihracat artarken ithalatın azalmasına neden olur.
Tablo (2)’ deki verilerine göre cari işlemler açığındaki tırmanış özellikle ara malların ithalatının yükselmesine bağlı büyümeden kaynaklanmaktadır. Yani, Türkiye’nin üretimindeki ithalata olan aşırı bağımlılık, ara malların ithalatına dayalı bir ekonominin orta ya çıkmasına, 2002 ile 2008 yılları arasında düşüş gösteren döviz kurunun da etkisi, hızlı büyüme ile birlikte ithalatın da artmasına yol açmıştır.
Türkiye’de cari açığın nedeni dış ticaretteki açıklard ır. Dış ticaret haddindeki bu uyumsuzluk genel anlamda ithalatın ara malı ve sermaye malı ağırlıklı olmasından kaynaklanmaktadır. Bundan dolayı, ithalat ile sanayi üretimi, imalat sanayi kapasite kullanım oranları ve ihracat arasında yakın bir ilişki söz k onusudur. Yani üretimdeki artma ya da azalma ithalat hacmini bu da dış ticaret dengesini doğrudan etkilemektedir. İhracat ve ithalat arasındaki dengesizlikten kaynaklanan dış ticaret açıklarının bir diğer nedeni, reel faizin yükselmesiyle ülkeye giren sıca k para döviz kurlarının düşmesine ve TL’nin değer kazanmasına ve tüketicinin iç piyasadan karşılayamadığı veya tercih etmediği ihtiyaçlarını ithal etmesidir. Değerlenen TL yüzünden ara malı ve sermaye malı ithalatçıları da bu döngüye dâhil olup yukarıda belirtilen durum daha anlaşılır bir hal almış olur. Yani, Türkiye’nin üretimindeki ithalata olan aşırı bağımlılığı, ara mallarının ithalatına dayalı bir ekonominin ortaya çıkmasına, düşen döviz kurlarına ve hızlı büyüme ile birlikte ithalatın artmasına neden olmuştur. Bu durumun tam tersi bir durum söz konusu olduğunda, yani ülkeden kısa vadeli spekülatif sermayenin (sıcak para) çıkması, döviz kurundaki yükselmeyle birlikte TL’nin değer kaybetmesine ve ihracat artarken ithalatın azalmasına neden olur.
Tablo (2)’ deki verilerine göre cari işlemler açığındaki tırmanış özellikle ara malların ithalatının yükselmesine bağlı büyümeden kaynaklanmaktadır. Yani, Türkiye’nin üretimindeki ithalata olan aşırı bağımlılık, ara malların ithalatına dayalı bir ekonominin orta ya çıkmasına, 2002 ile 2008 yılları arasında düşüş gösteren döviz kurunun da etkisi, hızlı büyüme ile birlikte ithalatın da artmasına yol açmıştır.
Tablo 2. İhracat, Mal Gruplarına Göre İthalat Dağılımı ve Cari Açık (1999 –2008)
(Milyon ABD Doları)
Yıllar | İthalat | İhracat |
Yatırım Malı İthalatı
| Ara Malı İthalatı |
Tüketim Malı İthalatı
| Cari Açık |
1999 | 40,471 | 26,587 | 8,730 | 26,571 | 5,064 | -1,344 |
2000 | 54,502 | 27,774 | 11,365 | 36,010 | 6,928 | -9,920 |
2001 | 41,399 | 31,334 | 6,940 | 30,301 | 3,813 | 3,717 |
2002 | 51,553 | 36,059 | 8,400 | 37,656 | 4,898 | -626 |
2003 | 69,339 | 47,252 | 11,326 | 49,735 | 7,813 | -8,037 |
2004 | 97,539 | 63,167 | 17,397 | 67,549 | 12,100 | -14,431 |
2005 | 116,744 | 73,476 | 20,363 | 81,868 | 13,975 | -22,137 |
2006 | 139,576 | 85,534 | 23,347 | 99,604 | 16,116 | -31,893 |
2007 | 170,062 | 107,271 | 27,054 | 123,639 | 18,694 | -38,233 |
2008 | 201,960 | 131,965 | 28,028 | 151,744 | 21,489 | -41,400 |
Kaynak: TCMB ve TUİK.
1999–2008 dönemine ait yatırım, ara malları ve tüketim mallar ı toplam ithalatına bakıldığında toplam ithalat rakamları 2008 yılında, 1999 yılına oranla yaklaşık 5 katı bir artış gösterdiğini ve bu dönem de Türkiye ekonomisinin ithalata bağımlı bir ülke olduğu görülmektedir. Tablo (2)’de görüleceği üzere ithalattaki yükselmenin en önemli nedeni petrol ve doğalgaz gibi enerji kaynaklarının ara malı ithalatının yıllar itibariyle toplam ithalat içindeki payının giderek yükselmesidir. 1999 yılında 26,5 milyar dolar olan ara malı ithalatı, 2008 yılında % 471 gibi yüksek bir düzeyde artış göstererek 151,7 milyar dolar a yükselmiştir. Toplam ithalat içerisinde yatırım mallarının payı 1999 yılı için %21,5 iken 2008 yılında bu oran
%13,8’e gerilemiştir. İthalata yönelik bir diğer sorun ise tüketim malları ithalatının yıllara bağlı olarak hızla artmasıdır. Bu durum aslında iç talepte meydana gelen genişlemeden kaynaklanmaktadır.
1999 yılında 5 milyar dolar olan tüketim malı ithalatı 2008 yılına gelindiğin de 21,4 milyar dolara ulaşarak %324 gibi önemli bir seviyede artış göstermiştir. 1999 yılındaki toplam ithalat rakamları 2008 yılında gerçekleşen toplam ithalat rakamının
%20’si düzeyindedir. On yıllık süreç içerisinde ithalatın hızla yükselmiş olması buna bağlı olarak cari açık ortaya çıkmıştır.
Cari işlemler dengesi 2001 krizinden sonra sürekli açık vermeye başlamıştır. 2001 yılında cari işlemler dengesi 3,717 milyar dolar fazla verirken, 2008 yılındaki cari işlemler dengesi ise 41,400 m ilyar dolar açık vermiş ve rakamlar a rasındaki artış oranı ise %1214 düzeyinde gerçekleşmiştir. 2009 yılının ilk üç ayında ise uluslararası konjonktürdeki gelişmelere bağlı olarak cari işlemler dengesi fazla vermiştir.
Tablo 3. Dış Ticaret Göstergeleri (1999–2008)
(Milyon ABD Doları)İhracat
İhracat Değişim Oranı (%)
İthalat
İthalat Değişim Oranı (%)
Dış Ticaret Hacmi
İhracatın İthalatı Karşılama Oranı (%)
Cari Açık199926,587
-1,4
40,471-11,467,058
65,5
-1,344200027,774
4,5
54,50234,082,276
51,0
-9,920200131,33412,841,399-24,072,733
75,7
3,717200236,05915,151,55324,587,592
69,9
-626200347,25231,069,33934,5116,591
68,1
-8,037200463,16733,797,53940,7160,706
64,8
-14,431200573,47616,3116,74419,7190,220
62,9
-22,137200685,53416,4139,57619,5225,110
61,3
-31,8932007107,27125,4170,06221,8277,333
63,1
-38,2332008131,96523,0201,96018,7333,925
65,3
-41,400Kaynak: TCMB ve TUİK.
Tablo (3)’teki verilere göre 1999 –2008 döneminde Türkiye’de ihracatın artmasına bağlı olarak ithalat da hızla artmış ve ihracatın ithalatı karşılama oranı 2001 yılından 2006 yılına kadar olan sürede düşüş göstermiştir. 2007 ve 2008 yılında bu oran yükselmiştir. 2000 yılın da ithalattaki artış oranı % 34 olup, ihracattaki artış oranını geçmiştir. Buna bağlı olarak dış ticaret hacmi yükselmişti r. 1999 yılında 26,5 milyar dolar olan ihracat rakamı, 2008’de % 396 artış göstererek 131,9 milyar dolarına yükselmiştir. 1999 –2008 dönemi dış ticaret hacmi ise % 397 artışla 333,9 milyar dolar olmuştur.
3. TÜRKİYE EKONOMİSİNDE CARİ AÇIK
Türkiye ekonomisinde cari işlemler dengesizli ğinin ortaya çıkmasına neden olan birçok etken bulunmasının yanında ülkenin dış borçlarındaki artışın altında yatan temel sorunun ödemeler dengesi alt kalemi olan cari işlemler hesabından kaynaklandığı genel kabul gören bir görüştür. Fakat b u görüşe karşın sorunun sadece Ödemeler bilânçosundan kaynaklanmadığı söylenebilir. Türkiye ekonomisinin 1980 öncesi ve sonrası dönemlerinin verilerine bakıldığında cari işlemler dengesizliğ ini yaratan çok sayıda fa ktör mevcuttur. Bu yüzden cari i şlemler dengesini etkileyen bu faktörlerin nasıl etkide bulunduklarını anlamak açısından cari işlemler dengesinin Türkiye ekonomisi için veri kaynaklarının neler olduğunun, 1980 öncesi ve 1980 sonrası dönemlerin incelenmesinde yarar vardır.
3.1. Cari İşlemler Dengesinin Türkiye Uygulaması ve Veri Kaynakları
Türkiye’nin ödemeler dengesi istatistikleri, IMF’nin tüm üye ülkeleri için tavsiye niteliğinde öngördüğü ve çalışmanın birinci bölümde özetlenen uluslararası standart ve ilkelere dayanmaktadır. 1975 yılına kadar Maliye Bakan lığı tarafından derlenen Türkiye’nin öd emeler dengesi istatistiklerini 1975 yılından itibaren Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) derlemeye başlamıştır. Ödemeler dengesi istatistiklerinin başlıca kaynaklarını;
— TCMB ve Türkiye’de yerleşik bankalar ın dövizli işlem raporları,
— Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından yayınlanan dış ticaret istatistikleri,
— TÜİK’ ten sağlanan mal ticaretine ilişkin navlun ve sigorta gelir ve giderleri,
— T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı, TÜİK, T.C. Merkez Bank ası tarafından yürütülen anketler,
— Kuruluşlardan doğrudan sağlanan veriler,
— Yurtdışında yerleşik kişilerin portföy yatırımlarına ilişkin olarak saklama hizmeti veren bankalardan sağlanan stok veriler,
— Doğrudan yatırım anketleri,
— Yazılı ve görsel basın oluşturmaktadır.
T.C. Merkez Bankası ve Türkiye’de yerleşik bankaların dövizli işlem kayıtları, işlem mahiyetlerine göre belirlenen yaklaşık 600 istatistik kod esas alınarak aylık olarak elektronik ortamda raporlanmaktadır. Bu kaynak, çoğunluk la Finans Hesaplarının derlenmesinde kullanılmaktadır.
Cari İşlemler Hesabı’nda yer alan önemli kalemlerin veri kaynağı TÜİK’tir. TÜİK tarafından derlenen ihracat ve ithalat verileri dış ticaret rakamlarını oluşturmakta, ayrıca, ihracat ve ithalatın öde me şekillerinden ticari kredilerin belirlenmesinde yararlanılmaktadır. Mal ticaretine ilişkin navlun ve sigorta bedelleri yine TÜİK tarafından aylık olarak gerçekleştirilen çalışmadan sağlanmaktadır. Bavul ticareti ile turizm gelir ve giderleri TÜİK tarafı ndan yürütülen anketlerden elde edilmektedir.
Dış Ticaret, malların ve sermayenin ulusal sınırların dışına akışıyla ilgilidir. İhracat ve ithalat olmak üzere iki şekilde gerçekleşir. İhracat, üretimi gerçekleştirilen bir malın o ülkenin mevzuatına uygun bir şekilde başka bir ülkeye gönderilip, bedelinin yurda getirilmesidir. İthalat ise, bir malın bedelinin ödenerek yurda getirilmesidir. İhracatta para akışı içeri, mal akışı dışarı doğrudur.
Dış ticaret bir ülkenin ekonomik durumunun değerlendirilebilmesi için en önemli göstergelerden bir tanesidir. Ülkenin ekonomik politikalarının belirlenmesinde, devletin ve işletmelerin gelecekte yapacakları yatırımlarda, doğru karar verilmesinde ithalat ve ihracat verile ri önemli yer tutmaktadır. Ayrıca, ödemeler dengesinin oluşturulması için ülkeler dış ticaretini hesaplamak zorundadırlar. Dış ticaret verileri her kesim tarafından kullanılmakta, ayrıca ulusal hesap sisteminde de ihtiyaç duyulmaktadır. 87
87 TÜİK, “Dış Ticaret İstatistikleri ”, (Çevrimiçi) http://www.die.gov.tr/konularr/disTicaret01.htm , (Erişim Tarihi: 23.07.2008).
T.C. Merkez Bankası ve Türkiye’de yerleşik bankaların dövizli işlem kayıtları, işlem mahiyetlerine göre belirlenen yaklaşık 600 istatistik kod esas alınarak aylık olarak elektronik ortamda raporlanmaktadır. Bu kaynak, çoğunluk la Finans Hesaplarının derlenmesinde kullanılmaktadır.
Cari İşlemler Hesabı’nda yer alan önemli kalemlerin veri kaynağı TÜİK’tir. TÜİK tarafından derlenen ihracat ve ithalat verileri dış ticaret rakamlarını oluşturmakta, ayrıca, ihracat ve ithalatın öde me şekillerinden ticari kredilerin belirlenmesinde yararlanılmaktadır. Mal ticaretine ilişkin navlun ve sigorta bedelleri yine TÜİK tarafından aylık olarak gerçekleştirilen çalışmadan sağlanmaktadır. Bavul ticareti ile turizm gelir ve giderleri TÜİK tarafı ndan yürütülen anketlerden elde edilmektedir.
3.1.1. Dış Ticaret Dengesi
Dış Ticaret, malların ve sermayenin ulusal sınırların dışına akışıyla ilgilidir. İhracat ve ithalat olmak üzere iki şekilde gerçekleşir. İhracat, üretimi gerçekleştirilen bir malın o ülkenin mevzuatına uygun bir şekilde başka bir ülkeye gönderilip, bedelinin yurda getirilmesidir. İthalat ise, bir malın bedelinin ödenerek yurda getirilmesidir. İhracatta para akışı içeri, mal akışı dışarı doğrudur.
Dış ticaret bir ülkenin ekonomik durumunun değerlendirilebilmesi için en önemli göstergelerden bir tanesidir. Ülkenin ekonomik politikalarının belirlenmesinde, devletin ve işletmelerin gelecekte yapacakları yatırımlarda, doğru karar verilmesinde ithalat ve ihracat verile ri önemli yer tutmaktadır. Ayrıca, ödemeler dengesinin oluşturulması için ülkeler dış ticaretini hesaplamak zorundadırlar. Dış ticaret verileri her kesim tarafından kullanılmakta, ayrıca ulusal hesap sisteminde de ihtiyaç duyulmaktadır. 87
87 TÜİK, “Dış Ticaret İstatistikleri ”, (Çevrimiçi) http://www.die.gov.tr/konularr/disTicaret01.htm , (Erişim Tarihi: 23.07.2008).
Dış ticaret verileri için TÜİK tarafından yayımlanan “Özel Ticaret” sistemine göre saptanan dış ticaret istatistikleri, uyarlama kalemi aracılığıyla, TÜİK’ten ayrıca temin edilen serbest bölge verileriyle “Genel Ticaret” sistemine dönüştürülmektedir. Malların gümrükten geçişleri sırasında kayıt altına alınması, kayıt zamanı açısından ödemeler dengesi istatistiklerinin mülkiyet değişimi ilkesiyle de uyumlu olmaktadır.
TÜİK tarafından ihracat verileri f.o.b. (sigorta ve navlun hariç mal bedeli), ithalat verileri ise c.i.f (sigorta ve navlun dâhil mal bedeli) baz ın da parasal olmayan altın ticaretini de içermek üzere yayımlanmaktadır. İhracat ve ithalat rakamlarının içindeki altın verileri ve ihracat rakamlarının içindeki limanlarda sağlanan yakıt ve kumanya verileri, “Uyar lama: Diğer Mallar” kalemlerinde; c.i.f. olarak değerlendirilen ithalat rakamlarının içindeki navlun ve sigorta ise “Uyarlama: Navlun ve Sigorta” kaleminde gösterilerek düşülmektedir. Böylece altın verileri ile limanlarda sağlanan mallar verileri ayrı bir yerde gösterilmek üzere sırasıyla “Parasal Olmayan Altın” ve “Limanlarda Sağlanan Mallar” kalemlerine aktarılmakta; c.i.f. değerde yayınlanan ithalat verileri ise f.o.b. değere dönüştürülerek sadece mal bedelini yansıtmaktadır. 88
Sovyetler Birliği’nin d ağılmasından sonra kurulan ülkelerden ve son yıllarda Doğu Avrupa ülkelerinden gelen yabancı ziyaretçilerin yurtdışında satmak üzere Türkiye’den satın aldıkları ve yolcu beraberi olarak tanımlanan mallar dış ticaret istatistikleri içerisinde yer almamaktad ır. Türkiye için önemli bir döviz kaynağı haline gelen ve “Bavul Ticareti” olarak adlandırılan bu ihracatın değeri, TÜİK tarafından bavul ticaretini yapan kişilerin çıkış yaptığı kara, hava ve deniz gümrük kapılarında, üçer aylık dönemlerde gerçekleştirile n “Bavul Ticareti Anketi” yoluyla saptanmaktadır.
Hizmetler dengesinde, ülkelerle yapılan hizmet ihracatı ve ithalatı yer alır. Bu hesapta turizm, taşımacılık, navlun, sigortacılık, inşaat ve finansal hizmetler görünmeyen işlemler dengesi (Hizmetler Dengesi) hesabına kaydedilir. Taşımacılık,
88 TCMB, Ödemeler…, a.g.e., s. 14.
TÜİK tarafından ihracat verileri f.o.b. (sigorta ve navlun hariç mal bedeli), ithalat verileri ise c.i.f (sigorta ve navlun dâhil mal bedeli) baz ın da parasal olmayan altın ticaretini de içermek üzere yayımlanmaktadır. İhracat ve ithalat rakamlarının içindeki altın verileri ve ihracat rakamlarının içindeki limanlarda sağlanan yakıt ve kumanya verileri, “Uyar lama: Diğer Mallar” kalemlerinde; c.i.f. olarak değerlendirilen ithalat rakamlarının içindeki navlun ve sigorta ise “Uyarlama: Navlun ve Sigorta” kaleminde gösterilerek düşülmektedir. Böylece altın verileri ile limanlarda sağlanan mallar verileri ayrı bir yerde gösterilmek üzere sırasıyla “Parasal Olmayan Altın” ve “Limanlarda Sağlanan Mallar” kalemlerine aktarılmakta; c.i.f. değerde yayınlanan ithalat verileri ise f.o.b. değere dönüştürülerek sadece mal bedelini yansıtmaktadır. 88
Sovyetler Birliği’nin d ağılmasından sonra kurulan ülkelerden ve son yıllarda Doğu Avrupa ülkelerinden gelen yabancı ziyaretçilerin yurtdışında satmak üzere Türkiye’den satın aldıkları ve yolcu beraberi olarak tanımlanan mallar dış ticaret istatistikleri içerisinde yer almamaktad ır. Türkiye için önemli bir döviz kaynağı haline gelen ve “Bavul Ticareti” olarak adlandırılan bu ihracatın değeri, TÜİK tarafından bavul ticaretini yapan kişilerin çıkış yaptığı kara, hava ve deniz gümrük kapılarında, üçer aylık dönemlerde gerçekleştirile n “Bavul Ticareti Anketi” yoluyla saptanmaktadır.
3.1.2. Hizmetler Dengesi
Hizmetler dengesinde, ülkelerle yapılan hizmet ihracatı ve ithalatı yer alır. Bu hesapta turizm, taşımacılık, navlun, sigortacılık, inşaat ve finansal hizmetler görünmeyen işlemler dengesi (Hizmetler Dengesi) hesabına kaydedilir. Taşımacılık,
88 TCMB, Ödemeler…, a.g.e., s. 14.
mal ticaretine ilişkin taşımacılık verilerini içeren “Navlun” kalemi ile uluslararası yolcu ve bagaj taşımacılık işlemlerini içeren “Diğer Taşımacılık” kaleminden oluşmaktadır.
Navlun hizmeti bir ekonomide yerleşik kişiler tarafından verildiği gibi yurtdışında yerleşik kişiler tarafından da sağlanabilmektedir. Ancak ödemeler dengesi istatistiklerinde yer alan navlun hizmetlerinde, ihracat malları için yurtiçinde yerleşik kişilerce gerçekleştirilen taşıma bedelleri gelir olarak; ithalat mallarında ise yurtdışında yerleşik kişilerce gerçekleştirilen taşıma bedelleri gider olarak kaydedilir. Söz konusu veriler, TÜİK tarafından aylık olarak yapılan çalışmayla gümrük beyanname formlarıyla birlikt e düzenlenen faturalardan elde edilen bilgiler çerçevesinde hesaplanmaktadır. Diğer taşımacılık kalemi ise taşımacılık şirketlerinden sağlanan bilgilerden elde edilmektedir.
Turizm gelirleri, T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı, TÜİK ve TCMB’nin ortak çalışması kapsamında, TÜİK tarafından yürütülen “Çıkış Yapan Ziyaretçiler Anketi”nden elde edilmektedir. Anket çalışmasında ülkemizi ziyaret ederek yurtdışına çıkış yapan yabancılar ile ödemeler dengesi metodolojisi çerçevesinde yurtdışında yerleşik sayılan vatandaşların Türkiye’ de yaptıkları turizm harcamalarının saptanması amaçlanmaktadır. Anketler, çıkış yollarına göre hudut kapılarında milliyet bazında üçer aylık dönemleri kapsayacak şekilde yılda dört dönem olmak üzere yapılmaktadır. Anket sonucunda yabancı ziyaretçiler için milliyet bazında, geceleme yapanlar ile günübirlikçiler ayrımlarına göre ve turla gelenlerin tura ödedikleri bedellerin Türkiye’de kalan kısımları da değerlendirilerek elde edilen ortalama harcamalar; ilgili döneme ait Emniyet Genel Müdürlüğü kayıtlarından sağlanan kişi sayılarıyla genişletilmektedir. 89
Aynı şekilde, yurtdışındaki yerleşik Türk vatandaşların anketten elde edilen ortalama harcamaları, kişi sayısının saptanması için gerçekleştirilen anket sonuçları ile genişletilmektedir.
89 a.g.e., s. 15-16.
Navlun hizmeti bir ekonomide yerleşik kişiler tarafından verildiği gibi yurtdışında yerleşik kişiler tarafından da sağlanabilmektedir. Ancak ödemeler dengesi istatistiklerinde yer alan navlun hizmetlerinde, ihracat malları için yurtiçinde yerleşik kişilerce gerçekleştirilen taşıma bedelleri gelir olarak; ithalat mallarında ise yurtdışında yerleşik kişilerce gerçekleştirilen taşıma bedelleri gider olarak kaydedilir. Söz konusu veriler, TÜİK tarafından aylık olarak yapılan çalışmayla gümrük beyanname formlarıyla birlikt e düzenlenen faturalardan elde edilen bilgiler çerçevesinde hesaplanmaktadır. Diğer taşımacılık kalemi ise taşımacılık şirketlerinden sağlanan bilgilerden elde edilmektedir.
Turizm gelirleri, T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı, TÜİK ve TCMB’nin ortak çalışması kapsamında, TÜİK tarafından yürütülen “Çıkış Yapan Ziyaretçiler Anketi”nden elde edilmektedir. Anket çalışmasında ülkemizi ziyaret ederek yurtdışına çıkış yapan yabancılar ile ödemeler dengesi metodolojisi çerçevesinde yurtdışında yerleşik sayılan vatandaşların Türkiye’ de yaptıkları turizm harcamalarının saptanması amaçlanmaktadır. Anketler, çıkış yollarına göre hudut kapılarında milliyet bazında üçer aylık dönemleri kapsayacak şekilde yılda dört dönem olmak üzere yapılmaktadır. Anket sonucunda yabancı ziyaretçiler için milliyet bazında, geceleme yapanlar ile günübirlikçiler ayrımlarına göre ve turla gelenlerin tura ödedikleri bedellerin Türkiye’de kalan kısımları da değerlendirilerek elde edilen ortalama harcamalar; ilgili döneme ait Emniyet Genel Müdürlüğü kayıtlarından sağlanan kişi sayılarıyla genişletilmektedir. 89
Aynı şekilde, yurtdışındaki yerleşik Türk vatandaşların anketten elde edilen ortalama harcamaları, kişi sayısının saptanması için gerçekleştirilen anket sonuçları ile genişletilmektedir.
89 a.g.e., s. 15-16.
Turizm giderleri ise yine TÜİK tarafından yürütülmekte olan “Vatandaş Giriş Anketi” sonuçlarından elde edilmektedir. Üçer aylık dönemler itibariyle yapılan anket çalışmasında, yurtdışı ülkeleri ziyaret edip ülkemize giriş yapan yurtiçinde yerleşik kişilerin yurtdışında yaptıkları harcamaların saptanması amaçlanmaktadır.
Yurtiçinde yerleşik inşaat şirketlerinin yurtdışında gerçekleştirdikleri inşaat hizmetlerine ilişkin gelirler banka raporlarından elde edilmektedir.
Navlun sigortası dışında yurtdışında yerleşik kişil erle gerçekleştirilen diğer sigorta ve reasürans işlemlerine ilişkin veriler, Türkiye’de yerleşik sigorta ve reasürans şirketlerinden doğrudan elde edilmektedir. Navlun sigortası ise (yine navlun hesaplamasında olduğu gibi) TÜİK tarafından aylık olarak yap ılan çalışmayla gümrük beyanname formlarıyla birlikte düzenlenen faturalardan elde edilen bilgiler çerçevesinde hesaplanmaktadır.
Finansal hizmetler yerleşikler ile yerleşik olmayanlar arasında gerçekleştirilen, sigortacılık kuruluşları ve emeklilik fonl arı hariç finansal aracılık ve yardımcı hizmetleri kapsamaktadır. Yurtiçinde yerleşik bankaların finansal hizmet işlemler nedeniyle yurtdışında yerleşik kişilerden aldığı veya ödediği komisyon ve benzeri gelir ve giderler bu kalemde yer almaktadır. Veriler banka raporlarından elde edilmektedir.
Yurtdışında yerleşik kişilerle gerçekleştirilen mal ticareti nedeniyle sağlanan veya ödenen komisyon ve benzeri gelir ve giderler bu kaleme kaydedilmektedir. Veriler banka raporlarından elde edilmektedir. Diplomatik , hükümet dış teşkilat hizmet gelir ve giderleri yine Hizmetler dengesi içerisinde yer almaktadır. Veriler TCMB ve banka raporlarından elde edilmektedir. Bunların yanında, Posta ve kurye, telekomünikasyon, haber ajansı hizmetleri, telif hakkı ve lisans ücretleri, imtiyaz haklarına ilişkin hizmetler yer almaktadır. Telekomünikasyon ve haber ajansları hizmetleri verileri ilgili şirketlerden, diğer veriler ise TCMB ve banka raporlarından elde edilmektedir.
Yurtiçinde yerleşik inşaat şirketlerinin yurtdışında gerçekleştirdikleri inşaat hizmetlerine ilişkin gelirler banka raporlarından elde edilmektedir.
Navlun sigortası dışında yurtdışında yerleşik kişil erle gerçekleştirilen diğer sigorta ve reasürans işlemlerine ilişkin veriler, Türkiye’de yerleşik sigorta ve reasürans şirketlerinden doğrudan elde edilmektedir. Navlun sigortası ise (yine navlun hesaplamasında olduğu gibi) TÜİK tarafından aylık olarak yap ılan çalışmayla gümrük beyanname formlarıyla birlikte düzenlenen faturalardan elde edilen bilgiler çerçevesinde hesaplanmaktadır.
Finansal hizmetler yerleşikler ile yerleşik olmayanlar arasında gerçekleştirilen, sigortacılık kuruluşları ve emeklilik fonl arı hariç finansal aracılık ve yardımcı hizmetleri kapsamaktadır. Yurtiçinde yerleşik bankaların finansal hizmet işlemler nedeniyle yurtdışında yerleşik kişilerden aldığı veya ödediği komisyon ve benzeri gelir ve giderler bu kalemde yer almaktadır. Veriler banka raporlarından elde edilmektedir.
Yurtdışında yerleşik kişilerle gerçekleştirilen mal ticareti nedeniyle sağlanan veya ödenen komisyon ve benzeri gelir ve giderler bu kaleme kaydedilmektedir. Veriler banka raporlarından elde edilmektedir. Diplomatik , hükümet dış teşkilat hizmet gelir ve giderleri yine Hizmetler dengesi içerisinde yer almaktadır. Veriler TCMB ve banka raporlarından elde edilmektedir. Bunların yanında, Posta ve kurye, telekomünikasyon, haber ajansı hizmetleri, telif hakkı ve lisans ücretleri, imtiyaz haklarına ilişkin hizmetler yer almaktadır. Telekomünikasyon ve haber ajansları hizmetleri verileri ilgili şirketlerden, diğer veriler ise TCMB ve banka raporlarından elde edilmektedir.
3.1.3. Gelir Dengesi
Gelir dengesini ücret öde meleri ve yatırım geliri kalemleri oluşturmaktadır. Ücret ödemeleri kalemine Türkiye’de çalışmakta olan yabancıların elde ettikleri ücretler kaydedilmektedir. Ücret ödemeleri verisi, T.C. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından çalışma izni verilen yabancı sayısı esas alınarak hesaplanmaktadır. 90
Yatırım geliri kaleminde yurtdışında yapılan doğrudan yatırımlardan elde edilen kârlar “Gelir” olarak, yurtiçinde yapılan doğrudan yatırımlar nedeniyle yurtdışına yapılan kâr transferleri “Gider” olarak ka ydedilmektedir. “Gider” kaleminde dağıtılan kârların yanı sıra kârın sermayeye katılımı da yer almaktadır. Dağıtılan kârlar banka raporlarından; sermayeye katılan dağıtılmayan kârlar ise yıllık olarak yapılan “Doğrudan Yatırım Anketi”nden elde edilmektedi r.
Portföy yatırım geliri, doğrudan yatırım amacı dışında gerçekleştirilen hisse ile tahvil ve bono şeklindeki borç senetleri yatırımlarının gelirlerinden oluşmaktadır. TCMB ve bankaların sahip oldukları menkul kıymetlerin kâr ve zararları, kişilerin yurtdışında ihraç edilmiş menkul kıymet varlıklarına ilişkin gelirleri ile Hazine Müsteşarlığı ve bankaların yurtdışında ihraç ettikleri menkul kıymetlere ilişkin giderler bu kaleme kaydedilmektedir. Bu veriler, TCMB ve banka raporlarından elde edilmektedir.
Bu hesap içinde yer alan diğer yatırım gelirleri ise mevduat, kredi ve ticari kredilere ait faiz gelir ve giderleridir. Veri kaynağı, TCMB ve bankaların ayrıntılı raporlarıdır.
3.1.4. Cari Transferler
Cari Transferler, “Genel Hükümet” ve “Diğer Sektörle r” kalemlerinden oluşmaktadır. Genel hükümet kaleminde ülkelerarası hibeler, yabancı ve Türk elçilik ve konsolosluklarının yaptıkları işlemler nedeniyle sağladıkları gelirler, yurtdışında
90 a.g.e., s. 18.
yerleşik vatandaşlarımızın bedelli askerlik için ödediği tutarlar i zlenmektedir. Bu veriler, TCMB ve banka raporlarından elde edilmektedir.
Diğer sektörler kalemi içinde yer alan işçi gelirleri, yurtdışında yerleşik vatandaşlar tarafından Türkiye’deki bankalar aracılığıyla yakınlarına havale olarak gönderilen TL karşılığı alışı yapılan tutarlardan oluşmaktadır. Bankalar nezdinde ki hesaplarına gönderdikleri tutarlar ise “Finans Hesapları” altında “Mevduatlar” kalemine kaydedilmektedir. Bu veriler banka raporlarından elde edilmektedir. Sigorta hizmetlerine kaydedilen sigo rta işlemlerinden elde edilen prim ve tazminatlar ile ödenen prim ve tazminatların netleştirilmesinden oluşan veriler bu kaleme kaydedilmektedir.
1980 yılına kadar çoğu zaman kendi kendine yetebilen bir ekonomi görüntüsü çizen Türkiye ekonomisi, 1980 yılından sonra büyük bir değişim içerisine girmiştir. 1989 yılında sermaye hareketlerinin serbestleşmesi ile birlikte dış dünya ile hızlı bir entegrasyon aşamasına geçilmiş, Fakat bu hızlı entegrasyon Türkiye ekonomisi için pek iyi olmamıştır. 1990’l ardan başlayan dış borç sarmalı katlanarak günümüze kadar gelmiştir. Yaşanan bu olumsuzlukları ve genel yapıyı daha iyi ortaya koyabilmek için 1980 öncesi ve sonrası ekonomik yapının incelenmesinde fayda vardır.
91 Özer a.g.e., s. 11.
Diğer sektörler kalemi içinde yer alan işçi gelirleri, yurtdışında yerleşik vatandaşlar tarafından Türkiye’deki bankalar aracılığıyla yakınlarına havale olarak gönderilen TL karşılığı alışı yapılan tutarlardan oluşmaktadır. Bankalar nezdinde ki hesaplarına gönderdikleri tutarlar ise “Finans Hesapları” altında “Mevduatlar” kalemine kaydedilmektedir. Bu veriler banka raporlarından elde edilmektedir. Sigorta hizmetlerine kaydedilen sigo rta işlemlerinden elde edilen prim ve tazminatlar ile ödenen prim ve tazminatların netleştirilmesinden oluşan veriler bu kaleme kaydedilmektedir.
3.2. Türkiye Ekonomisinin Genel Görünümü ve Cari İşlemler Dengesi
Türkiye ekonomisi 1923 yılından günümüze gelene kadar çok önemli sorunlarla karşı kaşıya kalmıştır. Bu sorunları bazen ufak sıyrıklarla atlatabilmiş bazen de büyük yaralar alarak geçiştirmiştir.1980 yılına kadar çoğu zaman kendi kendine yetebilen bir ekonomi görüntüsü çizen Türkiye ekonomisi, 1980 yılından sonra büyük bir değişim içerisine girmiştir. 1989 yılında sermaye hareketlerinin serbestleşmesi ile birlikte dış dünya ile hızlı bir entegrasyon aşamasına geçilmiş, Fakat bu hızlı entegrasyon Türkiye ekonomisi için pek iyi olmamıştır. 1990’l ardan başlayan dış borç sarmalı katlanarak günümüze kadar gelmiştir. Yaşanan bu olumsuzlukları ve genel yapıyı daha iyi ortaya koyabilmek için 1980 öncesi ve sonrası ekonomik yapının incelenmesinde fayda vardır.
3.2.1. 1980 Sonrası Dönemin İncelenmesi
1970’lerde artan petrol fiyatlarının Dünya ekonomisini bunalıma sürüklediği bir dönemde, kısa dönemli borçlanmalarla büyüyen ve ithalatı artmaya devam eden Türk ekonomisinin, 1977’de dış dengel eri büyük çapta bozulmuştur. 1977’de ihracat önemli oranda gerilerken, ithalat %13 artmış, böylece dış ticaret açığı 4 milyar doları aşarken, ihracatın ithalatı karşılama oranı % 30’lara düşmüştür. Dengelerin bu denli bozulması dış kredilerin kesilmesini ve ithalatın tümünün peşin ödemeyle karşılanması gereğini doğurmuştu. Bu şekilde dış kaynakların önünün kesilmesi, 1978 ve 1979 yıllarında ithalatın durgunlaşmasına ve büyümenin durmasına yol açmış, ihracatta ise artış eğilimi başlamıştır.91 Özer a.g.e., s. 11.
3.2.1.1. Liberal Politikalarla Dünya Sistemine Entegrasyon (1980 –1989)
1974’de OPEC’nin petrol fiyatlarını art tırması ödemeler dengesi üzerindeki baskıyı önemli ölçüde art tırmış, enflasyonist baskı yaratmış, kriz ortamında dış kaynakların azalması da ekonomiyi olumsuz yönde etkilemiştir. Ham petrol fiyatlarındaki artış ham petrolün toplam ithalat içerisindeki payını sürekli olarak arttırmıştır. 1980 yılında ham petrol ithalatı 2,9 milyar dolar olurken, aynı yılın toplam ihracat değerinin de 2,9 milyar olduğu göz önüne alınırsa ham petrol ithalatının büyüklüğü daha net ortaya çıkar. Diğer taraftan ihracat; 1960 –1970 yılları arasında ortalama %1,6 oranında, 1970–1977 arasında ise yılda binde 8 oranında büyümüştür. İthalat ise söz konusu dönemlerde sırasıyla ortalama %5,5 ve %13,1 oranında artmıştır. İhracatın ithalatı karşılama oranı 1950’d e %91,9 iken, 1975’de
%29,5’a düşmüş, 1980 de ise % 38 olmuştur. Bu durumun temel üç nedeni olarak; uygulanan sanayileşme modelinin sürekli artan bir ithalat düzeyi gerektirmesi, ithal edilen yatırım ve ara malları fiyatlarının yükselmesi ve ihracatın kompozisyonunda bir değişiklik yaratılamayarak, tarım ürünlerinin ağırlığının 1970’li yıllarda da sürmesi sayılabilir.
1974 yılından sonra ödemeler dengesinde meydana gelen bozulmalar 1977’ de kritik bir hal almıştır. 1977’de ithalat 5,8 milyar dolar, ihracat 1,7 milyar dolar iken işçi dövizi girişi 1 milyar dolar olmuş ve döviz dengesi 3,1 milyar dolar açık vermiştir. Söz konusu sorunlara çözüm bulmak amacıyla 1977 –1980 arası dönemde ekonominin dengelerini düzeltmek yolunda birçok önlemler alınmıştır. Uygulanan ekonomi politikalarının hedefleri; ihracatın artırılması, enflasyonun düşürülmesi ve KİT açıklarının bütçe üzerindeki yükünün ortadan kaldırılmasıydı . Ancak alınan önlemler ekonomideki kötüye gidişi durduramamış, 24 Ocak 1980’de alınan kararlar ile Türkiye ekonomisinde yeni bir dönem başlamıştır.
24 Ocak İstikrar Programı’nın uygulanmasına neden olan temel faktör aslında, 1970’li yılların sonunda gittikçe ağırlaşan dış borç problemi ve bu problemin üretim için gerekli ithalatın yapılmasını engelleyerek, ekonomik büyüme ve istihdam üzerinde yarattığı olumsuz etkilerdir. Dolayısıyla uygulamaya konan politikalarda, döviz darboğazının aşılması ve ekonomik yapıda döviz gelirlerini arttırıc ı bir değişim yaratılmasına özel bir önem verilmiştir. Bu çerçevede 1980’li yıllar boyunca, ihracatı
teşvik etmek amacıyla birçok politika aracına başvurulmuştur. 1980 –1988 döneminde ihracatı teşvik etmek için uygulanan belli başlı politikalar ; Döviz kuru politikası, İhracatta vergi iadesi politikası, İhracat sektörlerine yönelik prim uygulaması, Sübvansiyonlu ihracat kredileri, Diğer teşvik önlemleridir. 104
Türkiye, 1980 yılında 24 Ocak Kararları ile “yapısal uyum”, “dışa açılma” ve “ihracata dayalı büyüme ” kavramlarıyla nitelenen yeni liberal politika dönemine girdi. Yeni Liberal siyasetin ilk tedbirleri sık D evalüasyonlar ile ihracatı desteklemek, fiyat kontrollerini ve temel mallara yapılan sübvansiyonları kaldırmak oldu. Bu tedbirler ihracatı arttırıp d ış ödemeleri dengelemek amacını gütmekteydi. Hükümetin uyguladığı teşvikler ile ihracat çok kazançlı hale getir ildiğinden 1980’de mal ihracatı 2,9 milyar dolardan 1985’te 8,0 mil yar dolara ulaştı. 1970’lerde % 5’in altında seyreden ihracat/GSMH oranının 198 3–1989 ortalaması %14 oldu. 1982’de sanayi ürünlerinin ihracattaki payı yarıyı geçmişti .
Öte yandan, dışa açılmanın mantığı gereği, ithalat da 1984’ten itibaren kademe kademe serbestleştirildi. Bu uygulamalarla ekonomiyi dünya sistemindeki iş bölümüne mevcut mukayeseli üstünlükleriyle (ucuz ve vasıfsız işgücü donanımıyla) eklemleyen ve yabancı malların rekabetine mevcut durumda dayanamayan iş kollarının tasfiyesini veya bu nitelikte iş kollarının hiç kurulmamasını fiilen kabul eden bir siyaset benimsenmi ş oldu. Serbestleştirme, mal ithalatının hızlı artışına yol açtı. 1980’de 7,9 milyar ABD dolarından 1985’te 11,3 milyar dolar a yükseldi. İthalat/GSMH oranı da %10’un altında seyrederken 1983 –1989 ortalaması %20 oldu. İthalatta tüketim mallarının payı %5’in altında seyrederken 1985’ten itibaren % 10’un üzerine çıktı.
1980’lerde finansal sisteme yönelik politikalarda değiştirildi. 1981’de banka faiz hadleri üzerindeki sınırlamalar kaldırılınca mevduat ve kredi faiz hadleri yükseldi. Devlet, bankaların kredi tahsisini serbestleştirdi, kredileri kalkınmada öncelikli yatırımlara tahsis etme siyaseti terk edildi. 1984’te döviz alım ve satımının
92 Hasan Ersel, “Structural Adjustment: Turkey (1980 –1990)”, The Central Bank Of The Republic Of Turkey Discussion Papers, No: 9107, 1991, (Çevrimiçi ) http://www.tcmb.gov.tr/research/discus/9107eng.pdf, (Erişim Tarihi: 03.02.2009).
Türkiye, 1980 yılında 24 Ocak Kararları ile “yapısal uyum”, “dışa açılma” ve “ihracata dayalı büyüme ” kavramlarıyla nitelenen yeni liberal politika dönemine girdi. Yeni Liberal siyasetin ilk tedbirleri sık D evalüasyonlar ile ihracatı desteklemek, fiyat kontrollerini ve temel mallara yapılan sübvansiyonları kaldırmak oldu. Bu tedbirler ihracatı arttırıp d ış ödemeleri dengelemek amacını gütmekteydi. Hükümetin uyguladığı teşvikler ile ihracat çok kazançlı hale getir ildiğinden 1980’de mal ihracatı 2,9 milyar dolardan 1985’te 8,0 mil yar dolara ulaştı. 1970’lerde % 5’in altında seyreden ihracat/GSMH oranının 198 3–1989 ortalaması %14 oldu. 1982’de sanayi ürünlerinin ihracattaki payı yarıyı geçmişti .
Öte yandan, dışa açılmanın mantığı gereği, ithalat da 1984’ten itibaren kademe kademe serbestleştirildi. Bu uygulamalarla ekonomiyi dünya sistemindeki iş bölümüne mevcut mukayeseli üstünlükleriyle (ucuz ve vasıfsız işgücü donanımıyla) eklemleyen ve yabancı malların rekabetine mevcut durumda dayanamayan iş kollarının tasfiyesini veya bu nitelikte iş kollarının hiç kurulmamasını fiilen kabul eden bir siyaset benimsenmi ş oldu. Serbestleştirme, mal ithalatının hızlı artışına yol açtı. 1980’de 7,9 milyar ABD dolarından 1985’te 11,3 milyar dolar a yükseldi. İthalat/GSMH oranı da %10’un altında seyrederken 1983 –1989 ortalaması %20 oldu. İthalatta tüketim mallarının payı %5’in altında seyrederken 1985’ten itibaren % 10’un üzerine çıktı.
1980’lerde finansal sisteme yönelik politikalarda değiştirildi. 1981’de banka faiz hadleri üzerindeki sınırlamalar kaldırılınca mevduat ve kredi faiz hadleri yükseldi. Devlet, bankaların kredi tahsisini serbestleştirdi, kredileri kalkınmada öncelikli yatırımlara tahsis etme siyaseti terk edildi. 1984’te döviz alım ve satımının
92 Hasan Ersel, “Structural Adjustment: Turkey (1980 –1990)”, The Central Bank Of The Republic Of Turkey Discussion Papers, No: 9107, 1991, (Çevrimiçi ) http://www.tcmb.gov.tr/research/discus/9107eng.pdf, (Erişim Tarihi: 03.02.2009).
serbestleştirilmesi, yabancı paraların tasarruf aracı olarak Türk parasını ikame etmesine yol açtı.
Uygulanan finans ve ticaret politikaları 1980’lerin ilk yarısında sabit sermaye yatırımlarının milli hâsıladaki payını azalttı. Bu politikalar özel sektör yatırımlarının ağırlığını, dış ticaret rekabetine açık olan imalat sanayi ve tarım gibi sektörlerden, dış ticarete konu olmayan (konut gibi) sektörlere kaydırdı.
Kaynak: TCMB,“Küreselleşmenin Türkiye Ekonomisine Etkileri”, (Çevrimiçi) http://www.tcmb.gov . tr/yeni/evds/yayin/kitaplar/kuresel.pdf , (Erişim Tarihi: 02.04.2009), s. 2 6.
Sermaye hareketlerinin liberalleştirilmesinin amacı olarak uluslararası sermaye piyasalarıyla entegrasyonun artırılması gösterilmişse de uygulamada, artan kamu harcamaları üzerindeki finansal kısı tların azaltılması bu kararın altında yatan belirleyici bir unsur olmuştur. Liberalleşme sonrasında ödemeler dengesini finanse etme işlevi gören sermaye akımlarının yapısında önemli değişiklikler olmuş, orta ve uzun vadeli kredilerin yerini kısa vadeli kre diler almıştır. 105
93 TCMB,“Küreselleşmenin Türkiye Ekonomisine Etkileri”, (Çevrimiçi) http://www.tcmb.gov.tr/yeni/evds/yayin/kitaplar/kuresel.pdf , (Erişim Tarihi: 02.04.2009 ), s. 26.
Uygulanan finans ve ticaret politikaları 1980’lerin ilk yarısında sabit sermaye yatırımlarının milli hâsıladaki payını azalttı. Bu politikalar özel sektör yatırımlarının ağırlığını, dış ticaret rekabetine açık olan imalat sanayi ve tarım gibi sektörlerden, dış ticarete konu olmayan (konut gibi) sektörlere kaydırdı.
Şekil 3. Vadelere Göre Sermaye Akımı (Milyar ABD Doları)
Kaynak: TCMB,“Küreselleşmenin Türkiye Ekonomisine Etkileri”, (Çevrimiçi) http://www.tcmb.gov . tr/yeni/evds/yayin/kitaplar/kuresel.pdf , (Erişim Tarihi: 02.04.2009), s. 2 6.
Sermaye hareketlerinin liberalleştirilmesinin amacı olarak uluslararası sermaye piyasalarıyla entegrasyonun artırılması gösterilmişse de uygulamada, artan kamu harcamaları üzerindeki finansal kısı tların azaltılması bu kararın altında yatan belirleyici bir unsur olmuştur. Liberalleşme sonrasında ödemeler dengesini finanse etme işlevi gören sermaye akımlarının yapısında önemli değişiklikler olmuş, orta ve uzun vadeli kredilerin yerini kısa vadeli kre diler almıştır. 105
93 TCMB,“Küreselleşmenin Türkiye Ekonomisine Etkileri”, (Çevrimiçi) http://www.tcmb.gov.tr/yeni/evds/yayin/kitaplar/kuresel.pdf , (Erişim Tarihi: 02.04.2009 ), s. 26.
1980’lerin ikinci yarısında, yatırımla desteklenmeyen ihracat artışı yavaşladı ve bazı yıllar durakladı. Emekçiler 1980’lerin ilk yarısında askeri rejim şartlarında gerileyen reel ücretlerini 1980’lerin ikinci yarısında arttırmayı başard ı. Bunun ve petrol fiyatlarının ucuzlamasının etkisiyle reel GSYİH artış oranı yükseldi. Kamu kesimi açığı büyüdü. Enflasyon haddi yükseldi: tüketici fiyatlarının yıllık ortal ama artış oranı 1989-93’te %68 oldu. 1989 yılında hükümet yapısal uyum ve dışa aç ılma stratejisinde önemi bir adım daha attı: yurt dışına ve yurt dışından ülkeye sermaye transferlerini serbestleştirdi. Bu son kararın önemli etkileri sebebiyle, Türkiye ekonomisinin 1980 sonrasını dönemlendirmede 1989 yılı bir dönemeç sayılmaktadır.
1984–1989 yılları arasında Türkiye ekonomisinde bir genişleme dönemi yaşanmıştır. Bu dönemde Batı ekonomilerinde meydana gelen canlanma, Türkiye’nin izlediği ihracata dayalı büyüme stratejisi ile de örtü şerek ihracatın artmasına neden olmuş ve Türkiye ekonomisi bir genişleme sürecine girmiştir. Fakat 1990 yılına gelindiğinde dış dünyada iki önemli gelişme Türkiye ekonomisini direkt olarak etkilemiştir. Bunlar, İran – Irak savaşının sona ermesi ve 1990 Körfe z Krizidir. Bu iki dış gelişme Türkiye için önemli iki pazarın kaybolmasına neden olmuş, Türkiye’yi çok yakından ilgilendiren ve etkileyen bu iki gelişmeye ek olarak dünya ekonomisinde de bir daralma süreci yaşamıştır. T abi ki, bu faktörlerin hepsi Türkiye’nin ihracatı üzerinde olumsuz etki yaratmıştır. Ülke içinde kamu açıklarının enflasyon üzerinde yarattığı baskı ve izlenen kur politikası ile diğer ekonomik kötü gidişat 1994 krizine götüren ortamı hazırlamış ve Nisan ayında ekonomik tedbirlerin alınması kaçınılmaz olmuştur. 106
1994 krizinin iki temel nedeni bulunmaktadır. Birincisi, 1989 yılında sermaye hareketlerinin liberalleştirilmesi ve bankaların yurtdışından sağladıkları ucuz kaynaklarla Hazine’yi fonlaması ve Merkez Bankası’nın enflasyonla mücadele çerçevesinde TL’yi değerli tutmaya çalışma politikasının yarattığı bankaların açık pozisyonları, diğeri ise 1989 yılında şok olarak verilen yüksek ücret zamlarının iç talebi körüklemesidir.
94 Eroğlu, a.g.e., s. 8.
3.2.1.2. 5 Nisan Kararları ve Şubat Krizi (1990–2001)
1984–1989 yılları arasında Türkiye ekonomisinde bir genişleme dönemi yaşanmıştır. Bu dönemde Batı ekonomilerinde meydana gelen canlanma, Türkiye’nin izlediği ihracata dayalı büyüme stratejisi ile de örtü şerek ihracatın artmasına neden olmuş ve Türkiye ekonomisi bir genişleme sürecine girmiştir. Fakat 1990 yılına gelindiğinde dış dünyada iki önemli gelişme Türkiye ekonomisini direkt olarak etkilemiştir. Bunlar, İran – Irak savaşının sona ermesi ve 1990 Körfe z Krizidir. Bu iki dış gelişme Türkiye için önemli iki pazarın kaybolmasına neden olmuş, Türkiye’yi çok yakından ilgilendiren ve etkileyen bu iki gelişmeye ek olarak dünya ekonomisinde de bir daralma süreci yaşamıştır. T abi ki, bu faktörlerin hepsi Türkiye’nin ihracatı üzerinde olumsuz etki yaratmıştır. Ülke içinde kamu açıklarının enflasyon üzerinde yarattığı baskı ve izlenen kur politikası ile diğer ekonomik kötü gidişat 1994 krizine götüren ortamı hazırlamış ve Nisan ayında ekonomik tedbirlerin alınması kaçınılmaz olmuştur. 106
1994 krizinin iki temel nedeni bulunmaktadır. Birincisi, 1989 yılında sermaye hareketlerinin liberalleştirilmesi ve bankaların yurtdışından sağladıkları ucuz kaynaklarla Hazine’yi fonlaması ve Merkez Bankası’nın enflasyonla mücadele çerçevesinde TL’yi değerli tutmaya çalışma politikasının yarattığı bankaların açık pozisyonları, diğeri ise 1989 yılında şok olarak verilen yüksek ücret zamlarının iç talebi körüklemesidir.
94 Eroğlu, a.g.e., s. 8.
1994 yılında yaşanan Bankacılık krizi , 5 Nisan kararlarının alınmasına neden olmuştur. Döviz kurundaki yükselme ve kamu mal ve hizmetlerinin fiyatlarındaki artış reel sektör firmalarının işletme sermayelerinin reel bazda oranda azalmasına neden olmuştur. Buna ek olarak reel ücretlerin düşmesi yurtiçi talebi de azaltmış tır. Her iki faktör de 1994 yılının son üç çeyreğinde sanayi üretiminde düşüşe neden olmuştur. 1994 ilkbaharında hükümet kredibilitesini tekrar kazanmak için IMF ile bir stand -by anlaşması imzalamıştır. Bundan başka iki tedbir daha alınmıştır. Bu tedbirler den ilki bankacılık sistemindeki tüm mevduatlar “tam güvence” kapsamına alınmıştır. İkinci olarak hükümet, kamu sektörünün Merkez Bankası’ndan kısa vadeli avans kullanmasına kademeli olarak son verilmesini öngören bir kanun çıkarmıştır. İstikrar programı nın uygulamaya konulmasıyla beraber, KKBG’nin GSMH’ye oranı 1993’teki %11’lik seviyesinden 1994’te %8’e düşmüştür.
1995 yılının başında IMF’yle yeni bir stand -by anlaşması imzalanmıştır. Ne var ki bu anlaşma Eylül 1995’te erken TBMM seçimlerinin ilan edi lmesiyle sona erdirilmiştir. Erken seçim ilanından sonraki dönem Türkiye’de istikrarsızlığının hâkim olduğu bir dönem olmuştur. Buna karşın, Ekim 1995’te Merkez Bankası Kanunu’nun da değişiklik yapılarak Hazine’ye kısa vadeli avans verilmesine sınırlama ge tirilmesi, 1994’ün ilk çeyreğinde yaşanana benzer bir likidite krizinin önlenmesinde önemli bir etken olmuştur.
1995 yılının son aylarında artan politik belirsizlikler ve faiz politikasındaki değişiklikler 1996’ın büyük bölümünde de devam etmiştir. Bu ol umsuz koşullara rağmen, iki faktör bu dönemde yeni bir finansal bir krizin engellenmesinde etkili olmuştur. Bunlardan birincisi 1995’ten sonra cari işlemler açığının 1993 yılı düzeyinden aşağıda kalmasıdır. Bununla bağlantılı olarak 1995 yılı sonunda ulusl ararası rezervlerin tarihinin en yüksek seviyelerine ulaşmasıdır. Merkez Bankası 1995 yılı başından itibaren döviz rezervi biriktirmekteydi. Hazine bonolarına uygulanan faiz oranlarının düşürülmesine yönelik geçici gayretleri saymazsak döviz rezervlerinin artması ve Hazine bonolarına uygulanan faiz oranlarının dönemin tamamına yakınında esnek kalması, Merkez Bankası’nın 1998 Rusya krizine kadar önemli bir rezerv kaybı yaşamadan dövize spekülatif saldırıları önlemesini sağlamıştır. 107
1995 yılının başında IMF’yle yeni bir stand -by anlaşması imzalanmıştır. Ne var ki bu anlaşma Eylül 1995’te erken TBMM seçimlerinin ilan edi lmesiyle sona erdirilmiştir. Erken seçim ilanından sonraki dönem Türkiye’de istikrarsızlığının hâkim olduğu bir dönem olmuştur. Buna karşın, Ekim 1995’te Merkez Bankası Kanunu’nun da değişiklik yapılarak Hazine’ye kısa vadeli avans verilmesine sınırlama ge tirilmesi, 1994’ün ilk çeyreğinde yaşanana benzer bir likidite krizinin önlenmesinde önemli bir etken olmuştur.
1995 yılının son aylarında artan politik belirsizlikler ve faiz politikasındaki değişiklikler 1996’ın büyük bölümünde de devam etmiştir. Bu ol umsuz koşullara rağmen, iki faktör bu dönemde yeni bir finansal bir krizin engellenmesinde etkili olmuştur. Bunlardan birincisi 1995’ten sonra cari işlemler açığının 1993 yılı düzeyinden aşağıda kalmasıdır. Bununla bağlantılı olarak 1995 yılı sonunda ulusl ararası rezervlerin tarihinin en yüksek seviyelerine ulaşmasıdır. Merkez Bankası 1995 yılı başından itibaren döviz rezervi biriktirmekteydi. Hazine bonolarına uygulanan faiz oranlarının düşürülmesine yönelik geçici gayretleri saymazsak döviz rezervlerinin artması ve Hazine bonolarına uygulanan faiz oranlarının dönemin tamamına yakınında esnek kalması, Merkez Bankası’nın 1998 Rusya krizine kadar önemli bir rezerv kaybı yaşamadan dövize spekülatif saldırıları önlemesini sağlamıştır. 107
Türkiye ekonomisinde 1995 yılında başlayan hızlı büyüme eğilimi, 1998 yılını Nisan ayına kadar devam etmiş, ancak hem yurtiçindeki siyasi istikrarsızlık hem de Güneydoğu Asya’da ve daha sonra Rusya Federasyonu’ndaki mali kriz nedeniyle sona ermiştir. Bu gelişmelerin sonucunda 19 99 yılının sonuna doğru ekonomik görünüm son derece karamsar bir yapıya bürünmüş, ekonomik büyüme – % 6,1 olmuş, enflasyon (TEFE) %70’e, Hazine’nin yıllık bileşik faizi ortalama %106’ya ulaşmış, bütçe açıkları ise taşınamaz bir noktaya ulaşmıştır. Artık hiperenflasyon aşamasına gelindiği kanısı hâkim olmaya başlamıştır. Bir de buna 1999 yılının seçim yılı olması nedeniyle ortaya çıkan belirsizliğin yarattığı etkiler ve 17 Ağustos depremi eklenmiştir. 1999 yılında yeni kurulan koalisyon hükümeti ekonomideki bu kötü gidişatı önlemek ve dış kaynak bulmak amacıyla IMF ile anlaşmaya oturmuştur. Ancak yapılan anlaşma yeni bir sürecin başlatılması şeklinde değil de daha önce başlayan stand -by arayışlarının devamı ve sonucu niteliğinde olmuştur. 108
Kaynak: TCMB, “Kürselleşmenin Türkiye Ekonomisine Etkileri”, (Çevrimiçi) http://www.tcmb.gov . tr/yeni/evds/yayin/kitaplar/kuresel.pdf , (Erişim Tarihi: 02.04.2009), s. 40 .
1999 yılı sonunda hükümet IMF rehberliğinde uygulanacak yeni ve kapsamlı bir program ilan etmiştir. 1999 yılı programı 2002 yılı sonuna kadar enflasyonu tek haneli rakamlara düşürmeyi, reel faiz oranlarını indirmeyi ve böylece ülkenin uzun vadeli büyüme potansiyelini geliştirecek şekilde istikrarlı bir makroekonomik ortam yaratmayı hedefliyordu. Bu program, bir buçuk yıl boyunca döviz kuru sepetinin değerinin ilan edildiği döviz kuruna dayalı bir istikrar programıydı. Daha sonra döviz kurları aşamalı olarak genişleyen bir bant içinde dalgalanmaya bırakılacaktı. Program aynı zamanda bazı bütçe kalemleri ve parasal büyüklüklere de sınırlamalar getirmekte, kamu maliyesi hedeflerine ulaşılması amacıyla da tarım sektörü, sosyal güvenlik sistemi, kamu maliyesi yönetimi ve özelleştirmeye ilişkin önemli yapısal reformlar getiriyordu. Tüm bunlar uygun bir gelirler politikası ile birlikte yürütülmüştür.
Şekil 4. Büyüme Oranları (Yıllık % Değişim)
Kaynak: TCMB, “Kürselleşmenin Türkiye Ekonomisine Etkileri”, (Çevrimiçi) http://www.tcmb.gov . tr/yeni/evds/yayin/kitaplar/kuresel.pdf , (Erişim Tarihi: 02.04.2009), s. 40 .
1999 yılı sonunda hükümet IMF rehberliğinde uygulanacak yeni ve kapsamlı bir program ilan etmiştir. 1999 yılı programı 2002 yılı sonuna kadar enflasyonu tek haneli rakamlara düşürmeyi, reel faiz oranlarını indirmeyi ve böylece ülkenin uzun vadeli büyüme potansiyelini geliştirecek şekilde istikrarlı bir makroekonomik ortam yaratmayı hedefliyordu. Bu program, bir buçuk yıl boyunca döviz kuru sepetinin değerinin ilan edildiği döviz kuruna dayalı bir istikrar programıydı. Daha sonra döviz kurları aşamalı olarak genişleyen bir bant içinde dalgalanmaya bırakılacaktı. Program aynı zamanda bazı bütçe kalemleri ve parasal büyüklüklere de sınırlamalar getirmekte, kamu maliyesi hedeflerine ulaşılması amacıyla da tarım sektörü, sosyal güvenlik sistemi, kamu maliyesi yönetimi ve özelleştirmeye ilişkin önemli yapısal reformlar getiriyordu. Tüm bunlar uygun bir gelirler politikası ile birlikte yürütülmüştür.
Programın uygulanmaya başlamasıyla, döviz kurundaki belirsizliğin ortadan kalkması ve risk primindeki düşüşe paralel olarak faiz ora nlarında da ani bir düşüş yaşanmıştır. Böylece enflasyonla mücadel ede önemli bir aşama kaydedilmiştir . Bu da faiz giderlerinin azalmasını ve dolayısıyla büt çenin rahatlamasını sağlamıştır . Ne var ki, enflasyondaki atalet TL’nin reel olarak değer kazanmasın a neden olmuştur. Bu reel değerlenme, yurtiçi talepteki artış, uluslararası petrol fiyatlarındaki yükselme ve Euro’nun değer kaybı ile birlikte cari işlemler dengesini olumsuz yönde etkilemiştir. Cari işlemler açığı, programın başlarında öngörülenin çok üs tünde gerçekleşmiştir. Cari işlemler açığının büyümesi ve yılın ikinci yarısında özelleştirme çabalarının ve yapısal reformların gecikmesi sermaye akımları üzerinde olumsuz bir etki yaratarak Ağustos 2000’de kısa vadeli faiz oranlarında artışa sebep olmuştur. 109
Kötüleşen cari işlemler dengesine rağmen hükümetin e k önlemler uygulamakta isteksiz davranması IMF’nin Ekim ayındaki 3. dilim kredinin serbest bırakılmasını ertelemesine neden olmuştur. Bu gelişme de uluslararası yatırımcıların beklentilerini olumsuz yönde etkilemiştir. Faiz oranlarındaki artış, portföylerinde çok sayıda devlet borçlanma senedi bulunduran ve bu kâğıtları daha kısa vadeli kaynaklarla finanse eden bazı bankaların mali yapılarını kötü etkilemiştir. Bankaların bilançolarındaki bu kötüye gidiş finansal piyasalara olan güveni azaltarak Kasım ayında, programın sürdürülebilirliğine ilişkin endişeleri ortaya çıkarmıştır. Yabancı yatırımcılar Türkiye’deki portföylerini azaltmaya başlamışlardır. Hızlı sermaye kaçışı önemli ölçüde yabancı fonlara
bağımlı olan bankalar için ciddi likidite sorunları yaratmıştır. Finans piyasalarındak i çalkantılar ve 5,2 milyar doları geçtiği tahmin edilen yabancı sermaye kaçışı Merkez Bankası döviz rezervlerinde azalmaya neden olmuştur. Rezervlerin azalmasıyla birli kte faiz oranlarında ani bir artış gözlemlenmiştir. Faiz oranlarındaki bu ani artış ellerinde önemli miktarda devlet tahvili bulunan ve bunları gecelik repo piyasasında finanse eden bankaları olumsuz yönde etkilemiştir. Vade uyumsuzluğu problemleri yaşayan bazı bankalara duyulan güvensizlik bankaların kısa vadeli likidite ihtiyaçlarının aniden artmasıyla birleşince Kasım’ın ikinci yarısında kısa vadeli faiz oranlarında ani bir artış olmuştur. Kısa vadeli faiz oranlarındaki bu ani artıştan sonra hem devlet tahvillerinin hemde hisse senetlerinin fiyatları düşmüştür . 110
Kaynak: TCMB Elektronik Veri Dağıtım Sistemi.
Alınan önlemlerden sonra sermaye girişi belli bir oranda yükseldiyse de Kasım krizi tüm bankacılık sisteminin kırılganlığını art tırmıştır. Kasım krizinden sonra hem iç
110 a.g.e., s. 52.
Şekil 5. Cari İşlemler Hesabı (Aylık, Milyon ABD Doları)
Kaynak: TCMB Elektronik Veri Dağıtım Sistemi.
Alınan önlemlerden sonra sermaye girişi belli bir oranda yükseldiyse de Kasım krizi tüm bankacılık sisteminin kırılganlığını art tırmıştır. Kasım krizinden sonra hem iç
110 a.g.e., s. 52.
hem de dış borçların vadeleri kısalmış ve TL’deki değerlenmeye rağmen faiz oranlarının yüksek düzeyde kalması döviz kuru rejiminin sürdürülebilirliğine ilişkin endişelere ne den olmuştur. Ekonomik temellerde hâlâ ciddi sorunların olması nedeniyle istikrar fazla uzun sürmemiştir. Devlet iç borçlanma senedi ihalelerinde vadelerin kısalması ve faiz oranlarının yükselmesi kamu borçlarının sürdürülebilirliği konusundaki şüpheleri ortaya çıkarmıştır. Kamu borcundaki artış, yüksek enflasyon oranları ve TL’nin sepete oranla değer kazanması, kur çapasının sürdürülebilirliği konusunda endişelere neden olmuştur. IMF yetkilileriyle birlikte program hedeflerinde yapılan düzenlemelerden heme n sonra koalisyon hükümetinde çıkan bir anlaşmazlık tüm piyasa güvenini sarsmış ve 19 Şubat 2001’de 7,6 milyar dolarlık yoğun bir döviz talebine neden olmuştur. Merkez Bankası döviz kurunun seviyesini koruyabilmek için piyasadaki likidite düzeyini daraltmı ş, bu ise kısa vadeli faiz oranlarında bir ani artışa daha neden olmuştur. Kısa vadeli faiz oranlarındaki bu ani artış sermaye kaçışını engelleyememiştir. Kamu bankalarının önemli boyuttaki likidite ihtiyacı tüm ödemeler sistemini kilitlemiştir. Döviz kuru rejiminin sürdürülmesinin imkânsızlığı kısa zamanda ortaya çıkmış ve 1999 yılı enflasyonla mücadele programının temelini oluşturan kur çapası rejimi 22 Şubat’ta terk edilmiştir. dolar kuru 23 Şubat’ta 680 bin TL’den 960 bin TL’ye yükselmiştir.
Finansal kriz sonrasında IMF ile yeni bir anlaşma yapılarak yapısal reformların uygulanması konusunda daha kararlı olan “Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı” Mayıs 2001’de ilan edilmiştir. Bu programın genel stratejisi üç aşamayla özetlenebilir: Birincisi, finansal piyasalardaki belirsizliği azaltmak için hayati önlemler alınmıştır; ikincisi, para ve döviz piyasalarında istikrarı sağlamak üzere önlemler alınmıştır; son olarak, makroekonomik dengelerin kurulması için önlemler alınmıştır.
Bankacılık sektörüyle ilgili, Ba nkacılık Denetleme ve Düzenleme Kurulu’nun (BDDK) kurulması gibi bazı önemli tedbirler alındıysa da bankacılık sektörünün kırılganlığına ilişkin sorunlar Kasım 2000 ve Şubat 2001 krizlerinde derinleşmiştir. Bu nedenle, yeni program, önceliği, bankacılık sektörüne vermiştir. Yeni dönemde faiz oranları üzerindeki baskıları azaltabilmek amacıyla kamu bankalarının ve TMSF’ye devredilen bankaların gecelik borçlanmaları azaltılmıştır. Bankacılık sektörü üzerindeki siyasi etkiyi asgari düzeye indirmek amacıyla kam u bankalarının yönetim yapılarında değişikliğe gidilmiştir. Kamu bankalarının görev zararları iptal edilerek kapatılmıştır.
Finansal kriz sonrasında IMF ile yeni bir anlaşma yapılarak yapısal reformların uygulanması konusunda daha kararlı olan “Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı” Mayıs 2001’de ilan edilmiştir. Bu programın genel stratejisi üç aşamayla özetlenebilir: Birincisi, finansal piyasalardaki belirsizliği azaltmak için hayati önlemler alınmıştır; ikincisi, para ve döviz piyasalarında istikrarı sağlamak üzere önlemler alınmıştır; son olarak, makroekonomik dengelerin kurulması için önlemler alınmıştır.
Bankacılık sektörüyle ilgili, Ba nkacılık Denetleme ve Düzenleme Kurulu’nun (BDDK) kurulması gibi bazı önemli tedbirler alındıysa da bankacılık sektörünün kırılganlığına ilişkin sorunlar Kasım 2000 ve Şubat 2001 krizlerinde derinleşmiştir. Bu nedenle, yeni program, önceliği, bankacılık sektörüne vermiştir. Yeni dönemde faiz oranları üzerindeki baskıları azaltabilmek amacıyla kamu bankalarının ve TMSF’ye devredilen bankaların gecelik borçlanmaları azaltılmıştır. Bankacılık sektörü üzerindeki siyasi etkiyi asgari düzeye indirmek amacıyla kam u bankalarının yönetim yapılarında değişikliğe gidilmiştir. Kamu bankalarının görev zararları iptal edilerek kapatılmıştır.
TMSF tarafından devralınan bankaların tasfiyesi için bir plan uygulamaya konmuş ve TBMM Bankalar Kanunu’nda yapılan değişiklikleri o naylamıştır.
2000–01 döneminin ödemeler dengesi verilerine bakıldığında küçük bir ayrıntı gibi görünen “net hata/noksan” kalemi aslında önemli bir olguya işaret etmektedir. Bu kalem, 2000’de 2,8 milyar dolar ve 2001 yılında 2,3 milyar olmak üzere 2000–01 döneminde toplam 5,1 milyar dolar açık vermiştir. Bu olgu, yerleşiklerin kayıtlı ödemeler sisteminde belirlenemeyen kanallardan çeşitli yöntemler kullanar ak yurtdışına 2000–01’de fiilen 5 milyar dolaylarında net sermaye transferi yaptığı şeklinde yorumla nabilir. Bu kalem de dikkate alınırsa, 2001 yılında yurtdışına toplam 16,2 milyar dolarlık net sermaye çıkışı olduğu anlaşılıyor. 2000 yılı fiyatlarıyla, GSMH’sı 202 milyar dolar olan bir ekonomiden bu ölçekte sermaye çıkışının derin sarsıntılar yaratması kaçınılmazdır. 111
Kaynak: TBB, “2002 Yılında Türkiye Ekonomisi ve Türk Bankacılık Sistemi ”, (Çevrimiçi) http://www. tbb.org.tr/turkce/kitap2002/ekonomi.pdf, (Erişim Tarihi: 09.03.2009). s. 5
Türkiye ekonomisinde 2001 yılında yaşanan çok hı zlı daralmanın ardından 2002 yılında GSMH sabit fiyatlarla %7,8 oranında büyümüştür. ABD Doları bazında GSMH
%25 oranında artışla 180 milyar dolara, kişi başına gelir ise %20 oranında artışla 2.584 dolara yükselmiştir.
111 Merih Celasun, “2001 Krizi, Öncesi ve Sonrası: Makroekonomik ve Mali Bir Değerlendirme”, (Çevrimiçi) http://www.econ.utah.edu/~ehrbar/erc2002/pdf/i053.pdf , (Erişim Tarihi: 08.03.2009), s. 19.
2000–01 döneminin ödemeler dengesi verilerine bakıldığında küçük bir ayrıntı gibi görünen “net hata/noksan” kalemi aslında önemli bir olguya işaret etmektedir. Bu kalem, 2000’de 2,8 milyar dolar ve 2001 yılında 2,3 milyar olmak üzere 2000–01 döneminde toplam 5,1 milyar dolar açık vermiştir. Bu olgu, yerleşiklerin kayıtlı ödemeler sisteminde belirlenemeyen kanallardan çeşitli yöntemler kullanar ak yurtdışına 2000–01’de fiilen 5 milyar dolaylarında net sermaye transferi yaptığı şeklinde yorumla nabilir. Bu kalem de dikkate alınırsa, 2001 yılında yurtdışına toplam 16,2 milyar dolarlık net sermaye çıkışı olduğu anlaşılıyor. 2000 yılı fiyatlarıyla, GSMH’sı 202 milyar dolar olan bir ekonomiden bu ölçekte sermaye çıkışının derin sarsıntılar yaratması kaçınılmazdır. 111
Tablo 4. Büyüme Oranları (1999–2002)
1999 | 2000 | 2001 | 2002 | |
Büyüme (%) | ||||
Cari Fiyatlarla | 47,6 | 61,0 | 42,9 | 55,0 |
Sabit Fiyatlarla | -6,4 |
6,1
| -9,4 |
7,8
|
Deflâtör | 57,0 | 51,7 | 56,3 | 43,8 |
GSMH | ||||
Trilyon TL | 78,242 | 125,971 | 176,484 | 273,463 |
Milyon $ | 187,3 | 194,9 | 144,3 | 179,9 |
Kişi Başına Gelir (ABD Dolar) | 2,878 | 2,986 | 2,160 | 2,584 |
Kaynak: TBB, “2002 Yılında Türkiye Ekonomisi ve Türk Bankacılık Sistemi ”, (Çevrimiçi) http://www. tbb.org.tr/turkce/kitap2002/ekonomi.pdf, (Erişim Tarihi: 09.03.2009). s. 5
Türkiye ekonomisinde 2001 yılında yaşanan çok hı zlı daralmanın ardından 2002 yılında GSMH sabit fiyatlarla %7,8 oranında büyümüştür. ABD Doları bazında GSMH
%25 oranında artışla 180 milyar dolara, kişi başına gelir ise %20 oranında artışla 2.584 dolara yükselmiştir.
111 Merih Celasun, “2001 Krizi, Öncesi ve Sonrası: Makroekonomik ve Mali Bir Değerlendirme”, (Çevrimiçi) http://www.econ.utah.edu/~ehrbar/erc2002/pdf/i053.pdf , (Erişim Tarihi: 08.03.2009), s. 19.
3.2.1.3. Ekonominin Yükselişi ve İvme Kaybetmesi (2002 –2008)
2002 yılının ilk üççeyreğinde GSYİH önceki yılın aynı dönemine göre %6,5 oranında büyümüştür. Özel tüketim harcamaları aynı dönemde %1,1 oranında artış kaydederken, özel sektörün sabit sermaye yatırımları %10,5 oranında azalmıştır. Ancak, özel sektörün yurt dışından uzun vadeli kredi kullanımının da artması neticesinde özellikle makine-teçhizat yatırımları yılın ikinci çeyreğinden itibaren artmaya başlamıştır. Y atırım malı ithalatı da yıl içinde yurt içi yatırım harcamalarına benzer bir gelişme göstermiştir.
Türk Lirası, makroekonomik göstergelerin göreli ol arak iyileştiği Kasım 2001’den sonra reel olarak güçlenme eğilimine girmiştir. Bu gü çlenme süreci Mayıs ayına kadar devam etmiş, Ekim 2001-Nisan 2002 döneminde TL’de reel değer kazancı tüketici fiyatları kullanılarak TCMB tarafından oluşturulan endekse göre %48,8 olmuştur. Mayıs- Temmuz döneminde yaşanan yurt içi siyasi gel işmeler neticesinde TL %25,1 oranında reel değer kaybına uğramış, ancak erken seçim kararının alınmasının ardından oluşa n iyimser görünüm yeniden TL’nin güçlenmesine yol açmıştır. Ağustos -Aralık döneminde TL’deki reel değerlenme %16,8 olmuştur. Böylelikle TL 2002 yılında, tüketici fiyatları kullanılarak oluşturulan endekse göre ortalama olarak %11,4 oranında, toptan eşya fiyatları kullanılarak oluşturulan endekse göre ortalama olarak %18,5 oranında reel değer
kazanmıştır. 112
Tablo 5. Ödemeler Dengesi (2001–2002)
(Milyon ABD Doları)
Aralık
| Ocak-Aralık | |||
2001
|
2002
|
2001
|
2002
| |
Cari İşlemler Dengesi |
-208
| -1,453 | 3390 | -1,789 |
Dış Ticaret Dengesi |
-781
| -2,252 | -10,065 | -15,750 |
İhracat | 2,660 | 2,815 | 31,334 | 35,082 |
İthalat | 3,441 | 5,067 | 41,399 | 50,832 |
Karşılama Oranı | %77,3 | %55,6 | %75,7 | %69,0 |
Sermaye ve Finans Hesapları | -1,308 |
26
| -1,274 | 2,204 |
Finans Hesabı(Resmi Rezervler Hariç) |
280
|
133
| -3,968 | 8,357 |
Resmi Rezervlerdeki Değişim | -1,588 |
-107
| 2,694 | -6,153 |
Kaynak: TCMB Elektronik Veri Dağıtım Sistemi.
112 TCMB, “Ödemeler Dengesi Raporu 2002”, (Çevrimiçi) http://www.tcmb.gov.tr/resear ch/odemeler
/RaporWeb_200212.pdf , (Erişim Tarihi: 07.03.2009), s. 1.
İhracat bir önceki yılın aynı ayına göre %5,8 oranında artarak 2,7 milyar dolardan 2,8 milyar dolara yükselmiştir. Aynı dönemde ithalat da %47,3 oranında büyüyerek 3,4 milyar dolardan 5,1 milyar dolara çıkmıştır. Böylece, dış ticaret açığı 2,3 milyar doları olmuş, ihracatın ithalatı karşılama oranı %55,6’ya gerilemiştir. Aralık ayında cari işlemler hesabı 1,5 milyar dolar açık verirken, resmi rezervler hariç finans hesabı 133 milyon dolar fazla vermiştir.
İhracat bir önceki yılın aynı dönemine göre %12 oranında artarak 31,3 milyar dolardan 35,1 milyar dolara yükselmiştir. Aynı dönemde ithalat da %22,8 oranında büyüyerek 41,4 milyar dolardan 50,8 milyar dolar a çıkmıştır. Böylece, dış ticaret açığı 15,8 milyar dolar olmuş, ihracatın ithalatı karşılama oranı %69’a gerilemiştir. Ocak-Aralık döneminde cari işlemler hesabı 1,8 milyar dolar açık verirken, resmi rezervler ha riç finans hesabı 8,4 milyar dolar fazla vermiştir.
Şekil 6. Cari İşlemler Dengesi, İhracat ve İthalat (Milyon ABD Doları)
Kaynak: TCMB Elektronik Veri Dağıtım Sistemi.
2002 yılı içinde Şubat ayından itibaren azalma eğilimine giren cari işlemler dengesi yılın geri kalanında söz konusu eğilimini d evam ettirmiş ve 1,8 milyar dolar açık vermiştir. Diğer taraftan, TL’nin Ağustos ayından itibaren güçlenmesi ihracatta kısıtlayıcı bir rol oynarken, Euro’nun ABD doları karşısında değer kazanması bu kısıtlayıcı etkiyi telafi etmiştir. Böylece, üç aylık hareketli ortalamaların yıllık yüzde değişimine göre hesaplanan ihracatın büyüme oranı Aralık ayında %15,5 olmuştur.
Türkiye 2003 yılına, 2002 yılı Kasım ayında yapılan seçimlerin ardından yeni bir Meclis ve tek parti hükümeti ile girmiştir. Seçimlerde Ak Parti ve Cumhuriyet Halk Partisi Meclis’te grup kurma yeter sayısına ulaşmışlardır. 1991 seçimlerini takip eden 12 yıllık koalisyon hükümetleri döneminin ardından Ak Parti Meclis’te çok önemli bir çoğunluğa sahip olmuştur. Hükümet, enflasyon ile mücadeleyi, kamu kesiminde di siplini, istikrar
içinde büyümeyi amaçlayan ekonomik programın sürdürüleceğini açıklamıştır . 113
Türkiye bu dönemde bir önceki yıla göre 5,9 oranında büyümüştür. GSYİH ise bu dönemde 5,8 olarak gerçekleşmiştir. TU İK verilerine göre 2003 yılında KBMG 2,598 ABD dolarından 3,383 ABD dolarına yükselmiştir. Bu büyümenin tahmin edilen rakamın üzerinde gerçekleşmesinin altında birçok faktör yatmaktadır. Sanayi ve hizmetler sektöründeki üretim artışı, ekonomik faaliyet finansmanında kullanılan bankacılık sistemi kredilerindeki artış, yurtdışından kaynak kullanımının artması, banka dışı kesimin yurtdışından sağladıkları kaynaklar ile ödem eler dengesinde NHN olarak ifade edilen: finansal sistemin dışından sisteme giren kaynaklardaki artışlar, büyümenin hedeflenen rakamın üzerinde gerçekleşmesinde etkili olmuştur.
Ekonomik faaliyetteki büyümeye rağmen genel i şsizlik oranı yavaş da olsa artmıştır. Genel işsizlik oranı %10,3’ten %10,5’e yükselmiştir. Reel işgücü maliyeti hem kamu sektöründe hem de özel sektörde yaklaşık olarak aynı kalmış, memur maaşları yavaş da olsa reel olarak artmaya devam etmiştir. İmalat sanayinde ise verimlilik artışı duraklamıştır.
113 TBB, “2003 Yılında Türkiye Ekonomisi ve Türk Bankacılık Sistemi”, (Çevrimiçi ) http://www.tbb. org.tr/turkce/kitap 2003/ekonomi.pdf, (Erişim Tarihi: 10.03.2009), s. 1.
Enflasyondaki düşüş seyri hızlanarak devam etmiş ve programda öngörülen tahminlerden daha iyi düzeylere ulaşılmıştır. On iki aylık dönemde enflasyon toptan eşya fiyatlarında %14’e, tüketici fiyatlarında ise %18’e gerilemiştir. Enflasyonda sağlanan başarının en önemli nedenleri, Hükümetin enflasyon ile mücadele progra mının sürdürülmesi yönündeki yaklaşımı, gelir ve harcama politikasının programda öngörülen hedefler doğrultusunda uygulanması, fiyat istikrarını hedefleyen para politikasının kararlılıkla uygulanması ve bütün bunlara bağ lı olarak TL’nin reel olarak de ğer kazanması olmuştur.
2003 yılında ihracat %30 oranında büyüyerek 46,9 milyar dola ra, ithalat ise %33 oranında artarak 68,7 milyar dolara ulaşmışt ır. İhracatın ithalatı karşılama oranı %70’den
%68’e gerilemiştir. İhracatın GSMH’ye %20 düzeyinde sabit kalırken, ithalatın GSMH’ye oranı %28’den %29’a yükselmiştir. Dış ticaret açığı %41 oranında büyüyerek 21,9 milyar dolara yükselmiştir. Dış ticaret açığının GSMH’ye %9,2 olmuştur.
Kaynak: TBB, “2003 Yılında Türkiye Ekonomisi ve Türk Bankacılık Sistemi”, (Çevrimiçi) http://www. tbb.org.tr/turkce/kitap2003/ekonomi.pdf, (Erişim Tarihi: 09.03.2009). s. 9.
2003 yılında hem ihracatta, hem de ithalatta artış eğilimi sürmüştür. Dış ticaret hacmi %32 oranında genişleyerek 116 milyar dolara yüks elmiştir. Türkiye’nin dış ticaretinde önemli bir paya sahip olan, ihracatın önemli bir bölümünün yapıldığı AB’ de
2003 yılında ihracat %30 oranında büyüyerek 46,9 milyar dola ra, ithalat ise %33 oranında artarak 68,7 milyar dolara ulaşmışt ır. İhracatın ithalatı karşılama oranı %70’den
%68’e gerilemiştir. İhracatın GSMH’ye %20 düzeyinde sabit kalırken, ithalatın GSMH’ye oranı %28’den %29’a yükselmiştir. Dış ticaret açığı %41 oranında büyüyerek 21,9 milyar dolara yükselmiştir. Dış ticaret açığının GSMH’ye %9,2 olmuştur.
Şekil 7. Enflasyon Oranı (12 Aylık % Değişim)
Kaynak: TBB, “2003 Yılında Türkiye Ekonomisi ve Türk Bankacılık Sistemi”, (Çevrimiçi) http://www. tbb.org.tr/turkce/kitap2003/ekonomi.pdf, (Erişim Tarihi: 09.03.2009). s. 9.
2003 yılında hem ihracatta, hem de ithalatta artış eğilimi sürmüştür. Dış ticaret hacmi %32 oranında genişleyerek 116 milyar dolara yüks elmiştir. Türkiye’nin dış ticaretinde önemli bir paya sahip olan, ihracatın önemli bir bölümünün yapıldığı AB’ de
Euro’nun başlıca güçlü paralar karşısında değer ka zanmasına bağlı olarak Euro bölgesinden gelen talep artışı, başlıca yabancı paralar karşısında değer kazanan TL’nin Euro’ya karşı değer kazancının göreli olarak daha d üşük düzeyde kalması, iç piyasa da talep artışının yavaş bir ivmeyle artması, reel ücretlerin yaklaşık olarak aynı düzeyde kalması, verimlilik artışı, ihraç ürünlerinin fiyatlarında iyileşme ihracatı olumlu etkileyen gelişmeler olmuştur.
Cari işlemler açığındaki hızlı büyüme sermaye girişind eki artış ve NHN kalemi sayesinde kolaylıkla finanse edilmiştir. 2002 yılsonu itibariyle 1,2 milyar dolar olan sermaye girişi 2003 yılında 5,6 milyar dolara yükselmiştir. NHN kalemi ise 2002 sonundaki 149 milyon dolardan 2003 sonunda 5,1 milyar dolara yükselmiştir.
Şekil 8. Dış Ticaret Dengesi (Milyon ABD Doları)
Kaynak: TBB, “2003 Yılında Türkiye Ekonomisi ve Türk Bankacılık Sistemi”, (Çevrimiçi) http://www. tbb.org.tr/turkce/kitap2003/ekonomi.pdf, (Erişim Tarihi: 09.03.2009). s. 21.
2003 yılında cari işlemler açığı bir önceki yıla göre %334 oranında genişleyerek 6,6 milyar dolara ulaşmışt ır. Cari işlemler açığının GSMH’ye oranı 2 puan artarak %2,8’e yükselmiştir. Ekonomik faaliyetteki büyüme yanında, ABD dolarının Euro karşısındaki reel olarak değer kaybetmesi ve kaynağı sınıflandırılamayan döviz girişleri 2003 yılında ödemeler dengesini etkileyen başlıca faktörler olmuştur. Bu ar ada, uzun bir aradan sonra Türkiye bu dönemde IMF’ye net ödemede bulunmuştur.
Tablo 6. Ödemeler Dengesi Alt Kalemleri (2001–2003)
(Milyon ABD Doları)2001 | 2002 |
2003
| |
Cari İşlemler Dengesi | 3,390 | -1,522 | -6,609 |
Mal Dengesi | -4,543 | -8,337 | -13,721 |
Sermaye ve Finans Hesapları | -14,643 | 1,161 | 5,597 |
Net Hata ve Noksan | -1,671 |
149
| 5,109 |
IMF Kredileri | 10,230 | 6,365 |
-50
|
Kaynak: TCMB Elektronik Veri Dağıtım Sistemi .
Cari işlemler açığının büyümesine en önemli etki, mal dengesindeki açığın büyümesinden gelmiştir. Nitekim bavul ticareti de dâhil mal ticareti açığı %65 oranında artarak 13,7 milyar dolar olarak gerçekleşmiştir. Bavul ticareti 4 milyar dolar düzeyinde yaklaşık olarak aynı kalmıştır. Bu arada, altın ithalatı %84 oranında artarak 2,6 milyar dolar olmuştur.
2004 yılında büyüme hızlanırken enflasyon düşmeye devam etmiştir. Büyüme hızı %9,9 oranı ile program hedefinin ve uzun dönem ortalama büyüme hızının oldukça üzerinde ge rçekleşmiştir. Kişi başına düşen milli gelir ilk kez 4 bin ABD dolarının üzerine çıkmıştır. Enflasyon, tüketici fiyatlarında uzun bir süreden sonra tek haneli düzeye gerilemiştir. Kamu kesiminde mali disiplin korunmuştur. Kamu kesimi açığının ve kamu borç stokunun GSMH’ye oranı düşmüştür. Enflasyondan arındırılan faiz oranları önemli ölçüde düşm üştür. Kamu borçlanmasında ise vade uzamıştır.
Toplam dış borç stoku yaklaşık olarak 16 milyar dolar artarak 162 milyar dolara ulaşmıştır. Dış borç stokunun GSMH’ye oranı %61’den %54’e gerilemiştir.
Mali performanstaki iyileşme sayesinde kamu kesiminin tasarruf açığındaki daralması devam etmiştir. Buna karşılık beklentilerin iyileşmesi, kaynaklar üzerinde kamunun baskısının göreceli olarak azalması ve yurtdışı borçlanma imkânlarındaki
iyileşmenin de etkisiyle yatırım talebi hızla artan özel sektörde tasa rruf fazlası önemli ölçüde daralmıştır. Sonuçta genel tasarruf açığı büyümüştür. Özel sektör de tüketim talebindeki artış da hızlanmıştır.
Ekonomik faaliyetin hızla büyümesi işsizliğin azaltılm asında beklenen katkıyı yapmamıştır. İşsizlik oranındaki artı ş durmuş, ancak istihdam artışı çok yavaş olmuştur. Veriler emek verimliliğinin arttığın
Ekonomik faaliyetin hızla büyümesi işsizliğin azaltılm asında beklenen katkıyı yapmamıştır. İşsizlik oranındaki artı ş durmuş, ancak istihdam artışı çok yavaş olmuştur. Veriler emek verimliliğinin arttığın